|
T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
| Y A Z A R L A R | 15 MART 2006 ÇARŞAMBA | ||
|
|
"İddianameyle ilgili olarak sert bir açıklama bekleniyordu, açıklama yapmadınız? Özkök: Yaptık ya... O bilgi veriyordu, daha sert, sanki muhtıra gibi açıklama bekleniyordu? Özkök: (Yumruğunu sallayarak) Ne yani illa masaya 'pat - küt' böyle yumruk mu vurmamız gerekiyor? Masaya yumrukla değil beyinle, bilgiyle, hukukla vururuz. Türkiye birinci sınıf bir devlettir. Bütün kurumlar rollerini birinci sınıf oynamalıdırlar. Biz masaya aklımızı, beynimizi koyarız." Atatürk'ün Harbiye'ye girişinin 107. yıldönümü nedeniyle, Kara Harp Okulu'nda, "Şu Çılgın Türkler" kitabından sahneye aktarılan oyunun kulisinde, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök'e sorulan soru ve Paşa'nın cevaba aynen böyle. Kısacası meslektaşlarımız, Genelkurmay Başkanı'nın, 'demokratik cumhuriyet'in yönetim ilkelerini ve demokratik kuralları aşarak, "askeri irade"nin, halkın iradesiyle iktidar olmuş 'siyasi irade'nin üstünde bir güç olduğunu, yumruğunu masaya vurarak ortaya koymadığı için çok üzülmüşler. Maalesef, demokrasinin vazgeçilmez kurumlarından birisi olan medyanın temsilcileri, yıllardır genlerine işlemiş bulunan "totaliter" bir zihniyetle maluldürler. Ne yazık ki bütün bunlar, "cumhuriyet anlayışı"nı neredeyse "darbe" sözcüğü ile eş anlamlı olarak algılayan bazı meslektaşlarımızın, 'demokratik düşünce' düzeyi itibariyle askerin bile gerisinde olması düşündürücü ve bir o kadar da dehşet vericidir. Bu tablo, gerçekten öylesine düşündürücü ki, neredeyse bütün umudunu askeri otoriteye bağlamış, arasıra askerden 'sert açıklamalar' gelmezse rahat uyku bile uyuyamayan bazı gazetecileri, Genelkurmay Başkanı Özkök, "İtidal, yine itidal" cümleleriyle adeta teskin etmeye çalışıyor. Doğrusu bu görüntü, Türk demokrasisi açısından hiç de iç açıcı değildir. "Şemdinli iddianamesi" vesilesiyle Ankara'da esmeye başlayan sert rüzgarların başlangıcından bu yana, özellikle 'merkez medya'nın bazı unsurları tarafından toplum sürekli bir "kriz" beklentisi içinde tutulmaya özen gösterilmiştir. Mesela, geçtiğimiz 10 gün içindeki gazetelerin birinci sayfalarına baktığımızda, "Gözler Genelkurmay'da", "Şemdinli için sert açıklama bekleniyor", "Genelkurmay'ın ışıkları yanıyor" gibi, demokratik toplumlar için hiçbir anlam ifade etmeyen ama bizim gibi 'demokratik tekamül'ünü henüz tamamlayamamış gariban ülkeler için ise "korkulu günler" ifade eden başlıklarla karşılaşırız. Şimdi, bazı gazetecilerin "demokrasi vizyonu" açısından zaaf içinde olması, sadece medya açısından olumsuz bir görüntü oluşturmuyor, aynı zamanda siyasetin de bir ayağını topal bırakıyor. Çünkü, 'merkez medya'ya bakarak tavır belirleyen bazı partiler, özellikle de ana muhalefet partisi, "siyaset dışı" desteklerle iktidar olabileceği gibi "boş hayaller"e kapılıyor. İşte bu yüzden, iktidara karşı "alternatif politikalar" üretmek yerine, 'siyaset dışı' beklentiler üreten kesimlerin telkinleri doğrultusunda hareket eden muhalefet oy kaybediyor, iktidar ise oylarını arttırıyor. Nitekim, Başbakan Tayyip Erdoğan dünkü grup konuşmasında muhalefete bu zaaf noktalarından yüklendi: "Şunu iyi bilsinler ki ülkeye anahtar deliğinden bakmaktadırlar ve ne kadar bakıyorlarsa o kadar görürler. Ama biz bu ülkeye anahtar deliğinden bakmıyoruz. Bütün en geniş manada, en geniş açıdan bakmak suretiyle nerede bir sıkıntı var bunu gidermenin gayreti içerisindeyiz. Muhalefete yeminliler ebedi muhalefet kalacaklar."
|
![]()
![]()
| ||||||||||||||||
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
| Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |