T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 15 MART 2006 ÇARŞAMBA
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Son Dakika
 
  657'liler Ailesi
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Mehmet ŞEKER

Kitaptan hareketle atv macerası

Yüce Mevla kimseyi kitapsız bırakmasın, bugünler benim için ziyadesiyle kitaplı geçiyor.

Üç kitaptan söz edeceğim bugün.

İlki, yanımda yazılan ve kısa bir bölümünü daha önce burada yayınladığım Kar Kelebekleri.

Nusret Özcan'ın kaleminden bir Sarıkamış Destanı.

Pozitif Yayınları tarafından çıkan 70 sayfalık hazin bir hikâye.

Yazarımız bu kitabı niçin yazdığını şöyle izah ediyor:

Kırılan umutlar, bitmeyen bir yolculuk ve karlara kelebekler gibi düşen delikanlılar...

Birinci Dünya Savaşı'nın en hazin harekâtlarından biridir Sarıkamış.

Osmanlı'nın doğuda yok olan sadece ordusu mudur?

Güney cephesinden yazlık elbiseleri ile soğuk Sarıkamış iklimine gelmiş binlerce askerin Köprüköy muharebelerinde kazandığı inanılmaz başarı ve yeşeren umutları ne yazık ki, bütün ihtarlara aldırmadan senenin en uzun ve en soğuk günlerinde yapılan harekâtla tükeniyor ve koskoca ordumuz yok oluyordu...

Bütün saffetleriyle yılmadan, usanmadan o dondurucu soğukta ilerleyen, o samimi insanların safındayım ben ve onların acıklı ama onurlu hatıraları yâd edilsin istedim...

Onun için yazdım bu hikâyeyi.

KARANLIK GÜÇ

İkinci kitap bir roman.

Mehmet Hamdi'nin paranormal savaşları anlattığı Karanlık Güç adlı romanı.

Selis'ten Ağustos'ta çıkan kitabın ikinci baskısı Ocak ayında yapıldı.

Hafta sonunda yazarla ve yayınevinden arkadaşlarla bir araya geldik.

Kitap hakkında konuşmalarla geçecek bir toplantı hesap ederken, bir baktık ki Ömerli'ye gelmişiz.

Ne işiniz var oralarda diye sormayın.

Orman ve roman kelimelerinin yapısına bakın yeter.

Şiir ile Siirt arasında nasıl bir alaka kuruluyorsa, roman ile orman arasında da bir bağ kurulabilir.

Bunun için Bağkur'lu olma şartı aranmaz.

ARACIMIZ ATV

Araziye intikal ettiğimizde atv adlı araçlara bineceğimizi öğrendik.

Atv denen arazi aracının televizyon kanalı olan atv ile ne benzerliği var, ne bağlantısı.

Gerçi aramızda televizyoncu olarak Mesut Yar da vardı ama o şu sıralar Star'da program yapıyor.

Önce araçları tanıttılar, nasıl kullanılacağını gösterdiler ve herkesin alışması için birer kısa tur fırsatı verdiler.

Daha deneme turunda sakatlanma istidadı gösterenler çıktı aramızda.

Mesela Elif Çakır.

Mesut Yar ise kısa turla yetinerek, ertesi gün programı olduğu için binmekten vazgeçti.

Dört tekerli araca binmek için önce çelik yeleğe benzer plastik bir yelek giyiliyor.

Sonra göllerde ördek avlayan avcıların yahut benzin istasyonlarında tazyikli suyla araç yıkayanların giydiği türden çizmeli bir kıyafet.

Göğüs hizasına kadar gelen o kıyafetin üstüne bir anarak geçiriliyor.

Ellere eldiven veriyorlar, başlara da birer kask.

Böylece sulara girileceğini, çamurlara banılıp çıkılacağını kendiliğinden fark etmiş oluyorsunuz.

FRENSİZ İNİŞ

Atv araçları otomatik şanzımanlı.

Bir ileri vites var, bir de geri vites.

Parmakla gaz verince fırlıyor.

On beş kişilik grubumuz ikiye ayrıldı ve araziye sırayla çıkıldı.

Mehmet Hamdi bu tür faaliyetlerin ustası; aramızdaki en tecrübeli olan o.

Go-kart, yamaç paraşütü, atletizm, kampçılık, binicilik, kaya tırmanışı ne ararsanız hepsinde ter dökmüş.

Bir dönem Akut'un K-9 köpek eğitim bölümünde görev yapmış.

Ev sahibi olarak her iki gruba da katıldı.

Ömerli dağlarındaki çukurlu ve tümsekli patikalardan tek sıra halinde peş peşe gazladık.

Tırmanmak keyifliydi fakat inişler için aynı şeyi söylemek zor.

Çünkü araçların frenleri tutmuyordu.

Durmak için öndekine toslamaktan başka çare yok.

Rehberimizin tavsiyesine uyarak o şekilde durabiliyorduk ancak.

ÇAMURA BATTIK

Ara sıra çamura saplananlar, araçla birlikte bir kayanın üstüne tüneyenler hep rehberden yardım almak zorunda kalıyordu.

İki saate yaklaşan maceralı yolculuk sonunda parkuru bitirdiğimizde, kimsenin roman üzerine konuşacak hali kalmamıştı.

Tepeden tırnağa hepimiz çamura batmıştık.

Son noktaya gelip araçları durdurduğumuz zaman kıyafetleri çıkarmaksızın temizlendik.

Yandaki istasyonda kamyon yıkayan elemanlar işlerine ara verdiler ve tazyikli su hortumunu üzerimize tutarak yıkadılar hepimizi.

O sahne sözle anlatılacak türden değil.

Yaşamadan bilinmez.

GÜLME ASKER ARKADAŞINA

Çamurdan arınma sırasında ben askerdeki bir arkadaşı hatırladım.

Kendisini kamyon zanneden bir arkadaşımızdı.

Biraz özürlü sınıfına girdiği için askere almayacaklarmış; ağlamış zırlamış, "Etmeyin eylemeyin, askerlik yapmazsam bana kız mız vermezler" deyip şansını zorlamıştı dediğine göre.

Koşarken motor sesi çıkarır, ara sıra kornaya basar, duracağı zaman da mutlaka fren sesi duyardık.

Yaz günü birkaç arkadaş gel seni yıkayalım diyerek hortum, uzun saplı fırça ve deterjanla yıkamışlardı; kamyon yıkar gibi.

Bizimki zevkten dört köşe...

Gülme asker arkadaşına gelir başına gibi bir söz vardı galiba.

En azından bundan sonra benim için geçerli.

Üzerimdeki çamurlar suyla beraber çizmelerden aşağıya akarken gülüyordum ve kimse niye güldüğümü bilmiyordu.

Bir kitaptan daha bahsedecektim hesapta. Onu mecburen başka zamana bırakacağız. Kalın sağlıcakla.

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi