T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 15 MART 2006 ÇARŞAMBA
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Son Dakika
 
  657'liler Ailesi
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Taha KIVANÇ

Kafama düşen çekiç

Uçağa doğru ilerleyen otobüste, Turgut Özal'ın başbakanlığı döneminde kuvvet komutanlığı yapmış bir emekli orgeneral bana dönüp, "Hafta sonu Kızılcahamam'da siz de var mıydınız?" diye soruyor... Daha ağzımı açamadan, ötedeki yolcu, "Onun girmemesi için kapıya haber bırakmışlar" diyor... Hep birlikte kahkahayı patlatıyoruz... "Yok canım" diyor kuvvet komutanlığından emekli tanıdığım, "O, her zaman doğruları söyler ve yazar..."

Kendimle gurur duyuyorum.

Tam o sırada aklıma daha önce hiç düşünmediğim bir fikir geliyor. Hani, Tom Miks'te, Doktor'un veya Konyakçı'nın aklına yepyeni bir fikir üşüşünce, kafa üzerine birkaç kez çekiç indirir ya çizer, ben de beynimin içinde çekiç sesleri işitir gibi oldum. Aklıma gelen fikir şu: "Askerlerin uyguladığı akreditas-yon ambargosu, bizi onlardan değil onları bizden uzak tutmak için..."

Dünkü bazı gazeteler Ankara temsilcilerinin notlarıyla çıktı. Atatürk'ün Kara Harp Okulu'na girişinin yıldönümü vesilesiyle verilen dâvette, Genelkurmay Başkanı Org. Hilmi Özkök ve kuvvet komutanlarıyla bir araya gelme fırsatı bulmuş meslektaşlar... Gecenin en çarpıcı sözünü Org. Özkök Kara Kuvvetleri Komutanı Org. Yaşar Büyükanıt için sarf etmiş: "Eskiden Büyükanıt idi, şimdi daha büyük bir anıt oldu..."

Gazeteci milleti devletin üst düzeyiyle ayda yılda bir verilen dâvetlerde birlikte olur. Cumhurbaşkanı 29 Ekim ve yılbaşı vesilesiyle verdiği dâvetlere gazetecileri de çağırır. Meclis Başkanı yasama yılı başında ve 23 Nisan'da dâvet verir, gazeteciler de koşarlar. Tarihinde pek çok askerî vesile bulunan bir ulus olduğumuz için, askerler daha sık dâvet verebilecek durumdalar. Sözgelimi, Atatürk'ün Kara Harp Okulu'na girişi her yıl kutlansa bile dâvete konu olmazdı; belli ki, askerler, "Bu yıl gazetecileri de çağıralım" demişler...

Ben öyle fısır fısır konuşmalara kulak kabartarak söylenenleri not alanlardan değilim. Elime ne zaman fırsat geçse, bir dinlesem bir de ben anlatmak isterim. Geçmişte, pek çok üst düzey komutanla konuşma fırsatı bulmuşumdur.

28 Şubatçılar bunu bıçak gibi kestiler. Kafamda çekiç sesleri duyana kadar, uygulamanın askerlerin etkinliklerini izlememizi engelleme amaçlı olduğunu düşünüyordum; dâvetlerde temsilcimiz, yazarlarımız, muhabirlerimiz bulunamıyor, dolayısıyla ne dediklerini öğrenemiyoruz... Yanlış... Konuşulanı sıcağı sıcağına televizyonlar duyuruyor, ertesi gün gazetelerden okuyabiliyoruz... Bu sebeple, akreditasyon uygulaması komutanların ne dediğini bizim öğrenmememiz için olamaz...

'Akreditasyon', şimdi hiç kuşkum yok, askerlerin ambargo uygulananlarla konuşmasını ve ne düşündüğünü öğrenmesini engellemek için konulmuş bir uygulama...

Şu yakınlarda 'Şemdinli iddianamesi' vesilesiyle az kaldı büyüyebilecek bir kriz yaşandı. Sebebi, Başbakan Tayip Erdoğan ve hükümetinin ağustos ayında Genelkurmay Başkanlığı koltuğuna oturması beklenen Org. Büyükanıt'ın önünü iddianameyle kesme niyetinde olduğu kanaatiydi. Buraya yazdığım için öğrendiniz, yapılan açıklamalar da yazdıklarımı teyit ettiği için gerçeği biliyorsunuz: Bu konuda fikri önemli olan siyasiler, bir an bile, "Askerî atamalara müdahale edelim" düşüncesini akıllarından geçirmediler... Tersine, yayılan izlenimin aksine, Org. Büyükanıt'ın, siyasî otori-teye saygısı takdir ediliyor...

Bizde olumlu düşüncelerini karşı tarafa belli etme alışkanlığı yoktur; hep ters görüşlerimizi iletiriz muhataplarımıza. Böyle olduğu içindir ki, siyasilerle askerler birbirlerini hep MGK'daki eleştirel yönleriyle hatırlar. Asker siyasilerin kendi aleyhinde olduğunu, siyasî de askerin sivilleri hep eleştirdiğini düşünür...

Yanlış görüntüyü düzeltmek, tarafların gerçeği öğrenmesini sağlamak için iki tarafı da tanıyan güvenilir insanlar gereklidir. Gazeteci yalnızca beyanat almaz, duyduklarını aktarmaz, öğrenilenleri yorumlamaz; aynı zamanda bildiğini bilmeyene aktarır, izlenim de taşır. Her yere girer çıkar gazeteci ve gerçeklere en yakın insandır...

Radikal yazarı Mehmet Ali Kışlalı'nın yazılarını satır satır neden okurum? Kışlalı, askeri 'içeriden' denilebilecek yakınlıkta izler de ondan. Politikacı olsam, yalnız okumakla kalmaz, her gördüğümde ne diyeceğine de kulak verirdim.

Şimdilerde, Sabah'ın Ankara Temsilci Yardımcılığı görevini üstlenen Metehan Demir'in yazdıklarına da dikkat kesiliyorum. O da 'içeriden' denilecek bilgiler veriyor çünkü. "TSK için 5 kritik senaryo" başlıklı son yazısında, ağustosta yaşanabileceklere ışık tutuyordu Demir. Kendi senaryomla kıyaslamak için yazısını arşivledim.

Şu kadarını bilin: Akreditasyon uygulaması askerlerin aleyhine çalışıyor.

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi