T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 18 MART 2006 CUMARTESİ
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Son Dakika
 
  657'liler Ailesi
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Dücane CÜNDİOĞLU

Düşünme denizini kirletmek istemiyorsan...

1) 'Düşünüyorum' dediğimde, söylemek istediğim şu:

"Düşünmeyi deniyorum"; yani ne hakkında olduğunu hiç umursamaksızın düşünmemin kendisini bir 'deneyim' olarak biriktiriyorum.

2) Şayet baktıklarımı değil bakışımı, gördüklerimi değil görüşümü açık kılmak istiyorsam, bu yorucu ve sıkıcı çabayı ısrarla sürdürmekten kaçınamam.

Böylesi bir açıklığı istediğim kesin. O halde mızmızlanmayı bırakıp hemen ayağa kalkmalıyım.

3) Gördüklerimin bulanık görünüyor olması hâlinde, bu bulanıklığın gördüklerimden mi, görüşümden mi kaynaklandığından nasıl emin olabilirim?

Görüşüm gördüklerimi, bakışım baktıklarımı önceliyor. Demek ki önce görüşüme ve/veya bakışıma açıklık kazandırmak zorundayım.

Kesinleştirebildiğim takdirde, işbu açıklıktan, gördüklerimin de bizzat açık olup olmadıkları hakkında bir 'açıklama' girişiminde bulunma izni alabilirim. Bakışımın kesinleştirilmiş açıklığı, belki baktıklarımı bulanık olmaktan çıkarmaz ama bu durumda ben de bulanıklığın görüşümden değil, gördüklerimden kaynaklandığını anlarım. (Bir filmi seyrederken ses ve görüntü sorunlarıyla karşılaşıyorsam, niçin bu sorun, en az gözlerim, görüşüm veya görme araçlarım kadar film kaydının kendisinden de kaynaklanıyor olmasın?!)

4) Nasıl ki bakışım sabit olduğu halde baktıklarım yer-değiştiriyorsa, aynı şekilde baktıklarım sabit olduğu halde benim bakışım (bakış-açım) da pekâlâ değişebilir.

Peki, ya ikisi de eşzamanlı olarak yer değiştiriyorsa?

Böyle bir durumda gözlerimi kaparım; veya oraya bir el-bombası fırlatıp huzura ererim. Çünkü 'bakan' ortadan kaldırılamıyorsa, ortadan kalkmak ya 'bakış'ın, ya da 'bakılan'ın payına düşmek zorunda.

5) Ne zaman bir şeye bakarsam, o şeyin de bana baktığını bilirim. Çünkü baktığımın her hâl u kârda bana bakan bir yüzü vardır. Şayet arkasını dönmüşse, o takdirde, arkasına baktığımı düşünürüm; yanısıra, onun da bana arkasıyla baktığını...

Sonuç itibariyle, baktığım hiçbir şey bana bakmaktan kaçınamaz. Burası kesin.

6) Bir şeye gözlerimi dikmem halinde, bakış açımı sabitlemekten kaçınamıyorum. Bu nedenle hiçbir şeye sürekli olarak dik dik bakmamalıyım; zira o şey bana arkasını dönmüşse, bu ısrar, beni, ona hep arkasından bakmak zorunda bırakacaktır.

7) Bir noktanın ancak bana bakan tarafına bakabilirim. Bu durum, sözcüğün gerçek anlamıyla 'bakışma' olarak adlandırılmayı hakkediyor.

8) Baktığım şey bana neresiyle bakarsa baksın, ben ona baktığım sürece 'bakışma', bir gerçek olarak kalmaya devam eder; yani bakılan'ın arkasını dönüp dönmemesi, bakışma'nın varlığı bakımından önemli değildir.

Bir de şöyle düşünmeli: Sıkılıp ya nisbet olsun diye ben de baktığım şeye arkamı çevirirsem?..

Bu tutum, gözlerimi kapamakla eşdeğerdedir. Çünkü bakılanın bakana arkasını dönmesinin 'bakışma' olgusuna bir zararı yoktur ama, şayet bakan baktığına arkasını dönerse, 'bakışma' tüm gerçekliğini yitirir.

9) 'Düşünme'yi dil düzeyinde 'fiil' kategorisine dahil edebiliyorum. Oysa düşünmenin, gerçekte 'fiil' olarak değil, 'infial' olarak tahakkuk ettiği çok açık. Çünkü biliyorum ki düşünürken zihnim etken olmaktan çok edilgen; tıpkı bakmak gibi.

10) "Karşılıklı bakma"nın karşılığı 'bakışma'; "karşılıklı düşünme"nin karşılığı ise yok. Acaba niçin ilki isteşlik bildiriyor da ikincisi bildirmiyor?

Çok garip! Bu durumda, elimde eldiven varken denize bir taş fırlattığımı ve fakat her defasında taşın ardından eldivenimin de denize uçtuğunu duyumsuyorum sanki.

Düşünme -en azından Türkçe'de- isteşlik kipini reddediyor. O halde eldivenimi düşürmemin bir önemi yok, hiçdeğilse elim yerinde duruyor.

11) Sahilden topladığım taşları oraya deniz getiriyor; eldivenin maddesi ise denize yabancı. Düşünme denizini kirletmek istemiyorsam, ellerimin kanamasına aldırmamalıyım.

Ey tâlib, sen sadece denizi düşün, rüzgârı değil!

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi