T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 18 MART 2006 CUMARTESİ
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Son Dakika
 
  657'liler Ailesi
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Kürşat BUMİN

Kusura bakmayın yanılmışım...

"Medyakronik" ve "KronikMedya" günlerinde sıkça işittiğimiz bir eleştiriydi; "Size de medyadan adam beğendiremiyoruz!" diyenler az değildi. Yalan da değildi hani. Söz konusu sayfaların "varlık nedeni" gereği (tabiri mazur görün) "bulaşmadığımız" çok az gazeteci kalmıştı. Aslına bakacak olursanız bu durumdan biz de memnun değildik. Onca işi gücü bir kenara bırakıp güne "Bugün kime takılsak" diye başlamaktan doğrusu biz de bıkmıştık. İyiden iyiye bıkmış olacağız ki, sonuç olarak bu sayfalara son vermenin zamanı geldiğine hükmettik.

Kendi adıma söyleyecek olursam, biraz da bu ruh halinin etkisiyle olacak, sonrasında gazetelerimize ve köşe yazarlarımıza daha "olumlu" bakmaya karar verdim. Bu çerçevede özellikle bazı köşe yazarlarında karşılaştığım "umut ışığı"nı ciddiye almaya ve bu tavrımı okurlarıma da aktarmaya çalışmayı denedim. Köşe yazarlarımız da bir insandı ve her insan gibi onlardan da her zaman aynı tutarlılıkta yazı beklemenin âlemi yoktu. Mühim olan arada bir de olsa köşelerden bir ışığın kendisini göstermesiydi.

İşte, Sabah gazetesi başyazarı Erdal Şafak'ın birkaç yazısına bu köşeden yolladığım övgüler bu ruh halimin bir belirtisiydi. Şafak'ın "kışla dayağı" başta olmak üzere birkaç konu hakkında yayımladığı yazıdan sizleri bu nedenle haberdar etmiştim.

Ama aynı Şafak'ın önceki günkü (16 Mart) yazısı ile karşılaşınca bu "iyimser" tutumumu olmaması gerektiği kadar abarttığımı hemen o dakika anladım! Dolayısıyla sizlere "Kusura bakmayın yanılmışım" diyorum.

Şafak'ın "Sıdıka Hanım'ın türbanı" başlıklı bu yazısı medya söz konusu olduğunda bu ülkede "kötümserliği" elden bırakmamanın ne kadar doğru bir seçim olduğunu (tabiri yine bağışlayan) insanın "gözüne sokan" iyi bir örnek.

Erdal Şafak'ın yazısı ile gazetesinin o günkü baş sayfası büyük bir uyum içinde doğrusu. Sabah, "İşte Türkiye'nin merak ettiği eş" manşetiyle kendi merakına milleti ortak etmeye çalışmış. Yani: "Merkez Bankası Başkanvekili Başçı'nın kararnamesi Köşk'te / Ancak Başçı'nın niteliklerinden çok eşinin türbanı tartışılıyor". Yalan değil aslında; Köşk'ten konuya ilişkin bir açıklama gelmemiş olsa da Cumhurbaşkanı'nın kafasının da "Sıdıka Hanım'ın türbanı" ile meşgul olduğunu söyleyebiliriz herhalde. Ancak Sabah gazetesi işi burada bırakmamış tabii ki. Sergilediği "cin gazetecilik"in bir ürünü olarak yememiş-içmemiş ve Sıdıka Hanım'ın biri "türbanlı" diğeri başı açık iki portresini de baş sayfasına yerleştirmeyi becermiş.

"Çılgın Sabah'çılar!" diyesi geliyor insanın... Yanlış olmasının yanı sıra ne kadar kaba bir yayın bu böyle... Bir kadın başını örtmeye, bundan böyle toplum içine böyle çıkmaya karar veriyor, ama "cin gazete", "Bakın onun aslı böyleydi" dercesine onu okurlarına başörtüsüz fotoğrafıyla tanıtmayı habercilik sanıyor...

Gazetenin başyazarına gelince: Şafak'a göre "Sıdıka Hanım"ın başını örtmesinin nedeni apaçık: "Ne zaman 'kapandı' Sıdıka Başçı? Erdem Başçı'nın bir rivayete göre Babacan'ın danışmanlığına getirilmesinden sonra, bir iddiaya göre ise Merkez Bankası Başkan Yardımcılığı'na atanmasının arefesinde."(!) Böyle oldu çünkü, Sıdıka Başçı'nın "kapanması", "oportünist", "pragmatik" ve "kariyerist" gibi samimiyet içermeyen seçimlerin toplamanın bir sonucudur. "Sıdıka Başçı'nın neredeyse 40'nda örtünmesi tüm bu kavramlara uyuyor. Özellikle de sonuncusuna."(!)

Gerçekten vahim bir durum. Bir köşe yazarının tanımadığı, bilmediği, niçin "kapandığı" hakkında en ufak bilgisi bulunmadığı bir kadın hakkında böyle ileri geri konuşması çizmeyi aşmanın ötesinde çok "gülünçtür" de.

Şafak'ın Sıdıka Başçı hakkında bunca lafı etmesinden sonra şu yazısına şu notla devam etmesine de çok güldüm doğrusu: "Özel yaşamla ilgili olduğu için Sıdıka Hanım'ın türbanıyla ilgili daha fazla söz söyleme hakkını kendimizde görmüyoruz"(!) Siz gülmediniz mi? "Daha fazla söz söyleme hakkını" kendinde görmüyormuş! Oldu olacak Başçı çiftinin yüksek öğrenimlerini tamamladıkları Ortadoğu Üniversitesi'nden beri bu "plânın" ("Merkez Bankası'nın başına da türbanlı eşi olan bir başkan atanması!") peşinde olduklarını da söyleseydi bari!

Vaçgeçtim, "iyimser" takılmayacağım bundan böyle!

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi