T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 20 MART 2006 PAZARTESİ
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Son Dakika
 
  657'liler Ailesi
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv
Gökhan ÖZCAN

"Hurafeler Cumhuriyeti"

Yukarıdaki başlığı bir yerlerden hatırladığınız hissine kapıldınız mı? Kapıldıysanız yanılmıyorsunuz; birkaç gün önce mavi başlıkla çıkan bir ulusal gazetemiz bu manşeti attı. Manşetin kastı, 29 Mart'taki güneş tutulmasının depreme neden olacağı şeklindeki söylentinin yaygınlaşarak insanlarımız arasında paniğe neden olmasıydı. Mavi başlıklı gazete bilimsel temeli olmayan bu söylentilerin bu kadar çok insan tarafından ciddiye alınması nedeniyle Türkiye'yi bir "Hurafeler Cumhuriyeti" olarak teşhis ve teşhir ediyordu. Güneş tutulması ile depremler arasında bir bağlantı var mı bilemiyorum, ama ben bu ülkede zaman zaman hurafelerle gerçek arasında hiç de inkar edilemeyecek ilişkiler kurulduğunu biliyorum. Tarihçi bir dostum "Yassıada iddianamesinin hurafeler üzerine bina edildiği"ni yazmıştı geçenlerde. 28 Şubat andıçlarının mantıki temelini ancak bir hurafe kadar inandırıcı bulduğunu söyleyen başka dostlarım da var. Biliyorsunuz hurafeliği pek de su götürmeyen bütün bu iddialar yaşandıkları dönemde bir hayli ciddiye alınmış, maalesef trajik sonuçlar da üretmişlerdi. Mavi başlıklı gazete Yassıada mahkemesinin kurulduğu günlerden epeyce sonra yayın hayatına başladı. Ancak 28 Şubat adı verilen o tekinsiz dönemde yayındaydı ve o tarihte bugünküne benzer bir "hurafe hassasiyeti" taşımadıklarından olacak, bu nevi bir manşete hiç lüzum görmediler. Her neyse!.. Benim derdim mavi başlıklı gazeteyi yargılamak değil, bu abesle iştigal olur. Amacım Türkiye'de hurafelerin her alanda zaman zaman kabul gördüğüne dair bir örnek zikretmek sadece. Şimdi uzatmayıp konunun bir başka veçhesine geçelim...

Nedir hadisenin aslı, işte yazıyorum: Tırnak içine alarak yazımıza başlık olarak koyduğumuz bu iki kelime bendenizi epeyce kışkırttı ve başladım etrafımda başka hangi hurafelerin dolaştığını araştırmaya... Gördüm ki malzeme epeyce zengin... Hatta hurafelerimizi tıpkı türkülerimiz, manilerimiz, ağıtlarımız gibi halk edebiyatımızın bir türü olarak düşünmenin vakti gelmiş de geçiyor. "O zaman milletime bir öncülük edeyim (tam bir Ali Desidero laf kümesi), ilk derlemeyi ben yapayım, gerisi gelsin" dedim. Bu ülkede aşağıdaki hurafelere de epeyce inanan var haberiniz olsun!:

Ayvalar çok olursa kış uzun olur.
Keki kabarmayan kızın bahtı kapalı olur.
Sarsılarak çalan cep telefonu yüklü bir faturanın habercisidir.
Seçim anketleri sıkça yapılmaya başladığında doğalgaz fiyatlarına zam gelir.
Balkanlar üzerinden yurdumuza ne zaman soğuk hava dalgası gelse, arkasından da bol bol turist gelir.
Gökyüzünde çok yıldız görülen gecelerde İbo Şov'un reytingi düşer.
Bir insan bir başka insana aptal derse, az sonra dişi ağrımaya başlar.
Baloya giderken sarımsaklı yoğurt yiyeni valse kaldıran olmaz.
Jeneriği uzun olan filmin sonu mutlu olur.
Yolda kağıt para bulan bir yıl başı eğik gezer.
Oynayanı az olan dizinin reklamı çok olur.
Kredi kartı limiti yüksek olanın uykusu derin olmaz.
Kavunların tatlı olduğu sene doların istikrarı olmaz.
Fenerbahçe şampiyon olursa, Eurovision'da sonuncu oluruz.
Matrak köşe yazarının ayakkabısı çabuk delinir.


Geri dön   Mesaj gönder   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi