T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
Y A Z A R L A R | 20 MART 2006 PAZARTESİ | ||
|
Önceki yazımda Kürt Konferansı'nda dile getirilen, 'PKK'ya silah bırakma çağrılarının' meselenin çözümü konusunda sihirli bir etkisi olamayacağını, devlet faktörünün gözardı edilmemesi gerektiğini belirtmiştim. Aslında bu laf, bazı konuşmacılar tarafından dile getirilen, 'çatışmaların devam etmesi devlet içinde savaştan beslenen odaklara güç veriyor, varlıklarının, erklerinin sürmesine yardımcı oluyor" şeklindeki yaklaşıma da paralellik gösteriyor. Nitekim, o yazıda, bu konuda Türkiye'de neredeyse tek yetkili konumda olan kurumun en güvendiği yazar aracılığı ile verilen peşin 'red' cevabı üzerinde de durmuştum. Bu 'red' cevabı belki silahlı bürokrasi içindeki her unsuru kapsamıyor olsa bile uygulanan politikalar ve fiiliyat bu merkezde. Şu aşamada AKP Hükümeti'nin bu politikanın dışında yeni adımlar atması zor görünüyor. AKP Hükümeti bunu düşünüyor mu, böyle bir hazırlığı var mı o da ayrı bir soru. Ayrıca Konferans'ta, Diyarbakır'da Kürt meselesini Türkiye'nin en önemli meselesi olduğunu ilan eden hükümetin, bu konuda yeni adımlar atmamasının nedeni olarak 'PKK yanlısı' olmakla suçlanan politikacıların ve örgütlerin gösterilmesi de haklı bir yaklaşım sayılmaz. Çünkü DTP Eş Başkanı Ahmet Türk'ün bir ropörtajda belirttiği gibi, "Hükümet bir kere bile kendilerine bu meseleyle ilgili bir şey sormuş, danışmış" değil. Bu nasıl bir demokratik yaklaşım ki meselenin tarafı olanlarla hiç görüşülmeden o mesele hakkında çözüm yolları aranıyor? İşte bu noktada meselenin barışçı ve demokratik yöntemlerle çözülmesine inanan her örgüt ve kişi, demokratik anlayış konusunda kendimizi bir sınava tabi tutmalıyız. Çok uzak olmayan bir geçmişte Kürt meselesinin çözümü için silahlı bir örgütün söz sahibi olamayacağını, bu nedenle Kürtlerin serbest oyla seçilmiş yerel yöneticilerinin ve yasal zeminde çalışan politikacılarının muhatap alınmasını söyleyenlerin, bugün PKK'nın etkisinde olduğu için onları dahi dışlıyor olmaları, Kürt meselesinde gelinen sürecin iyi anlaşılamadığının bir göstergesi olarak görülmeli. Mesele siyaseten çözülecekse - PKK'nın etkisinde olsa bile- Kürtlerin siyasal temsilcilerinin de dikkate alınması gerekmez mi? Yoksa devletin bu konuda uyguladığı politikanın aynısı uygulanmış olur. Bu politika, Kürtlerin demokratik tercihleri ile seçtikleri temsilcilerinin tanınmaması yani onların demokratik hayata katılma arzularının dikkate alınmaması sonucunu doğuruyor. Bu ise çatışma ortamının sürmesine katkı yapmak demektir. Zaten bu nedenle artık mesele farklı bir boyutta cereyan etmektedir. Artık yeni süreç tam da bu temsilciler ve politikacılar eliyle yürümektedir. Büyük kitleler sokaklara çıkmakta ve bir sınır tanımadan yasakları ve yasaları da çiğneme bahasına, ama barışçı yöntemlerle inançlarını, taleplerini dile getirmektedir. Bu süreçte dikkati çeken en önemli nokta, PKK hareketi olarak adlandırılan siyasal hareketin etkisinde olmakla suçlanan ( Şimdi DTP) partilerin ve bu partiye mensup çok sayıda yerel yönetimin, bölgedeki toplumsal hareketlere ve demokratik eylemlere tam anlamıyla hakim olmasıdır. Bölgede neredeyse kadın-erkek, çoluk çocuk herkes sokaklardadır ve bu insanlar barışı, ateşin kesilmesini, kan dökülmesine son verilmesini ve huzur içinde yaşamayı istemektedir. Artık adeta cin lambadan çıkmıştır. Onbinleri, yüzbinleri tutuklamak, cezaevine koymak, zorla ağızlarını kapatmak hatta silah kullanarak engellemek artık söz konusu bile değildir. Türkiye sürekli kabartılan milliyetçilik dalgalarına rağmen böyle bir şey yapamaz. Buna rağmen Şemdinli'de Nevroz'un kutlamalarının yasaklanması nedeniyle çıkabilecek bir olay DTP yöneticilerinin sağduyulu davranışları sayesinde önlenmiştir. Dilerim diğer Nevroz kutlamalarında da bu sağduyu devam eder. Netice olarak yeni süreçte herkes meselenin çatışma ya da savaş yoluyla çözülemiyeceğinin bilincindedir. Öyleyse bu ortak, ama karşılıklı konuşarak oluşturulmamış mutabakatı hayata geçirmek için herkese üzerine düşeni yapmalıdır. Kürt Konferansı devam edecekse, bundan soraki oturumlarda PKK'ya yine silah bırakma çağrısı yapılmakla birlikte, Kürt meselesinde çatışma politikalarının sona erdirilmesi ve yeni demokratik adımların atılması, özgürlüklerin genişletilmesi için hükümeti, devleti harekete geçirecek çağrılar da yapılmalıdır. Kürt meselesinde anahtar daha fazla demokrasidir. Bu girişimler PKK'yı silah bırakmaya zorlayacaktır. O zaman Kürt tarafında da demokratik tartışmalar ve gelişmeler gündeme gelecektir.
|
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Kültür |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |