T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 29 MART 2006 ÇARŞAMBA
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Son Dakika
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Mustafa KUTLU

İslam sanatı-1

Tıtus Burckhardt'ın İslâm Sanatı-Dil ve Anlam adlı önemli eseri Turan Koç tercümesi ile Klasik Yayınları arasında çıktı (Ekim 2005).

1908 yılında Floransa'da doğan yazar Basel'li aristokrat bir aileye mensup. Heykeltraş bir babanın oğlu, meşhur sanat tarihçisi Jacob Burckhardt'ın yeğeni. Sanat eğitimi görmüş "Doğu sanatı"na ilgi duymuş, Fas'a gitmiş, Arapça öğrenmiş, tasavvufî eserler üzerinde çalışmış, İslâm sanat ve medeniyeti üzerinde yoğunlaşmış, bir süre sonra da Müslüman olmuştur.

Yirminci yüzyılın gelenekçi düşünce okulunun önde gelen temsilcilerindendir. Hayatını hikmet ve gelenek hakkında fikir üretmeye vakfetmiş, pek çok eser kaleme almıştır.

Kitaba kendisi gibi gelenekçi ekole dahil olan, ülkemizde de eserleri yayımlanan Seyyid Hüseyin Nasr, bir "Sunuş" yazmış.

Nasr "Sunuş"unda İslâm sanatının "açılmamış bir kitap" gibi olduğunu söyleyerek, -üzerinde yeterince durulmamış olduğunu kastediyor- İslâm'ın "soyut" kavramına getirdiği anlayışı, onun modern Batı sanatında görülen "soyut" kavrayışından farkını dile getiriyor. Ona göre bu çaba "ruhanî âleme ilişkin bir ru'yettir". T. Burckhardt önceki eserlerinde "İslâm sanatının hikmetle zanaat'ın (fenn veya sına'a) evliliğinden doğduğu"nu söylemiştir.

Ben de geleneksel sanatın "hikmet ve âhenk" unsurlarına yaslandığını söylemiş idim.

Ayrıca küçümsenen zanaat'la, yüceltilen "sanat"ı birbirinden esas itibarı ile ayırmam.

(Benim bu görüşümün daha kapsayıcı olduğunu sanıyorum. Hem muhtevaya, hem onun doğurduğu biçime yer veren bir tarif çünkü).

Nasr, yazarın İslâm sanatını "vahyin ilkeleri ve formunun bir türevi" olarak takdim ettiğini; "... İslâmî vahyin ruhunun dünyevî billurlaşması olduğu kadar semavî hakikatlerin yeryüzündeki bir yansıması" şeklinde anladığını ifade ediyor.

Burada tasavvufî yorumun sembolik diline işaret edilmektedir ki, kitabın isminin alt başlığı da zaten "Dil ve Anlam"dır.

Seyyid Hüseyin Nasr'ın İslâm Sanatı ve Maneviyatı (Çev: A. Demirhan. İnsan Yay. 1992) adlı bir eserinin olduğunu da kaydedelim.

Güzel bir tercüme yapan Turan Koç da esere küçük bir "önsöz" yazmış.

Koç ise yazarın İslâm Sanatı ile ilgili görüşlerinin özünde "İslâm"ın bâtınî boyutunun estetik düzeyde bir dışlaştırması" olduğu neticesine varıyor.

İslâm Sanatı kitabı kuşe kağıda özenle basılmış; konularla ilgili fotoğraflar ve krokiler meselelerin anlaşılmasına yardımcı oluyor.

Ben bu yazıyı -sanki pek acelem varmış gibi- eserin ilk 16 sayfasını okuduktan sonra yazıyorum. Bu bakımdan fâhiş bir usül hatası işlemiş olabilirim.

Lakin bu ilk 16 sayfayı okuyanlar benim gibi "düş kırıklığı"na uğrar iseler aynı kararı verebilirler.

"Düş kırıklığı" dedimse de bunu abartmayalım.

Belki de "efsaneleşmiş" olan bu kitaptan çok daha fazla şey bekliyordum, bu beklentim boşa çıktı (ilk 16 sayfa için).

Tam olarak "boşa çıktı"da denemez ama tam tatmin olamadım.

Çünkü bu ilk 16 sayfa işin özüne ait. Burada ilkeler, kanaatlar, ölçüler, bakış açısı beliriyor; burada aslî hükümler veriliyor. Bundan ötesi bir nevi "sanat tarihi". Karşılaştırmalar, teknik hususiyetler vb. (şöyle bir karıştırdım sonuna kadar, böyle algıladım).

Giriş'te dile getirilen temel mesele sanatın özünün "güzellik" olduğu, bunun da İslâmî açıdan "ilahî nitelikli, bâtınî bir güzellik" olarak algılanması zaruretidir.

Yazar alt başlığı "Dil ve Anlam" olan ama adı bir genellemeye tekabül eden "İslâm Sanatı" kitabına başlarken neden "Söz Sanatları"nı (şiir) dışarda tutmuş; "musiki"ye hiç dokunmamış, sadece mimarî ve resim üzerinden yürümüştür. Bu tutumla ilgili bir açıklama yok.

Mimarî üzerinden yürüyüşe başlayınca, doğru bir seçim ile önceliği Kâbe'ye vermiş, Kâbe ile ilgili beş sayfa yazmış. Bu bölümde neler var ve ben ne anladım, bunları inşallah haftaya konuşacağız.

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi