T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 29 MART 2006 ÇARŞAMBA
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Son Dakika
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Taha KIVANÇ

Sorun ne olabilir?

Gençlik günlerimin İzmir'inde milliyetçi-mukaddesatçı kesimin en önemli isimlerinden biri Nurhan Kitapçı'ydı. Bir büyük bankanın İzmir şubesi müdürüydü Nurhan Bey. İzmir'e geldiğinde Necip Fazıl Kısakürek'i onun müdürü olduğu bankaya götürdüğümüzü iyi hatırlıyorum. O görüşmeden belleğime kazılan bir de eski deyim var: "Mehma emken..." Necip Fazıl, "Sen eski deyimleri seversin Nurhan" deyip kullanmıştı "Mümkün olduğunca" anlamına gelen o eski deyimi...

KISAKÜREK

O zamanlar Türkiye'de 'faizsiz bankacılık' iddiasıyla çalışan finans kurumları yoktu, ama faize ters bakan bankacılar vardı. Allah uzun ömür versin Nurhan Kitapçı gençlik günlerini şimdilerde yaşasaydı ve Ak Parti hükümeti tarafından Merkez Bankası'nın (MB) başına getirilmek istenseydi acaba ona da itiraz ederler miydi? Ağzındaki çaputta bir çocuk taşıyan leylek amblemli bankada çalışan Nurhan Bey milliyetçi ve mukaddesatçı bilinen kişilerdendi; o sebeple kuşku duymam boşuna değil...

Faiz konusunda olumsuz düşüncelere sahip olanlar yalnızca İslâmî kesim içinde mi sanılıyor? Çok ünlü iktisatçı John Maynard Keynes sözgelimi; dünya ekonomi politikalarına yarım asır damgasını vurmuş teorisinde faizi hep aşağıda tutmayı tavsiye etmez mi?

Bir büyük bankada genel müdürlük koltuğuna kadar tırmanmış bir bankacı dostum olmuştu. Fırsat buldukça görüştüğüm halde bir özelliğini öğrenmem için kendisiyle yapılan kapsamlı bir mülâkatı gözden geçirmem gerekmişti. Ne kadar zor şartlarda okuduğunu anlattıktan sonra inançlı bir insan olduğuna da değiniyordu bankacı; esas sürpriz ise sona saklanmıştı: "Bankacıyım, ama hayatım boyunca tasarrufumu hiç faizli hesapta tutmadım..."

Şaşırtan sözlerin sahibi de çoktan emekliler safına katıldı; hâlâ faal olsaydı ve hükümet bulunduğu büyük bankanın genel müdürlük koltuğundan MB'nin başına gelmesini isteseydi, birileri bir yerden 'faize şahsen bulaşmamış' biri olduğunu keşfedip önünü keserler miydi?

Garip sorular bunlar, ben de biliyorum, ama şimdilerde olup bitenler zaten çok garip...

Şu sıralar olağanüstü faal politikacı kim? Hayır bilemediniz. Günümüzde, bir dakikasını bile boş geçirmeyecek denli faal olan politikacı Süleyman Demirel... "Bugün nerede?" diye sorun, alacağınız cevap sizi de şaşırtacaktır. Her ile gidiyor, her fırsatı değerlendirerek konuşuyor Süleyman Bey... Önceki gün Ankara Sanayi Odası'nın yönetim kurulu toplantısına katılıp MB başkanlığı konusundaki şu görüşlerini paylaşmış: "MB'nin başına nasıl geliniyor, nasıl gidiliyor kanunlara bağlanmış. Hiç endişe etmeyin, nasıl gelindiği nasıl gidildiği kanunlara bağlıysa keyfilik olmaz. Hükümet, 'kiminle istiyorsak onunla çalışırız' diyecektir; tamam ama emaneti ehline verin."

Burada anahtar sözcük 'ehil'... Yurt içi ve dışında ekonomi eğitimi alıp en yüksek notlarla doktorasını tamamlamış biri 'ehil' sayılır mı? Mezuniyet sonrasında finans kurumlarında çalışmış veya yerli-yabancı üniversitelerde finans dersleri vermiş olan? Başına getirileceği kurumda hatrı sayılır bir süre ikinci adamlık yapmış olan? Hatta, bütün bu özellikleri tek başına şahsında taşıyan birini 'ehil' sayacak ve göreve atayacak mıyız? Yoksa, yasalarda olmayan başka şartlar mı arayacağız?

Kimse öyle paralellikler çizmiyor, ama bana gelişmeleri yüreğim ağzımda izleten benzerlik de apaçık ortada: MB'nin başına hükümet tarafından yapılmış atamanın geri döndürülüşü ile 2001 şubatında yapılan MGK toplantısında anayasa fırlatılması olayı arasında öz bakımından hiçbir fark yok... O eski olay hepimizi yarı yarıya fukaralaştıran bir ekonomik krizi tetiklemişti; şimdiki de benzer bir sonuç doğurabilirdi. Doğurmamış ve kriz çıkmamışsa, bu, hükümetin uyguladığı politikalara yerli-yabancı ekonomi çevrelerinin güvenmesi sayesindedir...

"Vur abalıya" denilen bir ortamda, birilerinin "Tamam da, hangi abalıya?" diye sorması gerekmiyor mu? Hükümet, kendince 'ehil' gördüğü, MB başkanlığına getirilecek kişilerde aranması gereken özelliklere fazlasıyla sahip birini atadı; 'abalı' buna geçit vermeyen değil midir?

Al-Baraka türü finans kurumları 1980 sonrasının gerçeği... Daha önce, finansçılar, eğer öğrendikleri konunun uygulamasını da yapmak istiyorlarsa, Yapı Kredi Bankası veya Ziraat Bankası gibi bankalarda çalıştılar. Al-Baraka ve benzerleri de bu ülkenin yasalarına uygun çalışan kurumlar değil mi?

Geçenlerde, bir yayın yönetmeni "Maocular en çok ne olur?" diye soruyordu; cevabını isim isim yine kendisi verdi: Türkiye'de rejimi değiştirmek üzere örgütlenmiş grubun üyeleri, bugün, en çok medya sektöründe görev yapmaktalarmış...

Sorun bu olabilir mi?

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi