T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 2 MAYIS 2006 SALI
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Son Dakika
 
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Ali BAYRAMOĞLU

Siyasi bilanço

Sorunların çözümleri, o sorunların nedenlerini doğru saptamakla mümkün olur. Ancak kimi sorunlar, bugün hâlâ birer sonuç olarak algılanmaya devam ediyor.

Ülkenin yapısal meseleleri, yerleşik devlet geleneği, "eksik modernite anlayışı" bir yana bırakılacak olursa, bu sorunları konjonktürel olarak tetikleyen 1980'lerle başlamış büyük "toplumsal değişim dalgası'' ve bu dalganın sistem tarafından reddedilmesi olmuştur.

Bellekleri tazeleyelim...

Devlet tekelindeki red politikaları ilk darbeyi merkez siyasi partilere vurmuştu. Yeni toplumsal ve ekonomik talepler, siyasetin yapılma biçimine yöneltilen eleştiriler siyaset mekanizmasının tekelindeki "rant sahası''nı tehdit edince merkez sağ ve sol siyasal partiler kendi içlerine kapandılar. Temsil ve örgüt bazında yenilenme yerine, marjında yer aldıkları devlet çemberinin içine doğru çekilmeyi tercih ettiler.

Değişim ve dönüşüme yönelik politika üretimi tamamen zaafa uğradı. Parti söylemleri "kimliksizleşen parti yapıları''yla, "politikaları''yla ve "kapalı bir siyasal ve ekonomik rant sistemi''yle özdeş algılanmaya başlandı. Türkiye uzunca bir süre bu gerçeği görmek ve kabul etmek istemedi.

Nitekim 18 Nisan 1999 seçimlerinde ortaya çıkan tablo netti:

Bu tablo merkez partilerin egemen olduğu Batı, milliyetçi hareketin ve İslami temsilin hakim olduğu Orta Anadolu, HADEP'in önderliğindeki Güneydoğu, hatta Doğu şeklinde üç paralel Türkiye'ye işaret ediyordu. 1990'ların başında hız kazanan toplumsal kutuplaşmanın artık lokalize olmaya, bölgeselleşmeye yüz tuttuğunu ifade ediyordu.

Seçimler devletin siyaset üzerindeki tahakkümünü hiçbir şekilde değiştirmemiş, tersine pekiştirecek bir yelpaze üretmişti. 5 partiden ikisi cezalı olmayı sürdürmüş, ANAP küçülmüş, toplumsal tepkinin ve yaşanan krizlerin meyvesi olan iki siyasi parti, DSP ve MHP seçimlerin galibi olmuştu. Hükümet onlara kalmış, tek hükümet alternatifi siyaseti biraz daha örselemiş, iktidar, kendilerine biçilen rolü oynamakla yetinmek zorunda kalmıştı. Ve ülke kendisini bugünlere ulaştıracak gemiye binmişti.

Kasım 2002 seçimleri bu sonucu iyice vurguladı. Bu seçimlerle gelen siyasi tasfiye en az AKP'nin başarısı kadar anlamlıydı.

AKP gerek kimliğinden ötürü gerek uluslararası konjonktürün oyunu üzerinden kendisini bir anda cenderede buldu. Ardından Kıbrıs adımı, AB hattındaki irade, bölge gelişmeleri karşısındaki mesafeli tutum bir rahatlık sağladı.

Asıl rahatlık ve çıkış AK Parti'nin AB hattında izlediği reform politikalarıyla oluştu. Bu politikalar toplumun büyük kesimi, önemli güçleri tarafından destek buldu. Askeri hamleler, devletçi direnç girişimleri bu çerçevede geri püskürtüldü. Nitekim devasa reformlar gerçekleştirdi AK Parti.

Sarsıntı AB reform politikalarının müzakerelerin başlaması sonrası ikinci plana itilmesiyle tekrar başladı. Yeni sarsıntı şöyle başladı: Milliyetçi dalga karşısında hükümetin kararsız ve uçtan uca dolaşan tutumu, Van rektörü hadisesiyle başlayan kutuplaşmayı tahrik eden hatalar dizisi, en nihayet Şemdinli iddianamesini bir "bebek" gibi kucağında bulması gergin bir zeminin oluşmasına katkıda bulundu. Bunlara devlet ve asker merkezli Çankaya yıpratma politikaları, bu politikalar çerçevesinde özellikle merkez basını kuşatan andıçlar eklenince bugünkü noktaya geldik.

Bu yeni bir cenderedir.

Bugün Türkiye yeniden siyasetin "sıfır noktası''na yakın bir yerde duruyor. Zaman zaman toplumsal tepkilerin yükselmesine bakıp, bu tepkilerden ''siyaset''e ilişkin sonuç çıkarmaya kalkmak da çok anlamlı değil. Zira bu tepkiler örgütsüz, amaçsız ve sonuçsuz kalıyor. Hatta sıkça siyasetin sıfır noktasını besliyorlar.

Dirilmek gerek.

Ve dirilişin tek yöntemi var:

Devlet dengelerine uyum sağlamak yerine siyasi iktidarın içinden doğduğu değişimi görmesi, ardından da yönetmesi.

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi