T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 2 MAYIS 2006 SALI
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Son Dakika
 
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Fatma Karabıyık BARBAROSOĞLU

Dindarlar ve akort edilen bir kimlik içinde hapis kalmak

Dünya İş Kadınları Zirvesi'nde Emine Erdoğan'ın yaptığı açılış konuşmasını Radikal, "Türban tartışmasına Emine Hanım da girdi" olarak manşetine taşıdı geçen hafta. Oysa konuşmanın türban ile uzaktan yakından ilgisi yoktu. Radikal gazetesi, ön yargıların konforuna sığınarak, başörtülü Başbakan eşi böylesine önemli bir açılışta ne konuşur? Konuşsa konuşsa "türban meselesi konuşur" hazır kalıpları eşliğinde algılamıştı konuşma metnini. Ertesi gün gazetenin yayın yönetmeni İsmet Berkan, yaptıkları hatayı kabul ederek ve onurlu bir davranış gösterip önyargılardan kurtulmak gerektiği üzerine bir yazı yazdı.

Başörtülü birinin "modern söylemi" söz konusu olduğunda; ya da başını açmış kadınlarla yapılmış röportajlar ve onları rol model olarak ortaya koyma çabalarına tanık olduğumda, daima o Yahudi fıkrası geliyor aklıma: Asimile olmuş bir Yahudi sohbet esnasında "Ben eskiden Yahudiydim" der. Muhatabı "O duyguyu bilirim, ben de bir zamanlar kamburdum" diye cevap verir.

Yani başını açmış bir kadın eski başörtülü olarak algılanmamak için üç kuşak başı açık aileden gelen kadınlardan bile "daha" kıvamında olmalı; başörtülü bir kadın da konuştuğunda sadece başı örtülü olmayanların dünyasını tehdit eden, onlara uymayan şeyler söyleyecektir önyargılarına muhatap olmamak için kendisinin başörtülü olduğunu unuttaracak/unutacak kadar "ötekilerin" dünyasından ışık düşürmelidir davranışlarına ve söylemine. Yoksa başörtülü olarak bir "yabancı" olarak fişlenecektir. Başörtülü, baş kuvvet medya için daima "yabancı"dır.

"Türbanlı" yabancılaştırılmayı sağlayan bir isimlendirmedir. Bu yabancılaştırma başı açık olmayı doğallaştırarak "baş örtmeyi" akort edilecek bir duruma indirgeme işlevini yerine getirmektedir. "Akortlu olma"- nın anlamını Bauman'ın Modernlik ve Müphemlik kitabından ödünç alalım: Akort edenler "sadece, tek bir alternatif tanır ya da, daha doğrusu mümkün olan bütün alternatifleri bire indirger ve böylece kendi durumunu mutlaklaştırır." Yani laikçiler kendi konumlarından rahatsızdırlar. Yaşadıkları hayata değer atfetmelerini sağlayan tek duruş "gericilere" hayat hakkı tanımamak üzerinden gerçekleşebilmektedir.

İsmet Berkan'ın "önyargılardan kurtulmak üzerine" yazdığı yazı önemli. Alper Görmüş'ün birkaç ay önce eski Diyanet İşleri başkanlarından birinin Ermeni asıllı olduğu üzerine yaptığı habercilik üzerinden özeleştiri yaparak Aktüel'den istifa etmesiyle bir arada, İletişim Fakültelerinde "örnek davranış " olarak okutulabilecek bir değere sahip. Ama şunu da konuşmak zorundayız. Özür dilenecek husus Emine Erdoğan'ın konuşmasında "türbana dair" hiçbir şey olmadığı halde sanki türbana dair konuşmuş haberinin yapılması değil sadece. Esas özür dilenecek husus, din ile uzaktan yakından ilgi kurulabilecek her türlü davranış için dindarların bedeninin ve sözünün mercek altına alınması. Post-modern dünyada eskiden gayri ahlaki olarak görülüp men edilen davranışlar "tercih hakkı" olarak onaylanıp kabul görürken; dindarların "Allah rızası" için yaptıkları her türlü davranıştan men edilmeye kalkılması için yapılmalı ön yargı eleştirisi. Radikal gazetesi ve İsmet Berkan, dindarlardan dindarane davranışlar değil de sürekli "ultra mordern" davranışlar bekleyen laikçi zihniyetin sorgulanması konusunda öncülük edebilmeli. Çünkü, dindarlar ile laikçilerin "birlikte yaşama" frekansı tutmadığı sürece, demokratik bir yaşamdan bahsetmek mümkün görünmüyor. Birkaç gündür Hayrettin Karaman Hoca'nın ve Yusuf Kaplan'ın da yazdığı gibi dindarlar öz eleştiri yapıp karşısındakinin yaşam alanını genişlettikçe, laikçiler o yaşam alanını rahat nefes almak için değil, faşist uygulamalar için meşrulaştırmaya çalışıyor. Bu durumu herkesten ziyade hakiki demokratların ve hakiki liberallerin dert edinmesi gerekiyor.

Not: Yazıyı bitirip gazeteye ulaştıracağım sıra Radikal gazetesi geldi. Manşet: "Belediye Kitabında Şeriat Propagandası." Bu haberin manşet değeri taşıması için ülkedeki gidişatın şeriat üzere bir yol alması gerekiyor. Böyle bir durum var mı? Yok. Ama madem böyle söylemler manşette kendine yer buluyor, tez zamanda birtakım kişiler manşete çıkmayı bu yöntem üzerinden deneyeceklerdir. Bu durumda biz boş yere şeriat karşıtları mı çatışmayı hızlandırıyor, yoksa yandaşları mı tartışmasını yapmaya devam edeceğiz. Dairenin iki uzak noktası olarak görülen bu iki grup varlıklarını ölümüne birbirine borçlu.


Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi