T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
| Y A Z A R L A R | 2 MAYIS 2006 SALI | ||
|
|
TAHRAN- Birleşmiş Milletler'in beş daimi üyesinin, nükleer çalışmasını, daha doğrusu uranyum zenginleştirmeyi askıya alması için İran'a verdiği sürenin bittiği 28 Nisan Cuma günü akşam saatlerinde, ABD ve müttefiklerinin hedef olarak gördüğü Natanz'ın kenarından geçip İsfahan'a doğru yol alıyorduk. Dünyanın en büyük krizinin merkezindeki Tahran'ın ekonomik dengesizliğini ve sosyal çelişkilerini İran rejimine karakterini veren Kum'un terazisine vurmak için Hz. Masume'nin kabrini ziyaret etmemiz yetti. Sıradan, küçük ve biçimsiz bir Ortadoğu kentinin binlerce yıllık Fars siyasi kültürünü nasıl yönlendirebildiğini düşünme, devrimden 27 yıl sonra İran nüfusunun ezici çoğunluğunu teşkil eden gençlerin Tahran sokaklarında sergilediği yaşam tarzı ile Kum'un idealleri arasındaki uçurumun ne kadar derinleştiğini sorgulama fırsatı bulduk. Kuzey Tahran'da alabildiğine bir zenginleşme, devrimin bütün zaaflarını ortaya koyan bir tür teşhircilik, siyasi sisteme meydan okurcasına bir umursamazlık ve içten içe büyüyen karşı çıkış artık kendini kalın çizgilerle ve canlı renklerle ifade ederken, devrime karşı sessiz bir savaş yürütürken, Kum'un temsil ettiği manevi ve siyasi önderlik kitleler üzerindeki etkisini her geçen gün daha da kaybediyor. Onların rejimle bağlantıları kadınların sokağa çıkarken saçlarının yarısını örtmelerinden ibaret. Tahran içinde adeta İran rejiminden bağımsız bir yaşam sürüyorlar. Şehrin içinde ama aslında şehirden çok uzakta kendilerince dar, kapalı ve dokunulmaz özgürlük alanları oluşturmuşlar. İkili bir hayat sürüyorlar. Sokaklardan bu evlere ulaşınca İstanbul'dan hiç de farklı olmayan bambaşka bir İran çıkıyor karşınıza. İçkilerini yudumlayıp İngiliz sömürgesi Şah dönemini öven ve rejime yönelik eleştirilerini sıralayanları dinleyebiliyorsunuz. Bu çevrelerle Ahmediecad'ı cumhurbaşkanlığına getiren muhafazakarlar, metropoller dışındaki dindar halk arasında ne kadar iletişim olabileceğini düşünüyorsunuz. Rejimin temel karakterinden sembollere uzanan bir çatışma yaşanıyor İran'da. Bazıları özgürlükleri sınırladığı gerekçesiyle tesettüre savaş açarken, tesettür zorunluluğunu kırmak için bütün fırsatları sonuna kadar kullanırken bazıları sokaktaki yozlaşmanın önlenmesi için meclis bahçesinde eylem yapıyor, devleti önlem almaya çağırıyor. Ahlak polislerinin sokakta tesettüre uyulması için müdahil olup olmaması sokaktaki insandan devlet başkanına kadar herkesin gündemi olabiliyor. İçişleri Bakanlığı böyle bir uygulama olmadığına dair açıklama yapmak zorunda kalıyor. Cumhurbaşkanı Ahmedinecad'ın, kadınların futbol maçlarına girmesine izin vermesi, kendisine destekleyen muhafazakar kesimle arasında tartışmalara neden olabiliyor. Ayetullh'lar bu izne karşı harekete geçip Cumhurbaşkanı'nı eleştiren açıklamalar yapıyor. Canlı bir siyasi hayat yaşanıyor İran'da. Hemen her konunun tartışılması geniş kitlelerin ilgisini çekiyor. İran'ı merkeze alan uluslararası gelişmeler, içerideki tartışmaların gölgesinde kalıyor. Adeta yeni bir savaş, yeni bir bölgesel bunalım haline gelen nükleer kriz bile. Amerika, İngiltere ve Fransa'nın İran'a ambargoyu uygulamaya çalışması, ABD'nin BM Güvenlik Konseyi'ni devre dışı bırakarak Tahran'ı cezalandırma girişimi, İran'la toplam yüz milyar dolarlık enerji anlaşmaları yapan Çin'in ve Rusya'nın ambargoya karşı çıkışı, bu iki ülkenin desteğiyle İran'ın ABD ile krizi tırmandırması toplumun belli kesimlerinin pek de ilgisini çekmiyor. İran kriz yorgunu bir ülke. Devrim, sekiz yıllık İran-Irak savaşı, ambargo, Irak işgalinin yansımaları ve içerideki rejim tartışmaları yüzünden halk krizlere alışkın. Bazıları "bu yönetim için artık savaşmak istemiyorum" dese de, nükleer güce bakış konusunda muhafazakarlarla reformcular arasında çok da farklılık yok. Rejime karşı olanlar da nükleer güç olmayı diğerleri kadar istiyor. İran'ın büyük devlet olduğunu, olması gerektiğini, nükleer gücün bu fırsatı sağlayacağını söylüyorlar. Zaten İran yönetimi de buna oynuyor: İran bölgenin en etkili gücü olacak, küresel düzeyde belirleyici bir aktör olacak. ABD'nin İran'a saldıramayacağını, böyle bir şeyin mümkün olmadığını, İran'ın çok güçlü olduğunu, böyle bir hata yaparsa ABD'nin büyük zarar göreceğini söyleyenler içeride kıyasıya rejimi eleştiriyor. Birileri rejim karşıtlarını ABD'nin hanesine yazarken, İran dış politikasının rejim ihracına değil ulusal çıkarlara göre şekillendiğini, dolayısıyla toplumun her kesiminden destek alabildiğini görmemekle hata yapıyor. Bugünkü İran, Elbruz dağlarının eteklerinde, Derbent'teki çay bahçeleriyle İsfahan'ın kuzeyinde, Zagros dağlarının eteğinde kurulan, Natanz'daki nükleer santral arasında bir yerde. Yarın devam edeceğiz...
|
![]()
| ||||||||||||||||||||
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
| Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |