T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
| Y A Z A R L A R | 2 MAYIS 2006 SALI | ||
|
|
Habertürk'te 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'le birlikte katıldığım 'Basın Kulübü' programının ardından yazdığım yazı dolayısıyla öylesine tebrik mailleri ve telefonlar aldım ki... Galiba, 28 Şubat Demirel için bir bakıma 'milat' olmuş. Şu muhakkak ki, Demirel'e karşı toplumda oluşan burukluğun, hatta yer yer 'öfke'nin temelinde 28 Şubat'taki belirleyici rolünün olduğu artık kesin. O sıkıntılı süreçte, yürekleri yanmış başörtülü öğrencilerin, sudan sebeplerle fişlenmiş, mağdur olmuş kamu görevlilerin, tüccarların, esnafların neler hissettiği şimdi daha iyi anlaşılıyor. Bütün bunlar yetmiyormuş gibi, son olarak 'Basın Kulübü'nde söyledikleri, millet vicdanını bir kez daha yaralamış bulunuyor. Doğrusu şu cümleleri, Türk toplumunun affedeceğini sanmıyorum: "Türbanlılar, üniversiteye giremez, türban özgürlük falan değildir, bu gericiliktir. İlla başı bağlı okumak istiyorlarsa, Arabistan'a gitsinler." Bu sözler, Demirel'i 28 Şubat'la adeta 'etle tırnak' gibi ayrılmaz bir ikili haline getirmiştir. Yanlış anlaşılmaması için bir noktanın özellikle altını çizmekte yarar var. Mesela, dün gazete manşetlerine yansıyan sözlerinden ve buna yönelik eleştirilerden dolayı Demirel'in rahatsız olduğunu düşünenler olabilir. Kesinlikle hayır... Benim programda aldığım izlenim, Demirel muhafazakarlara, dindarlara karşı kullandığı bu incitici üsluptan son derece mutludur. Kullandığı bütün cümleleri seçerek kullanıyor ve kendisini 'muhafazakar' kesimlerden ayrıştırmak için 'özellikli' bir üslup kullanmaya özen gösteriyor. Artık Demirel, bundan böyle 'Laikçi cephe'de olduğunu göğsünü gere gere söylemekten çekinmiyor. Bu yüzden de, toplumla arasındaki köprüleri bir bir uçuruyor. Doğrusu ne yalan söyleyeyim, bugüne kadar hep Demirel'in daha önceki 'hataları' konusunda özeleştiri yapabileceğini ummuştum ama yanılmışım. Bırakın özeleştiriyi, bu konudaki sorulardan bile hoşlanmıyor. Oysa aynı Demirel, daha 10 yıl önce 'Laiklik' ve 'özgürlükler' konusunda öyle şeyler söylemişti ki... 1995 yılında; Köprü dergisinin 51. sayısında kendisiyle yapılan röportajda, bakın neler diyordu: "Bir demokrasi ülkesinde din ve vicdan hürriyeti, ibadet hürriyeti, eğitim hürriyeti, ayin hürriyeti kişinin temel hak ve hürriyetlerindendir. Hakim kılınacak olan şeyler, İslâm'ın getirdiği ana kaidelerdir. Kur'an'ın hükümleridir. Sünnet-i Seniyye'dir. İslâm'ın getirdiği ana kaidelerle, hukukun üstünlüğüne dayanan anayasa devletinin kaideleri arasında çelişki yoktur. Türkiye; laikliği dinsizlik olarak anlamış, yanlış tatbikatlar yapmıştır. Din dendiği zaman irtica anlaşılmıştır. Din ve vicdan hürriyetinin bir rahatsızlık vesilesi sayılması kadar yanlış bir şey düşünemiyorum. Mütedeyyin insanların, dindar insanların, toplumun rahat ve huzuru için bir teminat olduğu kanaatindeyim. Allah'ı bilen, Kur'an'ı bilen, Peygamber'i bilen insanlardan bir kötülük gelmez." Oysa aynı Demirel şimdi, "Türban gericiliktir, Türkiye'de laiklik nedeniyle özgürlüklerin kısıtlandığı görüşüne katılmıyorum" diyor. Kısacası, Demirel ara ara zigzaglar çizmesine rağmen, 28 Şubat'a kadar üzerinde taşıdığı, muhafazakarlara da 'şirinlik' dağıtan 'forma'yı üzerinden çıkarmıştır, hem de bir daha giymemek üzere... Doğrusu, çok da iyi olmuştur. Son Demirel, gerçek Demirel'dir...
|
![]()
| ||||||||||||||||||||
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
| Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |