T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 2 MAYIS 2006 SALI
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Son Dakika
 
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Mehmet ŞEKER

Baba konuştu!

Küçük çocuğun her tarafı dayak yemekten morarmış. Teknik tabirle, vücudunun her yerinde 'darp izleri' var.

Kolları, bacakları, sırtı, yüzü gözü mosmor.

Dayağı atan ise yabancı biri değil, annesi.

Eliyle ve eline geçirdiği ne varsa onunla dövdüğü yetmemiş, bir de çocuğun vücudunda sigara söndürmüş.

İş büyümüş, çevredekilerin şikâyeti üzerine olay mahkemeye intikal etmiş.

Hâkim soruyor:
"Sen mi dövdün?"
Kadın pişkin:
"Ben dövdüm hâkim bey."
"Şu derin izlere bakılırsa, vücudunda sigara da söndürmüşsün."
"Söndürdüm ama çok değil."
"Nasıl?"
"Biraz değdirdim, çektim."
Hâkim sabırlı...
"Gel ben de sana biraz değdirip sonra çekeyim" demiyor.

*

Bir memlekette ekonomik, sosyal ve/ya siyasi olaylar, mikro ve makro boyutta ele alındığında, arada fazla fark olmadığı görülür.

Değişik şekilde söylersek:

Az gelişmişlik bir bütündür, parçalanamaz.

Küçük boyutlu aksaklıklar, terslikler, olumsuzluklar bir araya gelerek büyük boyutlu manzarayı oluşturur.

Yani, bütünü meydana getiren, parçalardır.

Bir başka ifadeyle, balık baştan kokar.

*

Kaçınmak istedim aslında. Bu konuya girmeye hiç niyetim yoktu.

Dün "Yaşasın 1 Mayıs" başlığıyla yazmışken, bugün de "Yaşasın 2 Mayıs" diye devam etmeyi düşünüyordum. Bu ayı böyle bitirmek mümkündü.

Fakat konu üstüme üstüme gelince, duramadım.

Artık evinde oturan önceki Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel "Başörtülüler Arabistan'a gitsin" deyince, sizinle paylaşmak için seçtiğim gül gibi konular sonraya kaldı.

*

Çölaşan'dan böyle bir söz beklenebilir ama cumhurbaşkanlığı yapmış birinden bu açıklamanın geleceğini kimse ummazdı.

Sırasıyla önceki cumhurbaşkanlarına bakalım:

1. Mustafa Kemal Atatürk
2. İsmet İnönü
3. Celal Bayar
4. Cemal Gürsel
5. Cevdet Sunay
6. Fahri Korutürk
7. Kenan Evren
8. Turgut Özal

Hiç biri böyle bir fikir ortaya atmamıştı.
Neden? Güçleri mi yoktu?
Şartlar mı müsait değildi?
Böyle bir şeyi düşünememişler miydi?
Yoksa onların zamanında başı kapalı olan yok muydu?

*

Bir zamanlar "Komünistler Moskova'ya" sloganıyla meydanlar inliyordu ama kimse komünistleri Moskova'ya gönderemedi.

Eğrisiyle doğrusuyla, sağcısıyla solcusuyla, ilericisiyle gericisiyle bir arada yaşamak zorunda olduğumuzu fark ettik.

Yaşanan tecrübelerden sonra, hiç kimsenin, ötekini gemiden atmaya hakkı bulunmadığı görüldü.

Ya da biz öyle zannettik.

Şimdi...

İyi niyetten uzaklaşmadan, biri çıkmalı ve şu soruyu cevaplamalı:

Küçük çocuğunun vücudunda sigara söndüren anne ile başı örtülü kızlarını dışarıya göndermek isteyen 'Baba' arasındaki farklar ve benzerlikler nelerdir?

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi