T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 2 MAYIS 2006 SALI
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Son Dakika
 
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Özlem ALBAYRAK

'Lady' erkekler

Elbette, gençler eşcinselliğe özenecek, farklı eğilimler içine girecek değiller, ABD'li muadili "He is a Lady"den tercüme O Şimdi Bir Hanımefendi yarışmasını seyrettiler diye..

Elbette, yüzyıllarla mayalanarak bugüne gelmiş gen yapısını, tek bir el hareketiyle dağıtıvererek, cinsiyetinin, yöneliminin, aidiyetinin, değerlerinin kökü karışık bir mutant yaratmaya muktedir olamaz hiçbir yarışma ya da program. Tabii ki, hiç kimse, kadın gibi giyinmiş, peruk takmış bir erkek gördü diye, kanaat ve hayat tarzı namına bildiği ne varsa, vazgeçecek de değil.

"Erkeğin kadın kılığına girmesi" fikri, maskülen-maço erkeklik imgesini parçalayacağı, ya da bu fikir mensubu insanların kafalarında her daim bulunan ama asla dillendirilemeyen, "kadınsılığı" kadınları bir alt tür görmek yoluyla aşağılayan o bunaltıcı sığ "erkeklik" anlayışına darbe vuracağı için de eleştirilmiyor elbette. Yarışmanın problemi bunlar değil.

Geçtiğimiz yıl RTÜK engeline takılınca geri çekilen, ancak bu yıl herşeye karşın çekimlerine başlanan O Şimdi Bir Hanımefendi yarışmasının, ele alınan ve kollektif algının asgari müşterekleri sözkonusu olduğunda "uç" olarak değerlendirilebilecek bir mefhumun "normalleştirilmesi" sürecindeki rolü problem olan.

TV'nin ürettiği kültürle doğrudan bağlantılı bu süreç, seyirciye ekrandan eğlendirici temalar sunulması değil, öteden bu yana bütün temaların eğlence olarak sunulması, dolayısıyla içeriğinden soyutlanarak ve bütün ayırıcı özelliklerinden azade kılınarak başka türlü bir "şey"e dönüşmesi olarak tezahür ediyor ki, eleştirilerin odağındaki nokta da burası oluyor.

Yoksa, eşcinselliğe, feminenliğe özenesi erkeklerin, etik ve dini değerlerinden sıyrılmaları için, "O Şimdi Bir Hanımefendi" yarışması olsa da, olmasa da, gerekli ve yeterli malzemenin bu ülkenin karasularında fazlasıyla mevcut olduğunu hepimiz iyi kötü biliyoruz.

Kadın kılığına girip, peruk takıp, makyaj ve alışveriş yaparak kadın gibi davranan erkekler topluluğunun, yarı teatral, yarı gerçekçi bir havada eğlence malzemesi olarak sunumu gibi bir tanımla özetlenebilecek yarışma, "Kadına benzemeye çalışan erkeğe ve erkeğe benzemeye çalışan kadına" lanet etmiş bir disiplini referans alarak, uygulamada eksik gedikler olsa da, en azından bu metinlere saygısızlık etmeme yönelimindeki milyonlarca insanın standart değerlerine hiçbir biçimde saygı duymadığı için de tepki topluyor ayrıca.

Bu yüzden bu yarışma, kafa kağıdında İslam yazan insanlar memleketinde, ortak hafızada geleneğin ağırlıklı bir yer teşkil ettiği bir ülkede, bir küçük "ekran zıpçıktılığı" deyip geçmek için, fazlasıyla "art niyetli", hiç değilse "samimiyetsiz" duruyor.

Gerçi, dini duyarlılığı olan, toplumun değer adına biriktirdiklerinin hiçbirinin üstünden atlayıp geçmeden yaşamaya gayret eden insanların sinir uçlarına çekiçle vurarak, gayri ihtiyari gelişen tepkiyi ölçerek strateji belirleme denemeleri, alışıldık bir manzara Türkiye'de.

Neredeyse vaka-i adiye. Dini, geleneksel ya da siyasi hassasiyetleri ticari bir müessese gibi görüp, işletmeye kalkan ve bunu kuru bir inatla sürdüren kasaba tüccarı kılıklı muktedirler de öyle. Ama işte bu sefer, "ne versen gider" diye, eğlenceyi her türlü deneyimin temsilinin doğal çerçevesi haline getirmeyi şiar edinmiş "Herşeyle eğlenilebilir"ci yapımcılar, bu bayat, ithal konservenin bu mideyi bozabileceğini bilememiş.

Çağdaş Batı'nın çok evvelden bitirdiği "kutsal" meselesi, onca engele karşın tedavülde çünkü burada.

Bir de tabiî, Fransız basınının dudağına yerleştirdiği müstehzi gülümsemeyle birlikte, "Sizin zaten Huysuz'unuz var, köçekleriniz var, ne diye rahatsız oluyorsunuz, bir de AB'ye girmek istiyorsunuz" söylemi ise, sırf o çirkin sırıtış nedeniyle bile olsa, huylanılması gereken bir durum olduğuna işaret ediyor.

Hassasiyet duymak, tepki koymak konusunda, bıyığı henüz terlemiş üniversitelilerin, koca Fransa'ya yaptıklarının dumanı daha tüterken üstelik. Herhalde Türkiye'de de, Fransa'da da, başka memleketlerde de basının özgürlüklerle ilişkisi hep aynı metafor üzerinden yürüyor: Keser gibi. Hep kendine yontuyor...

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi