T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 6 MAYIS 2006 CUMARTESİ
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Yurt Haberler
  Son Dakika
 
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Fadime ÖZKAN

Ne Anne ne de Leyla

Küçüklüğünden bu yana görmediği Leyla'sını arayan Sait ile yüzünü hiç görmediği annesini arayan küçük Kerem'in yolları, saflığını, temizliğini, kendini kaybetmiş her türden insanın kıpırdayıp durduğu Beyoğlu'nda kesişir. Aradıkları kadının aynı kadın olduğunu düşünüp kader birliği yaparlar. O ya da değil, tesadüfen gördükleri bir kadının (kadın fahişelik yapmaktadır ama onlar onda kendi aradıkları kadını görmek konusunda kararlıdırlar) peşinden, ikisi birden Beyoğlu sokaklarında koşturup dururlar.

Bu arada çok sayıda insan 'Göster Kendini' kamerasının karşısında ağlayarak ya da söyleyerek marifetlerini ya da meramlarını aktarmaktadırlar. Gözlerini Göster Kendini'den alamayan kahvehane insanları; merhamete muhtaç tinerci çocuklar; intihara meyilli travestiler; gözü dönmüş çocuk pornocuları; kötü yola düşüp kaldırımlarda dağıtan kader kurbanları; bulunan cüzdanın sahibine verilmesini kınayanlar,... İstanbul insanının düştüğü durumu anlatmak için, hiç de kısa olmayan sürelerle ana hikayenin arasına serpiştirilmiştir. Saz ve ses sanatçısı Gökmen ise Taksim'in göbeğinde bir resital vermekte, duruma göre aşk türküleri söylemektedir. Şirazesi olmayan kareler, "Hepimiz sonsuz karelerden oluşan bir filmin içindeyiz" aforizmasını sıklıkla kullanan yönetmenin filminde böyle böyle bir sona doğru ilerler.

Toparlayıp anlatınca bir şeye benzeyen ama anlatının içinde eriyip kaybolan 'hikaye'; yardımcı unsur olarak kullanılan ara hikayelerin bağlamsızlığı hatta tek başına yersizliği; senaryonun muğlaklığı; karakter olarak var olamayan kahramanlar, kahramanları bütünleyemeyen oyunculuklar; sinema tadı taşımayan kadrajlar, kamera hareketleri, sahne geçişleri; işaret ettiği anlama yaklaşamayan diyalogları ve metaforları ile perdedeki 'şey'in adı Anne ya da Leyla. Yönetmenin adı ise Milli Sinema ekolü denildiğinde adı akla ilk gelenlerden, 30 yıldır sinemanın içinde olan, onlarca film çeken, filmlerinde hakikat arayışını sürdüren Mesut Uçakan!

Şaşırdınız değil mi? Yalnız Değilsiniz ve Sonsuza Yürümek'te başörtüsü yasağı nedeniyle yaşanan sorunu; Kelebekler Sonsuza Uçar'da sarığını çıkarıp şapka giymeyi reddettiği için idam edilen ve son sözü "Mahkeme-i Kübra'da hesaplaşırız" olan İskilipli Atıf Hoca'yı; ilk Türk bilim-kurgu filmi olan Kavanozdaki Adam'da beyin naklinin bir insanın duygularını ve hayatını nasıl değiştireceğini; 'Reis Bey'de taş kalpli bir ağır ceza reisinin merhametle yoğrulmasını anlatan ve bu filmleriyle hem dikkatleri, hem de kendine göre bir film bulamadığı için sinema salonlarına yolu pek düşmeyen geniş bir kesimi sinemaya çekmeyi başaran Mesut Uçakan!

Lafı dolandırmadan söyleyeceğim: Perdede seyrettiğim 'şey'in bir 'sinema filmi' olduğundan emin değilim. Anne ya da Leyla, bunca zamandır sinema yapan, iyi ve cesur filmlere de imza atan, Sonsuz Kare adında çok beğendiğim bir sinema dergisi çıkaran ve on yıllık suskunluğun ardından sinemaya dönen yönetmen başta olmak üzere kimse kırılmasın. Kimsenin niyetinden, gayretinden şüphem yok ama yine de sormalıyım:

Bir çok belirsizlik barındıran Anne ya da Leyla yönetmenin içine gerçekten sinmiş midir? Filmi için kendi kendine 'oldu bu iş' diyebilmekte midir? Cevap 'evet' ise gala gecesi filmini neden 'desteksiz' gösterememiş; kendisi hakkında hazırlanan bir belgesel gösterimi de dahil 40 dakika süren bir ön hazırlığa, hatırlatmaya ya da mazeret bildirimine gerek duymuştur? "Filmimde aslında şunu şunu anlattım" içerikli konuşmasını izleyiciye mi yoksa filmine mi güvenemediği için yapmıştır? Kadını ya sevgili, ya kutsal varlık ya da kötü kadın kalıpları içine sıkıştırması -şimdilik- tartışma dışı kalsın, bu filmde aranan kadın anne ya da Leyla olabilmiş midir?

Not: Üniversiteler Arası Kültür Edebiyat Platformu ve Manisa Demirci Belediyesi'nin düzenlediği bir panel vesilesiyle tanıştığım herkese; başta Belediye Başkanı Mithat Erşahin, Celal Bayar Üniversitesi Eğitim Fakültesi hocaları ve öğrencileri ile organizasyonun yükünü çeken Yusuf Çopur'a teşekkürlerimi ve selamlarımı sunmak isterim.

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi