T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 6 MAYIS 2006 CUMARTESİ
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Yurt Haberler
  Son Dakika
 
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Kürşat BUMİN

'Özeleştiri' geldi mevzu kapandı mı?

Biliyorsunuz, zamanında 'Kartel"e karşı en sert yazıları kaleme alanların başında Nazlı Ilıcak geliyordu. Ilıcak'ın bir dönem Yeni Safak'ta yayımladığı yazılara gözatacak olursanız bu yazılara hakim dil ve üslubun sertliği ilk cümlelerinden başlayarak hemen karşınıza çıkacaktır.

"Medya dünyası" işte! Dinç Bilgin'in ilk kez bir canlı yayına çıkarak yakın geçmiş hakkında açıklamalar yapması da Nazlı Ilıcak'ın Kanal 7'de yayınlanan "Sözün Özü" programı çerçevesinde gerçekleşti. Biraz şaşırtıcı bir seçim olduğu muhakkak; ama olsun "medeni ilişkiler" bunu gerektirir. Dün dündü, bugün de bugün!

Bilgin'in açıklamaları her yerde karşımızda. Aslına bakacak olursanız bu açıklamaların niçin bu kadar gürültü kopardığını anlayabilmek kolay değil. Bu açıklamaların -akçeli işlerle ilgili bir iki bölümü hariç- tamamı memleketin okur ve seyircisi tarafından bilinmiyor muydu zaten? Bilgin'in anlattığı gerek Sabah gerekse Hürriyet hikayeleri neredeyse harfi harfine bilinmiyor muydu zaten?

Peki öyleyse niçin? Bilgin'in açıkladığı bu bildik hikayeler niçin bu kadar ilgi çekti? Bunun bir "özeleştiri" olmasından olsa gerek. Yani illâ ki hikayenin "baş aktörü" ortaya çıkıp ne dolaplar çevirdiğini anlatacak ki, sonunda ikna olabilelim!

Biliyorsunuz, "özeleştiri", özeleştirisi yapılan hususların-tavırların bundan böyle tekrarından sakınmak ve doğru yolu seçmek amacını taşıdığı zaman anlamlı ve yararlıdır. Ancak bu ölçü dahilinde bir "erdem"dir. Dolayısıyla, Bilgin gibi "bir dönemin en büyük medya patronlarından" birisi olmak sıfatını çoktan kaybetmiş bir kişinin "itiraflar"ının "bir erdem olarak özeleştiri" ile yakından uzaktan ilgisi yoktur.

Ben işte buraya kadar söylediklerimden hareketle, mesela Mehmet Ali Birand'ın Dinç Bilgin'in açıklamalarına ilişkin "Şimdi bunları açıklaması beni çok memnun etti. İnsanlar çeşitli nedenlerle hata yapabilir. Önemli olan sonradan o hatada ısrar etmemek..." diyerek (bana göre) aşırı "bağışlayıcı" bir tavır almasını gerçekten anlamıyorum.

Kimi bağışlayacağını tabii ki sadece kendisi bilir ama bir dönem memleketin altını üstüne getiren ve rahatlıkla "gazetecilerin gazeteci arkadaşlarından başlayarak gazeteciliğe ihaneti" olarak nitelenebilicek bir olaylar dizisinin "insan yanılabilir, yeter ki yanlışında ısrar etmesin" gibi bir formülle bağışlanabilmesini ben gerçekten anlamıyorum. Daha ne yapmaları gerekiyor ki, haklarında tek bir çift iyi laf edilemesin?

Gazetelerin dünkü sayılarını doğrusu ben de merakla bekledim. Neyi merak ettiğimi kolaylıkla tahmin etmişsinizdir. Tabii ki, Bilgin'in açıklamalarında adı geçen gazete ve gazetecilerin göstereceği tepkileri. "Andıç" meselesi başta olmak üzere birçok konuda adı geçen Hürriyet; Zafer Mutlu başta olmak üzere hemen "gemiyi terkeden" gazeteciler; komutanlardan gelen haberlere gelince ekranda "bir anda ciddileştiği" söylenen Ali Kırca; ve tabii eski patronu olduğu Sabah gazetesi...

Ben dikkat etmemişim "Medyatava"da okudum; Sabah gazetesi söz konusu açıklamaların sahibi olan eski patronu Dinç Bilgin'i "Sabah'ın eski patronu" olarak değil, "Etibank'ın eski patronu" olarak takdim etmiş! Bu arada gazetenin taze genel yayın yönetmeninin konuya ilişkin yazısını da okudum. Bilgin'in sadece Sabah'ı değil "merkez medya"yı anlattığını unutarak "Bilgin, benim kendisine yönelttiğim eleştirilerin haklılığını anlatır gibiydi" diyordu.

Hürriyet ve Vatan'ın dünkü sayılarında (ama itiraf ediyorum, kağıda dökülmüş hallerinde değil, internet sayfalarında) konuya ilişkin bir haber ya da yorum gözüme çarpmadı. Varsa da, demek ki "göze çarpmayacak" boyutlardaydı. Oysa Bilgin (bunlar da "bildik" şeylerdi kuşkusuz) nasıl da "yükleniyordu": "Türkiye'de bir ara hemen her şey zıvanadan çıkmıştı. O dönemde yapılmaması gereken hemen her şeyi yaptık. Bir ara bütün kamu ihaleleri medya şirketlerine dağıtılır oldu. Elektrik dağıtım ihaleleri, başka ihaleler..."

Devam ediyor: "Patronlar köpek balıkları gibi her alana her iş koluna saldırdılar. Ben de onlara katıldım." Dikkat edin hikayelerin "özne"si hep "çoğul"!

Devam: "Gazeteciler hadlerini aşarak, hükümet kurmaya, bakan aramaya kalktılar." / "Birileri bildirileri size uçuruyor ve yayınlamanızı istiyor. Siz de yayınlamak zorunda kalıyorsunuz. Andıç olayında Hürriyet'in yayınladığı haberi biz de yayınladık. (...) Hürriyet gazetesi bu haberi verdiği için biz de vermeye mecbur kaldık. (...) O dönemde her gazetenin askerle teması vardı...."

Türkiye işte böyle bir ülke... Ya olması gerektiği gibi "hatırlamıyor", ya da haddinden fazla "bağışlayıcı". Yoksa son olarak Bilgin'in hatırlattığı hikayeleri bilen bir ülke kendisine bu rezaletleri yaşatan medyasını bu işe önayak olan yönetici ve gazetecileriyle bir kalemde silip atmaz mıydı? Memleketimizde "sivil toplum" gelişiyormuş; siz onu benim külahıma anlatın...

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi