T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 6 MAYIS 2006 CUMARTESİ
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Yurt Haberler
  Son Dakika
 
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv
Yasin AKTAY

Gizli gündem veya Demireller nasıl yetişir?

Bugün geçen hafta boyunca söyledikleri sular seller götüren Demirel'in ne söylediğinden ziyade böyle bir tipin nasıl olup da mümkün olabildiği sorusuna saf saf takmış durumdayım. Doğrusu öyle uzun boylu bir kafa patlatmayı gerektirmedi kendimce bir cevap bulmam.

Gerçi, elli yıllık siyasi hayatında yapıp söyleyebilmiş olduklarına bakıldığında tam bir Türk mucizesi olduğu izlenimi verebiliyor. Ama dürüst olalım, Türk siyasetinde yerleşik davranışlar ve siyasetçiden beklentiler Demirel tipini çok kolay üretiyor. Burada tabii ki Demirel tipinin o çok yetenekli demagog özellikleri, entrikacılık ve insanları kolaylıkla ikna edebilen polemik performansı konusunda hakkını yemiş olmak istemem. Bu konuda herhangi bir Türk siyasetçisinden çok daha yetenekli olduğunda hiç kuşku yok. Ama bütün özelliği ortalama her Türk siyasetçisinde var olan bir özelliğin kendisinde epeyce daha fazla olmasından başka bir şey değilse, buna çok fazla takılmak gerekmiyor kanaatindeyim. Yoksa bir yandan bugün Demirel'den yediğiniz kazığa üzülürken, diğer yandan yarın size kazık atacak Demirel'leri atacağı kazıklarla birlikte bugün hazırlamaya devam edersiniz.

Oysa siyasete bulaşan bir hastalık olarak Demirel tipi Türk siyasi kültürünün ürettiği bir şeydir. AK Parti'nin kurulduğu günden bu yana maruz kaldığı en ciddi sorulardan biri değişip değişmediği sorusu değil midir? Tek başına bu bile Türk siyasetinde kariyer yapmanın, mesafe kat etmenin neredeyse tek yolunun Demirelleşmek olduğunu göstermiyor mu? Demirelleşmek, yani soran ne duymak istiyorsa onu geride bırakacak kadar, daha fazlasını, üstelik daha güzel bir şekilde söylemek. Asla olduğu gibi görünmemek. Her zaman kendisini hangi söz taşıyacaksa onu söylemek. Asla inandığını söylememek.

Bu sistem insanları iki yüzlü olmaya zorluyor. Partilere farklı olma hakkı tanımıyor. O yüzden Türkiye'de parti diye bir şey var olamıyor. Farklı olan partiler kısa bir süre içinde aynılaştırılmak üzere, yani ikiyüzlüleştirilmek üzere kuşatmaya alınıyor. Kuşatma dört bir yandan sürdürülüyor. Parti temsilcileri bin bir türlü baskıyla kendilerinin de farksız olduklarını "itiraf" etmeye mecbur bırakılıyorlar. Tabi baskı altında alınmış ifadelerle tutarlılıklar ne kadar sürdürülebiliyorsa o kadar olabiliyor.

Başbakan Erdoğan 30 yıl sonrasının Türkiyesi için sesli hayaller kurdu geçenlerde. "30 yıl sonra Türkiye bambaşka bir ülke olacak" dedi. Doğrusu bir siyasi parti lideri için bundan daha doğal bir temenni olamazdı. Siyasete atılan herkesten normal olarak beklenecek olan ülkenin mevcut durumunda aksak olan şeyleri gidermesi, ülkeyi güzelleştirmesi değil midir. Otuz yıl sonrasının Türkiye'sine ancak bugün yaşanmakta olan ülke şartlarını layık gören birinin siyasette yeri ancak fuzuliyat değil midir? Gel gör ki, bu sözlere gelen ilginç bir itiraz, Türkiye'de siyasetçi ile fuzuliyatın o kadar da ilgisiz olmadığını gösterdi. ANAP genel başkanı Erkan Mumcu partisinin grup konuşmasında Erdoğan'ın bir siyasetçi olarak bu doğal temennisini hemen bir "gizli acenda"yla irtibatlandırdı. Gizli acendanın aslında ne olduğunu ve bunun tam da böyle bir ortamda telaffuz edildiğinde ne anlama geleceğini Mumcu'nun bilmiyor olması mümkün değil. Belli ki bir yerlere mesaj aboneliğine Mumcu'da yazılmış. Bu mesajda bir şey vaat ediliyor: Kendisinin 30 yıl sonrası için hiçbir şeyi değiştirmek gibi bir niyeti olmadığı. Her şeyi nasıl bulduysa öyle bırakacak, üstelik bunu her şeyi değiştirmeye çalışıyor görüntüsü altında yapacaktır. Dolayısıyla son derece güvenilir bir gizli gündem partneri olacağını vaat ediyor Mumcu. Kimin partneri? Tabii ki değişimi isteyenlerin değil, istemeyenlerin. Böylece siyaseti, temsil ettiği kitlelerin çıkarlarını ve mutluluğunu gözeten erdemli bir iş olmaktan, giderek gücü ele geçirmenin erdemsiz ve hiçbir saygınlığı olmayan tekniğine indirgeyen sıradan oyununa "varım" diyor. Dolayısıyla itiraz ettiği gündemin gizli olması değil, bu gündemin kiminle kurulduğudur. 30 yıl sonrası için hayal kuran bir siyasetçiye itirazın gizli bir gündemden başka bir kaynağı olamaz çünkü.

Dolayısıyla Erdoğan'ı gizli acendaya sahip olmakla suçlayanlar onu bir tür Demirel olmaya zorluyorlar. 50 yıl boyunca halka demokrat görüntüsü veren Demirel gizli acendanın nasıl taşınacağının en çarpıcı örneğini de verdi. 40 yıl sonra Demirel asıl gündeminin memleketteki güç dengelerinin hiçbir şekilde otoriter ve anti-demokratik güçler aleyhine değiştirilmemesi olduğunu kimilerine sürpriz olacak şekilde açık etti. Oysa daha 1991'de başbakan seçildiğinde memlekette bazı taşların yerinden oynamış olduğunu, ve kendi görevinin bu taşları yerli yerine tekrar oturtmak olduğunu söyleyerek ilk işaretleri vermişti. Kendince misyonunu tamamladı Demirel. Şimdi 30 yıl sonrasının Türkiye'si için aynı misyonu oynayacak siyasetçilerine ihtiyaç var. Gizli gündemleri 30 yıl sonrası için hiçbir şeyi değiştirmemek olan, siyasetteki tek işlevi siyaseti dondurmak olarak kabullenecek siyasetçilere ihtiyaç var. Bu siyaset müteahhitlerinin açık gündemleri olabildiğine demokrat, değişimci hatta İslamcı bile olabilir. Yeter ki gizli gündemlerinden sapma göstermesinler. Demirel'in sekseniki yaşında, ömrünün nihayetinde olmasından teselli bulmaya kalkmasın kimse. Demokrasiyi apaçık bir rejime dönüştürmedikçe polemik yapmayı tartışmak, halkı enayi yerine koymayı siyaset, güçlüye yaranmayı devlete saygı olarak saydıracak siyasetçiler eksik olmayacak. Erdemli siyasetin gizli ve açık gündemi budur. Otuz yıl sonra.. kim bilir?


Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Dizi | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi