T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
S O N   D A K İ K A 10 MAYIS 2006 ÇARŞAMBA
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Yurt Haberler
  Son Dakika
 
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv
  Favorilere Ekle
  Giriş sayfası yap

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Çörtoğlu: Yargıya sahip çıkın

Yargı kararlarının eleştirilmesinden memnuniyetsizliğini dile getiren Danıştay Başkanı Sumru Çörtoğlu, eleştirilerin "yıpratma, hatta hedef gösterme" girişimine dönüştürüldüğünü savundu.

Danıştay Başkanı Sumru Çörtoğlu
Çörtoğlu, "Yargıçların toplum ve devlet içindeki konumları, işlevleri ve önemleri gözönünde bulundurularak eleştiri ve değerlendirmelerde dikkatli olunması, belli sonuçları elde etmek için yargıyı yönlendirmeye yönelik ve gerçekle bağdaşmayan haber, eleştiri ve yorumlardan kaçınılması ve yargıya sahip çıkılarak onun yüceltilmesi herkesin ortak görevi olmalıdır" dedi.

Danıştay'ın 138. kuruluş yıldönümü dolayısıyla TODAİE'de düzenlenen törene Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, Anayasa Mahkemesi Başkanı Tülay Tuğcu, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin, Abdüllatif Şener, Adalet Bakanı Cemil Çiçek, Sağlık Bakanı Recep Akdağ, Yargıtay Başkanı Osman Arslan, YÖK Başkanı Erdoğan Teziç, Ankara Valisi Kemal Önal, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Nuri Ok, askeri yargı organlarının temsilcileri, Danıştay daire başkanları, üyeler, hakimler, savcılar, Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay'dan bazı üyeler ve diğer davetliler katıldı.

Törende, saygı duruşu ve İstiklal Marşı'nın söylenmesinin ardından kısa bir müzik dinletisi sunuldu.

Daha sonra, Danıştay Başkanı Sumru Çörtoğlu yaptığı konuşmada, Türkiye'nin gündeminde bulunan iki temel soruna değinmek istediğini belirtti. Bunlardan birinin bölücülük, diğerinin ise irtica olduğunu söyleyen Çörtoğlu, Atatürk'ün tanımlamasıyla "Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran Türkiye halkına Türk ulusu" denildiğini kaydetti.

"TÜRK KAVRAMI BİRLEŞTİRİCİ BİR UNSUR"

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 66. maddesi uyarınca, Türk devletine vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkesin Türk olduğunu ifade eden Çörtoğlu, Türk kavramının ırk esasına dayanan bir tanımlama olmayıp, birleştirici unsur olduğunu vurguladı. Çörtoğlu, "İç ve dış kaynaklar tarafından da desteklenen irticanın ve bölücülüğün, Türkiye Cumhuriyeti'nin varlığına, birlik ve bütünlüğüne yönelik ciddi bir tehdit oluşturduğu tartışmasızdır. Anayasal kurumlar bu iki tehdit üzerinde kararlılıkla durmalıdır. Toplumsal barış ve huzuru tehdit eden bölücülüğü ve buna dayanan terörü lanetle kınıyoruz" diye konuştu.

Atatürk'ün önderliğinde gerçekleştirilen devrimlerin, laik bir dünya görüşünü temel aldığını, Türk toplumunda akıl çağını açtığını anlatan Çörtoğlu, devletin sosyal, ekonomik, siyasi ve hukuki temel düzenini din kurallarına dayandırmanın, devletin laik düzenini ortadan kaldırmak amacıyla girişilen her türlü faaliyetin Anayasa tarafından yasaklandığını vurguladı.

"DİNİN VİCDANLARDA KALMASI..."

Çörtoğlu, şunları kaydetti:

"Çağdaş demokrasilerde benimsenen, devletin evrensel hukuk ilkeleri doğrultusunda yönetilmesi ve gücünü bu ilkelerden alması gereği, dinin vicdanlarda kalmasını siyasal, sosyal faaliyetlerde belirleyici olmamasını zorunlu kılmaktadır. Buna karşın din ve vicdan özgürlüğü kapsamına girmeyen ve devletin anayasal düzenini hedef alan bazı irticai oluşumların ortaya çıktığını gösteren olguların bulunduğu kuşkusuzdur."

Atatürk devrimleriyle birlikte devletin, hukukun, eğitimin sosyal yaşamın laikleşmesi için atılımlar yapıldığını, bu bağlamda saltanat ve hilafetin kaldırıldığını, cumhuriyetin ilan edildiğini anlatan Çörtoğlu, laiklik ilkesine 1924 Anayasası'nda yer verildiğini, temel yasalar ve kadın haklarına ilişkin yasal düzenlemeler çıkarıldığını, eğitimin birileştirildiğini, kılık-kıyafet devrimi yapıldığını, türbe, tekke ve zaviyelerin kapatılarak, şeyh ve mürit gibi unvanların kullanımının yasaklandığını anımsattı.

"LAİKLİK DEMOKRASİNİN TEMELİ"

Laiklik ilkesinin, Türkiye Cumhuriyetinin ve demokrasinin temeli olduğuna işaret eden Çörtoğlu, "Laiklik ilkesinin, geçmişten devraldığımız tarihsel mirasımız, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ve yargı kararları doğrultusunda özümsenip, ödün verilmeden uygulanması gerekmektedir" dedi.

Danıştay Başkanı Çörtoğlu, Anayasa'nın başlangıç kısmında, hiçbir faaliyetin Türk milli menfaatlerinin, Türk varlığının, devleti ve ülkesiyle bölünmezliği esasının, Türklüğün tarihi ve manevi değerlerinin, Atatürk milliyetçiliği, ilke ve inkılapları ve medeniyetçiliğinin karşısında korunma göremeyeceği ve laiklik ilkesinin gereği olarak kutsal din duygularının, devlet işlerine ve politikaya kesinlikle karıştırılamayacağı belirtilerek, laiklikten ne anlaşılması gerektiğinin açık ve net bir şekilde ortaya konulduğuna işaret etti.

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın din ve vicdan hürriyeti başlıklı 24'üncü maddesinde, herkesin vicdan, dini inanç ve kanaat hürriyetine sahip olduğunun belirtildiğini anımsatan Çörtoğlu, maddenin son fıkrasında da "kimsenin devletin sosyal, ekonomik, siyasi veya hukuki temel düzenini kısmen de olsa, din kurallarına dayandırma, siyasi veya kişisel çıkar yahut nüfuz sağlama amacıyla her ne suretle olursa olsun dini veya din duygularını yahut dince kutsal sayılan şeyleri istismar edemeyeceği ve kötüye kullanamayacağı" hükmüne yer verildiğini ifade etti.

"LAİKLİK DİN VE VİCDAN ÖZGÜRLÜĞÜNÜN GÜVENCESİ"

Çörtoğlu, laiklik ile din ve vicdan özgürlüğünün farklı kavramlar olmakla birlikte, laikliğin, din ve vicdan özgürlüğünün elverişli ortamını ve güvencesini oluşturduğunu kaydetti. Çörtoğlu, şöyle devam etti:

"Din ve vicdan özgürlüğü, kişinin iç dünyasına ilişkin olup, sınırsızdır ve devletin etkileme alanının dışında kalmaktadır. Bu özgürlük, dinler arasında ayrım getirilmeksizin herkese tanınmıştır. Din ve vicdan özgürlüğü kamu düzenini bozucu eylem haline dönüşmedikçe, devletin gözetim ve denetim işlevi de söz konusu değildir. Ancak, dinin bireyin manevi alanının dışına çıkarak toplumsal yaşamı etkileyen eylem ve davranışlara dönüşmesi durumunda, kamu düzenini ve güvenliğini korumak amacıyla Anayasa'nın öngördüğü sınırlamaların yapılması laiklik ilkesinin gereğidir. Din, devlet işlerinde etkili ve egemen olamaz; devletin toplumsal, siyasal ve ekonomik yapısı dini kurallara dayandırılamaz."

Laiklik ilkesinin, eğitim ve öğretimde de temel alınan ilkelerden biri olduğunu kaydeden Çörtoğlu, şunları söyledi:

"Farklı dünya görüşlerine sahip insanların yetişmesini amaçlayan ikili eğitimin sakıncaları daha Kurtuluş Savaşı yıllarında görülerek, eğitim ve öğretimde birlik ilkesi, cumhuriyetin ilanından hemen sonra 3 Mart 1924'te Tevhid-i Tedrisat Kanunu'nun kabulü ile uygulamaya konulmuştur. Bu yasa, ulusumuzu çağdaş uygarlık seviyesine çıkaracak yeni nesillerin; ulusallık, çağdaşlık ve laiklik ilkesine göre eğitimlerine bağlı olduğu gerçeğinin bir sonucudur. Bu nedenle de devrimlerin temel ilkelerinden biri olan eğitim ve öğretimde birlik ilkesini tartışılır hale getirebilecek olan uygulamaları doğru bulmamaktayız."

"HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ SAĞLANMALI"

Danıştay Başkanı Sumru Çörtoğlu, "Hukukun üstünlüğü sağlanmadıkça hukuk devletinin tam anlamıyla gerçekleştirilemeyeceği açık olup, hukukun üstünlüğünün ise ancak bağımsız yargının denetimiyle yaşama geçirilebileceği tartışmasızdır" dedi.

Danıştay'ın 138. kuruluş yıldönümü dolayısıyla TODAİE'de düzenlenen törende konuşan Çörtoğlu, 1966 yılından bu yana görev yaptığı Danıştay'ın kuruluş yıldönümüne yeni seçilmiş bir başkan olarak katılmanın heyecanını yaşadığını dile getirdi.

Çörtoğlu, idari hizmetlerin niteliklerinin, bu hizmetlerin yerine getirilmesinde uygulanan ilke, yöntem ve tekniklerin, özel hukuk ilişkilerinden farklılığının, idarenin eylem ve işlemlerinin yargısal denetiminin ayrı bir yargı düzeninde yapılması gerekliliğini ortaya koyduğunu söyledi.

Bu modelin, dünyada yargı ayrılığını benimseyen pek çok ülke tarafından da uygulandığını anlatan Çörtoğlu, Türk idari yargısının temellerinin, devlet yapısının modernleştirilmesine duyulan gereksinimin sonucu olarak Osmanlı İmparatorluğu döneminde atıldığını, yargı birliği sisteminin yol açtığı sorunlar göz önünde bulundurularak, adli ve idari yargının 1868 yılında birbirinden ayrıldığını hatırlattı.

Çörtoğlu, 1924 Anayası'nda yer verilen ve 669 sayılı Şurayı Devlet Kanununun yürürlüğe girmesi ile 1927 yılında çalışmaya başlayan Danıştay'ın aynı heyecan ve ilkeler ışığında görevine devam ettiğini söyledi.

"İKTİDARIN GÜCÜNÜN DENGELENMESİ..."

Sumru Çörtoğlu, çağdaş demokrasilerde kuvvetler ayrılığı ilkesinin genel kabul gördüğünü, egemenliğin, yasama, yürütme ve yargı organları arasında paylaşıldığını, iktidarın gücünün dengelenmesi için yargının, yasama ve yürütmeden bağımsız yapılandırılmasına özel önem verildiğini kaydetti.

Yargı erkinin, yürütme ve yasama erkinden bağımsız ve güvenceli olmasının, her türlü baskıdan uzak çalışmasının, hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü ilkesinin gerçekleştirilmesi yönünden temel bir zorunluluk olduğuna işaret eden Çörtoğlu, şunları kaydetti:

"Anayasanın başlangıç kısmında, kuvvetler ayrımının devlet organları arasında üstünlük sıralaması anlamına gelmeyip, devlet yetki ve görevlerinin kullanılmasından ibaret ve bununla sınırlı medeni bir işbölümü ve işbirliği olduğu belirtilmiş ve üstünlüğün ancak Anayasa ve yasalarda bulunduğu vurgulanmıştır. Hukuk devleti anlayışının uygulamaya konulması ve yaşatılması, yasama, yürütme ve yargı erkleri arasında denge sağlanmasına bağlıdır. Kuvvetler arasındaki dengenin bozulması ve yasama-yürütme-yargı arasındaki medeni işbölümünün gözardı edilmesi, toplum hayatında huzursuzluğa, devlet yönetiminde ciddi sorunlara ve güven bunalımına yol açar ve bu durum, devlet-birey ilişkilerini olumsuz yönde etkiler. Çağdaş demokrasilerde kuvvetler ayrılığı ilkesi, bu üç gücün birbirinden ayrılığını ve hukuka bağlılığını ifade etmektedir."

"EN ETKİLİ YOL YARGISAL DENETİM"

"İdare, yargı denetimine bağlı olmaması durumunda, her türlü işlemi istediği gibi yapabilme gücüne sahip olacağından, hukuk kurallarını bir tarafa bırakabilir ve sonuçta keyfiliğe yönelebilir" diyen Çörtoğlu, devletin bütün işlemlerinin hukuka uygunluğunun sağlanmasında en etkili yolun, yargısal denetim olduğunu kaydetti. Bu nedenle hukuk devletinde, idarenin her türlü eylem ve işleminin yargı denetimine bağlı tutulduğunu söyleyen Çörtoğlu, bu konunun, hukuk devletinin en temel unsurlarından olduğunu ifade etti. Hukuk devleti anlayışının bütün kurum ve kurallarıyla yaşama geçirilmesinin, Avrupa Birliği ülkelerinde ve birçok uluslararası kuruluşta aranan en temel kriterlerden biri olduğunu vurgulayan Çörtoğlu, şöyle devam etti:

"Hukukun üstünlüğü sağlanmadıkça hukuk devletinin tam anlamıyla gerçekleştirilemeyeceği açık olup, hukukun üstünlüğünün ise ancak bağımsız yargının denetimiyle yaşama geçirilebileceği tartışmasızdır; bu bağlamda Danıştayın üstlendiği büyük görev ve sorumluluk yadsınamaz. Danıştay, Anayasal konumunun gereği olarak hukuka uygunluk denetimi yaparken, idarenin Anayasa, yasaya ve hukuka uygun icraatına engel olmamakta; yalnızca hukukun üstünlüğünü hakim kılmayı hedeflemektedir. Bu denetim idarenin Anayasal ve yasal sınırlar dışına çıkmasını engelleyerek, onun hukuka bağlılığını sağlamaktadır. Unutulmamalıdır ki yürütme organları, işlemlerinin hukuka uygunlukları yargı tarafından onaylandığı oranda toplumda güvenirlik kazanırlar."

ELEŞTİRİLERİ FAZLA BULDU

Bu görevinden dolayı Danıştaya yöneltilen eleştiri ve yakınmalarda haklılık payı bulunmadığını, eleştirilerin hukukun üstünlüğü konusundaki anlayış farkından kaynaklandığının düşünüldüğünü belirten Çörtoğlu, şöyle konuştu:

"Özellikle son günlerde yargının siyasallaştırılmasından duyulan endişenin, yargı dışındaki güçlerin yargı üzerinde egemen olma, yargı faaliyetini kontrol etme eğilimlerinden ileri geldiği yolunda toplumda oluşan kanaatler yargıya zarar vermekte olup, bu konuda tüm kuruluşların özen göstermesi gerekli ve zorunlu görülmektedir. Görevini Anayasaya, yasaya, hukuka ve vicdani kanaatlerine göre yerine getiren Danıştayımız, kendisine yöneltilen eleştiri ve beyanları her defasında karşılamayı, yüksek yargı yeri olmanın onur ve itibarına uygun bir davranış olarak görmemektedir. Genel olarak tutumumuz bu olmakla birlikte, Danıştayın eleştiri boyutlarını aşan, kurumun görev ve saygınlığını hedef alan sistemli, haksız ve dayanaksız haber, açıklama ve beyanlara kamuoyunun doğru bilgilendirilmesi ilkesi çerçevesinde cevap verme zorunluluğunu hissettiği zamanlar olmuş, bunu basın açıklaması yoluyla kamuoyuna duyurmuştur."

Çörtoğlu, daire ve kurul kararlarının, eleştiri sınırları dışında kalması gereken dokunulmaz ve ayrıcalıklı bir konuma sahip olduklarını düşünmediklerini vurgulayarak, "Bu durumu yargı bağımsızlığı kapsamında değerlendirmiyoruz. Bir hukuk devletinde yargı kararlarının eleştirilmesi doğaldır. Ancak, eleştiri ve değerlendirmelerin, önyargıdan uzak, hukuki ve bilimsel gerçeklere dayalı olması gerekir. Eleştirinin, kararı veren yargı mensubunun şahsına yöneltilmesini doğru bulmuyoruz" diye konuştu.

"YARGIYA SAHİP ÇIKIN"

Kimi kararlara karşı duyulan memnuniyetsizliğin, eleştiri ve yorum sınırlarını aştığını söyleyen Çörtoğlu, karara katılan yargı mensuplarının kişisel bilgi ve fotoğraflarına gazete sayfalarında yer verilmek suretiyle "yıpratma, hatta hedef gösterme" girişimine dönüştürüldüğünü savundu.

Çörtoğlu, "Yargıçların toplum ve devlet içindeki konumları, işlevleri ve önemleri gözönünde bulundurularak eleştiri ve değerlendirmelerde dikkatli olunması, belli sonuçları elde etmek için yargıyı yönlendirmeye yönelik ve gerçekle bağdaşmayan haber, eleştiri ve yorumlardan kaçınılması ve yargıya sahip çıkılarak onun yüceltilmesi herkesin ortak görevi olmalıdır" dedi.

"YARGI BAĞIMSIZLIĞI TAM DEĞİL"

Danıştay Başkanı Sumru Çörtoğlu, son zamanlarda, yargı üzerinde yapılan tartışmalarla yargıya müdahale edildiği şeklindeki söylemlerin, yargı bağımsızlığının henüz tam olarak gerçekleştirilemediğinin göstergesi olduğunu söyledi.

Çörtoğlu, Danıştay'ın kuruluşunun 138. yıldönümü dolayısıyla düzenlenen törende yaptığı konuşmada, Anayasa ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu uyarınca idarenin, yargı kararlarına uymak, bu kararları aynen gecikmeksizin yerine getirmekle yükümlü olduğunu belirtti.

"Yargı kararlarına uyulması, hiçbir organ, makam ya da kişinin takdirine, beğenisine ve denetimine bağlı değildir" diyen Çörtoğlu, buna karşın idarenin, bazı yargı kararlarının uygulanmasından kaçındığını, geciktirdiğini, yeniden işlem tesis edilmemesi yolunda karar alarak veya geçmişte bu yönde alınmış kararları gerekçe göstererek yargı kararlarının gereklerini yerine getirmediğinin gözlendiğini söyledi.

Anayasa'nın 138. maddesinin, yargı kararlarının geciktirilmeden uygulanmasını emrettiğini hatırlatan Çörtoğlu, Anayasa hükümlerinin bağlayıcı ve üstünlüğü kuralı karşısında yargı kararlarına uyulmamasının, hukuka bağlı devlet ilkesiyle bağdaşmayacağı gibi yargının etkinliğini ortadan kaldırarak, adil yargılanma hakkını da ihlal edeceğinin açık olduğunu belirtti.

Çörtoğlu, bu tür uygulamaların, kararı uygulamayan ilgililerin hukuki ve cezai sorumluluklarını doğuracağı gerçeğinin göz ardı edilmemesini istedi.

YARGI BAĞIMSIZLIĞI

Yargı bağımsızlığının, hukuk devletinin en belirgin özelliği, kişi hak ve özgürlüğünün ise güvencesi olduğuna işaret eden Çörtoğlu, bağımsız ve tarafsız mahkemede hak arayabilmenin temel bir insan hakkı olduğunun, demokratik rejimi benimsemiş ülkelerce kabul edildiğini anlattı.

Anayasa'nın yargıya, yasama ve yürütme karşısında bağımsızlık tanıdığını belirten Çörtoğlu, hakim ve savcıya da güvence vermek suretiyle onların her türlü baskı ve kaygıdan uzak Anayasa'ya, yasaya ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatleri doğrultusunda karar vermelerini sağlamayı amaçladığını ifade etti.

Sumru Çörtoğlu, "Son zamanlarda, yargı üzerinde yapılan tartışmalar ile yargıya müdahale edildiği şeklindeki söylemler yargı bağımsızlığının henüz tam olarak gerçekleştirilemediğinin göstergesidir" diye konuştu.

Yargı bağımsızlığının sağlanması ve önündeki engellerin kaldırılmasıyla ilgili daha önceki toplantılarda dile getirdikleri, yargı bağımsızlığı ve hakim teminatı açısından önem taşıyan önerilerini ısrarla yinelediklerini dile getiren Çörtoğlu, bu konuda Anayasal ve yasal değişiklikler yapılmasının zorunlu hale geldiğini ifade etti.

HER İKTİDARDA YÖNETİCİLERİN DEĞİŞMESİ...

Danıştay'ın iş yüküne de değinen Çörtoğlu, sadece kamu görevlileriyle ilgili uyuşmazlık sayısının 32 bini aştığını, İdari Dava Daireleri Kurulu'ndaki dosya sayısının 3 bin 200'e ulaştığını anlattı.

Çörtoğlu, dava dosyalarındaki artışın etkenlerinden birinin, "Danıştay'ın belli konulardaki yerleşmiş içtihatlarının bilinmesine karşın idarenin, aynı konuların yeniden yargı önüne gelmesine sebep olacak şekildeki davranma alışkanlığını sürdürmesi" olduğunu söyledi.

Sumru Çörtoğlu, bu durumun, iş yükünü artırdığını ve adalet dağıtımındaki çabukluğu olumsuz etkilediğini ifade etti.

Sumru Çörtoğlu, "Ülkemizde her iktidar değişikliğinde yönetici kadrolarında bulunanların değiştirilmesi uygulaması günümüzde de sürmekte ve bu durum nitelikli, yetişmiş kamu görevlilerini hizmetten soğutmanın dışında, kamu yönetiminde istikrarı da bozmaktadır" dedi.

Kamu görevlileri ile ilgili dava sayısındaki fazlalık ve davaların niteliğinin, idarenin bu konudaki tasarruflarında, Anayasanın 128. maddesine göre kamu çalışanlarının hukuki durumunu düzenleyen mevzuat ve Danıştay'ın süreklilik kazanmış içtihatlarının öngördüğü ilkelere uygunluk açısından sorunlar bulunduğunu ortaya koyduğunu dile getiren Çörtoğlu, "kamu yönetimine büyük zarar veren bu uygulamanın sürdürülmemesini dilediklerini" kaydetti.

ÖZLÜK HAKLARI

Hakim ve savcıların özlük haklarında yapılacak düzenlemelerde, yargının yasama ve yürütme karşısındaki konumunun belirleyici olması gerektiğini vurgulayan Çörtoğlu, yargı mensuplarının özlük haklarında iyileştirme sağlayacak yasal düzenlemelerin bir an önce yapılmasının zorunlu olduğunu ifade etti.

Çörtoğlu'nun konuşmasının ardından Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile CHP Genel Başkanı Deniz Baykal törenden ayrıldı.

Başbakan Erdoğan'ın, törene gelişinde Çörtoğlu'na törenden erken ayrılacağını söylediği bildirildi.

Baykal gazetecilerin sorusu üzerine, Ordu'ya mitinge gideceğini, bu nedenle helikoptere yetişmesi gerektiğini söyledi. Bunu çok önceden Danıştay Başkanı ile konuşarak izin aldığını anlatan Baykal, "Onun için ayrılmak durumundayım. Bir başka anlamı yok" dedi.

  • ANKARA (A.A)

    Geri dön   Yazdır   Yukarı


  • ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

    Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
    Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
    Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
    Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi