T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
| Y A Z A R L A R | 24 MAYIS 2006 ÇARŞAMBA | ||
|
|
İntihar girişiminde bulunduğu söylenen 'albay' lâkaplı emekli yüzbaşının öyküsü ilginç değil mi? En az babasının öyküsü kadar ilginç hem de. Yüzbaşının kendisi gibi subay olan babası, dönemin Genelkurmay Başkanı Org. Cemal Tural'ı yazılarıyla tâciz eden bir yazarı güpegündüz kaçırıp dövmüş... Olayın hatırlattığı şu: O günlerde ortalıkta siyasî hayata bir 'darbe' ile müdahale havası esiyordu... 'Darbe' bizler için yabancı bir sözcük değil. 1960, 1971, 1980 ve 1998 yıllarında sonuç almış darbeler yaşadık çünkü. İlkinde, Türk Silâhlı Kuvvetleri'nin (TSK) alt rütbeli unsurları, başlarına bir-iki orgeneral geçirerek, siyasî iktidarı devirmişlerdi; sonraki üç müdahalede hiyerarşik yapı bozulmadı. 1971 ve 1998 müdahaleleri parlamentoyu feshetmedi, hükümetleri işbaşından götürmekle yetindi. Hem hiyerarşik yapıyı bozmayan hem de siyasî sistemi hallaç pamuğu gibi atan tek askerî müdahale 12 Eylül 1980 darbesidir... Tabii bazısı niyet düzeyinde kalmış, bazısı girişime dönüştüğü halde sonuç alamamış darbeler de var geçmişte. Darbeye giriştikleri için hayatı darağacında sona ermiş subaylar da oldu. Neden bazı darbeler sonuca ulaşabildi de bazıları niyetten öteye gidemedi? Bir soru da şu: Başarıya ulaşmış darbeleri yapanlar hep elüstünde tutulduğu halde, başarısız darbeciler neden gözden düştü, bazısı hayatını bile kaybetti? Bu sorular üzerinde hiç düşündünüz mü? Başka ülkelerdeki benzer girişimlerin de serencamı çok farklı değildir, ama Türkiye'de sonuç almış bütün darbeler karbon kopya gibi birbirine benzer: Önce iktidar partisine kötü gözle bakmayı getirecek gelişmeler yaşanır ve halk üzerinde etkili aleyhte söylenceler etrafı kaplar... Ardından, kitleler hareketlendirilir ve kan dökülür... Halkın iyice umutsuzluğa kapıldığı bir anda, 'darbe' bir çözüm olarak kendini belli eder... Siyasî hayatı darbelerin tarihine paralel sayılabilecek bir devlet büyüğünün, 1960 ve 1980'de seçim kararı alınamaması ile darbeler arasında doğrudan ilişki kurması önemli bir tespit elbette, ama doğru bir tespit mi, bilmek çok zor. Darbecilerin şartların olgunlaşmasını beklediği kanlı bir ortamda seçim darbeyi önleyebilir miydi? Siyasete siyaset dışı müdahalelerde yabancı parmağı olup olmadığı hep tartışılmıştır. Devrilen iktidarlar ile taraftarlarının, başlarına geleni, darbeye muhatap olmuş hükümetin bazı tasarruflarının şu veya bu ülkeyi rahatsız etmesiyle açıklama eğiliminde oldukları bilinir. Araştırmacılar da, bazı karinelerden hareketle, darbeleri dış etkenlere bağlarlar daha çok. 12 Eylül darbesinin Washington'a, "Bizim çocuklar becerdi" biçiminde yansıdığı da göz açıcı bir anekdottur. Bu noktada durup düşünmemiz gerekiyor: Yabancı bir güç, ne kadar kuvvetli olursa olsun, bir başka ülkenin siyasî hayatını kökten altüst edecek bir müdahaleyi nasıl becerebilir? 27 Mayıs ve 12 Eylül'ün 'başarılı' birer darbe olması, 12 Mart ve 28 Şubat'ın hükümetleri işbaşından götürmesi, buna karşılık bazılarının darbe niyetinin kursaklarında kalması, 21-22 Şubat girişiminin sonuç alamaması acaba dış gücün tavrıyla mı ilintilidir? 'Başarılı olanlar', dış güç geçit verdiği için sonuç alıyor da, dış gücün frene bastığı girişimlerin başarısızlığa uğraması kaçınılmaz mı oluyor? Tabii, soruların sorusu da şu: Bütün müdahalelerin öncesi ve sonrasında 'ulusal tavır' darbecilere egemen iken darbelerde nasıl oluyor da yabancı parmağı ağırlık taşıyabiliyor; 'ulusal tavır' ile işbaşına gelenlerin döneminde bazı temel ulusal haklarımızın havaya uçmasına ne diyeceğiz? Gözaltında tutulan 'albay' lâkaplı emekli yüzbaşı ve ekranlara çıkan arkadaşları hiç bu sorular üzerinde düşünmüşler midir dersiniz?
|
![]()
| ||||||||||||||||||
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
| Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |