T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 24 MAYIS 2006 ÇARŞAMBA
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Yurt Haberler
  Son Dakika
 
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Mustafa KUTLU

Uzlet

Modern hayatın cenderesi hangimizi sıkmıyor ki? Beton yığınlarına dönmüş şehirler, geçim sıkıntısı, tüketim toplumu, kalabalık, şiddet, trafik, bürokrasi, havanın-suyun kirlenmesi, tabiattan kopuk yaşamanın stresi, saymakla bitmeyecek hastalıklar, güven bunalımı hemen herkesin içinde bir "kaçıp gitme" duygusu uyandırmaktadır.

Ben de yıllarca içinden duru-soğuk suların geçtiği serin ve küçük bir köyde bir bahçe kurmak hayali ile avundum. Sonunda rahmetli Mehmet Çınarlı'nın dediği gibi "gerçek hayali aştı". Açıkcası yaş geçti, bahçeyi kuramayacağım kafama dank etti. Bahçeyi kuramadık bari kitabını yazalım diyerek "Beyhude Ömrüm"ü kaleme aldım.

Uzlet, bir köşeye çekilip toplumdan, insanlardan uzak, yalnız başına yaşamak demek. Bunun karşıtı ülfet. Yani insanlarla birlikte olma, alışma, dostluk, arkadaşlık, iyi geçinme.

Yahya Kemal bir şiirinde:

Ülfet belalı şey, fakat uzlet sıkıntılı

Bilmem nasıl geçirmeliyim son beş on yılı diyor.

O da bizim gibi iki cami arasında bînamaz kalmış anlaşılan. Diyelim ki gemileri yaktı, ıssız bir yere göçü yıktı. Aslında bu da pek matah bir şey değil. Kaçtığınız unsurlar artık küçük bir köye döndüğü söylenen dünyamızda sizinle birlikte gelmektedir. Deniz kıyısında, dağ yollarında dolaşırken bir naylon poşet, bir cola kapağı, kırılmış bira şişeleri, bir gazete sayfası, o sayfada hemen gözünüze çarpan SSK primleri, kredi kartı borçları, Türkiye'nin BOP politikası falan önünüzü keser, kutsal sessizliği yırtıp geçer.

"Yalnızlık Allah'a mahsustur". Müslüman halkımız böyle inanır; tek başına ve sürekli yalnız yaşayanların pek de sağlıklı olmadığına hükmeder.

Peki o zaman bilhassa tasavvufta önemli yeri olan "uzlet"i nasıl yorumlamalıyız. Üstad Kuşeyri bu konuda şunları söylüyor:

"Halvet saffet ehlinin sıfatı; uzlet vuslat ehlinin emmaresidir. Başlangıç halinde bulunan bir müridin hemcinslerinden ayrı yaşaması, bir süre sonra üns mertebesine gelince halvet halinde bulunması şarttır. Uzleti tercih eden bir kimse için hak olan şey, halktan ayrı yaşamaktan maksat insanların kendi şerrinden selamette bulunmalarına inanmasıdır. Nefsini hor ve hakir gören mütevazı, kendisini herhangi bir kimseden üstün gören kibirli olur".

Uzletin de bir âdabı vardır (Yani mesele kır, çiçek, böcek, bahçe vb. değil). Evvelâ şeytanın şerrinden bizi muhafaza edecek şer'i ilimleri öğrenmek, ilmi ile amel etmek. Sonra zahiren halk ile birlikte iken, sırren onlardan ayrı kalmak.

Hz. Peygamber'in Hıra mağarasına çekilmesi uzlet halidir. Velilerin cümlesinin hayatında böyle bir dönem bulunur. Bu herhalde kişinin kendini bilmesi, nefsiyle hesaplaşması için başvurulan bir usuldür.

Şuayb b. Harb, Kûfe'de bulunan Malik b. Mesud'un yanına varmış: "Evinde tek başına oturmaktan sıkılmıyor musun?" diye sormuş. Malik b. Mesud: "Allah ile beraber olup da sıkılan bir kimse görmedim" demiş. Ebû Yakup Sûsî: "Tek başına yaşamaya (uzlete) güçlü olanlardan başkasının takatı yetmez. Bizim gibiler için halkla beraber bulunmak daha iyi ve faydalıdır" demiş.

Sûsî'nin izahı tam bana göre. Uzlet'i istiyorum ama, nerde ona dayanacak güç.

Cüneyd-i Bağdadî ise herhalde günümüze yetişmiş, halimizi görmüş ve şu sözleri söylemiştir: "Bir kimse din bakımından selamette, beden ve kalp yönünden rahatta olmak isterse halktan ayrılıp uzlete çekilsin. Çünkü şu zaman halktan sıkılacak zamandır".

Edebî eserlerde dile getirilen yalnızlık, sıkıntı; günlük hayatta da karşımıza çıkıyor. Mahalle yıkıldı, sokak ortadan kalktı. Hepimiz apartman denilen sefertaslarına tıkıldık. Kimse kimsenin kapısını çalmıyor.

Acaba öyle mi?

Sanmıyorum. Varsa bir kusur kendimizde aramalıyız. Kibirden geçip mütevazı olmalıyız. Biriyle karşılaşınca önce biz selâm verip, biz elimizi uzatmalıyız. Halkımızın gerçek samimiyet, merhamet, sevgi, şefkat, ünsiyet karşısında yüreğinin yumuşak olduğuna inanıyorum (Onun şikayeti sürekli aldatılmaktan). Uzleti halkın arasında yaşamalıyız. Onların derdi ile dertlenmeli, sevinçlerine ortak olmalıyız. Bizler bir ormanın ağaçlarıyız. Dallarımız birbirine değmeli.

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi