T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
| Y A Z A R L A R | 24 MAYIS 2006 ÇARŞAMBA | ||
|
|
Başbakan Tayyip Erdoğan'la Şarm El Şeyh-Cezayir seyahatine çıkarken bir yanımda hep bir sızı vardı. Sanki ölüme el sallayan bir gurbetçi gibiydim. Ölüm bizi ne zaman, nerede bulur bilinmez... Belki de bütün yolculuklar, sonsuz bir yolculuğun işaretleridir, kimbilir... Şarm El Şeyh'teki Dünya Ekonomik Forumu'nun yoğun trafiğinin arasına, kısa da olsa bir Kızıldeniz turu sıkıştırıyoruz. Hazreti Musa'ya yol vermek için ikiye ayrılan Kızıldeniz'in dibindeki o muhteşem dünya ile buluşuyoruz. Meğer Kızıldeniz'de Aquascopes'un camlı bölmesinden Hazreti Musa'nın balıklarını seyrederken, ölüm çok yakınımdaymış. Ve işte tam o saatlerde kayınvalidem, 'ebedi yolculuk' için hazırlık yapıyormuş... Ben çok uzaklardayım, ama ölüm çok yakınımda... Mercan kayalıklarında danseden rengarenk balıklar... Maviden pembeye, siyahlı-beyazlı balıklardan turuncunun bütün tonlarına kadar binlerce balık, 'mavinin düğünü'ne katılmış gibi sanki... Hazreti Musa'nın 'halvet gecesi'ne katılan balıklar bu balıklar olmalı... Hepsi de derin koylarda sevişip, mavi bir şiirle dansediyorlar... Pazar gecesi, Kızıldeniz'e ve Hazreti Musa'nın balıklarına veda edip, demirden bir kuşun kanatlarında Cezayir'in atlarına uçuyoruz. Bu topraklar, yıllardır insanlığın hafızasında, Fransızlar tarafından 1,5 milyon Cezayirlinin katledildiği bir 'insanlık ayıbı' olarak duruyor. İnsan katliamı açısından bir 'utanç yüzyılı' olan 20. Yüzyıl'da dünyanın değişik coğrafyalarında milyonlarca insan katledildi ama Cezayir'deki acı bir başkaydı... Dünyanın değişik coğrafyalarına bir 'şefkat medeniyeti'nden esintiler taşıyan Osmanlı, Cezayir'e yıllarca kol kanat gerdi, aynı medeniyetin çocuklarıyla yan yana, omuz omuza durdu. Fransız işgaliyle birlikte Osmanlı da kaybetmişti... Osmanlı ve Cezayir'in atları kaybetti belki, ama ünlü şair Sezai Karakoç'un ifadesiyle, "Cezayir yaşayacak" ve yaşıyor... İşte Başbakan Erdoğan, yıllarca Osmanlı'nın aynı sevinçleri, hüzünleri paylaştığı Cezayir'de... Erdoğan, Soykırım Müzesi'nin defterine, "Dünyada bir eşi benzeri olmayan efsane bir direnişi gerçekleştiren Cezayir halkını selamlıyorum" cümlesini yazarken, yıllar sonra Cezayir'le beyaz bir sayfada buluşuyordu. Türkiye Cumhuriyeti Kültür Bakanlığı'nın restorasyonuna hazırlandığı 'Dayı Sarayı'nda, Başbakan Erdoğan'la birlikte Osmanlı izlerinden, yeni ve umutlu bir geleceğin penceresine yaslanıyoruz. Barbaros Hayrettin Paşa'nın kurduğu Kasbaa'nın (kasaba) dar ve dik sokaklarından inerken, Dayı Sarayı'nda hüzünlü bir müzik yankılanıyor. Başbakan Erdoğan, binaların arasındaki küçücük meydanda top oynayan çocukları seyrediyor ve gollerini alkışlıyor... 10 yaşlarında bir çocuk, "Türki, Tayyip Erdoğan" diye sesleniyor... Beyaz badanalı, mavi pencereli evlerin önlerindeki insanlar, solgun ama sıcacık gülümsemeleriyle bizi selamlıyorlar. Kasbaa'nın dik merdivenlerinden Keçova Camii'ne ulaşıyoruz. Osmanlı'nın muhteşem mirası... Bir dua mesafesi kadar yakın bize... Caminin serin sularında, bir teşehhüt miktarı durup ayrılıyoruz. Caminin önünde, kalabalık bir Cezayirli Başbakan Erdoğan'a sevgi gösterisinde bulunuyor. Erdoğan, kalabalığın arasına karışıyor, lisanı hal ile onlarla kucaklaşıyor. Sanki yüzyıllık bir hasretin kucaklaşması gibi...
|
![]()
| ||||||||||||||||||||
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
| Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |