T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
| Y A Z A R L A R | 24 MAYIS 2006 ÇARŞAMBA | ||
|
|
Kendisi veya başkası tarafından kalbinden bıçaklanan eski yüzbaşının ortağı olduğu petrol şirketindeki bürosunda, duvarları süsleyen fotoğraflara bakıyoruz. Askerlik dönemindeki fotoğraflar bunlar. Bazılarında şiirler yazılı. (Şiirlerin edebi değeri üzerine konuşmaya gerek yok.) Duvarda asılı fotoğrafların birinde Türk bayrağı zeminli Türkiye haritası yer alıyor. Harita üzerinde iki kişinin portresi var. Biri Atatürk, diğeri "Albay Zafer" olarak bilinen eski yüzbaşı Muzaffer Tekin.
Gazetecilere büroyu gösteren arkadaşları, yüzbaşıya komplo kurulduğu görüşünde hemfikirler. Öyle ki Kıbrıs Harekâtı sırasında altın madalya alan tek teğmen olduğunu, bir tepeye adının verildiğini ve Tuğgeneral Şadi Çetinkaya'nın kendisini "Atatürk'ten sonra en büyük asker" olarak tanımladığını söylüyorlar. Doğrudur. "En büyük asker bizim asker!" Otogarda askere uğurlanan gençler de bu slogan eşliğinde bindirilir otobüslere. Ama "Atatürk'ten sonra en büyük asker" tanımlaması bana epeyce abartılı geldi.
Bir iki sene önce, ilköğretimin ikinci kısmında okuyan sevgili yeğenim Mustafa, okulda yapılan ankete katılmıştı. "En beğendiğiniz yazar" sorusunun yanındaki boşluğa benim adımı yazmış; gösterince duygulandım. Fakat aynı soruyu bana sorsalardı, başka birini yazardım.
Eski yüzbaşının petrol şirketindeki bürosunun geleni gideni çokmuş. Fikir tartışmaları yapılırmış orada. Danıştay'a saldıran avukat da büroya gelenler arasında sayılıyor. Fikir tartışmalarına katılıyor muydu, yoksa sessizce oturup çayını mı içiyordu, bilemiyoruz. Avukat öyle sıradan bir tip değil. Nerede nasıl davranacağını tahmin edemeyiz. Çok farklı bağlantıları var; çok yönlü bir kişilik. PKK kamplarına da gidiyor (hem de sekiz defa), ulusalcı derneklere de. İddiaya göre, başörtüsüyle ilgili bir karar yüzünden eline silah alıp Danıştay'daki toplantı odasına dalabiliyor ama hayatı inişler-çıkışlarla dolu ve karmaşık ilişkiler içinde. Dini değerlerle ilgisi asgari düzeyi aşamıyor.
İlişkili olduğu derneklerden biri de Vatansever Kuvvetler Güç Birliği Hareketi (VKGB) adlı dernek. Hem vatansever, hem kuvvetler, hem güç, hem birliği, hem de hareketi. Çok karmaşık bir adı var bu derneğin. Kuvvet nedir diye sözlüğe bakın, karşısında "güç" yazar. Bu ilişkileri çözmek de güç.
Şayet çözülürse bütün çıplaklığıyla kamuoyuna açıklanması hakkında ne düşünüyorsunuz bilemem ama, ben o kadar iyimser değilim. Sonuçta yine bir savcının meslekten ihraç edilmesine sebep teşkil edecek bulgulara ulaşılırsa ne olacak? Diyelim ki ayak izleri sonunda bir büyükelçiliğin kapısına dayandı; yahut bir başka yüksek binaya... Öyle bir iddianameyi yazacak kimse var mı?
|
![]()
| ||||||||||||||||||
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
| Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |