T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 24 MAYIS 2006 ÇARŞAMBA
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Yurt Haberler
  Son Dakika
 
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Taha KIVANÇ

Şiddet kime yarıyor

Aziz Nesin'in "Yaşamım boyunca bu denli keyifle okuduğum başka kitap anımsamıyorum" övgüsüne muhatap 'Kenan Evren'in Yazılmamış Anıları'nın iki cildi birarada yeni baskısını (İletişim Yayınları) görünce dayanamayıp yeniden aldım. Baskın Oran'ın Evren'in zihin dünyasına girerek yazdığı kitabın giriş bölümünde verilen bilgiler dikkatimi çekti. O bilgileri sizlerin de öğrenmenizde yarar görüyorum. Okuyalım:

11 Eylülde büyük kan kaybetmekte olan Türkiye'ye 13 Eylül'de derhal sükunetin gelmesi üzerine, anarşinin isteyerek yaratıldığı yorumları yapılmıştır.

Özellikle Uğur Mumcu'nun üzerinde durduğu bir yoruma göre, Türkiye'de silâh ve uyuşturucu madde kaçakçılığı yapılabilmesi için anarşiye ihtiyaç vardır. Türkiye'den uyuşturucu çıkacak, silâh girecektir. Çatışan taraflar durmadan silâh ihtiyacı içinde olduklarından, uyuşturucu madde kaçakçılığına göz yumacaklar ve hatta yardımcı olacaklardır. Eğer sıkıyönetim ilân edilirse, para olduktan sonra sıkıyönetim altında da bu ikili ticareti götürmenin çaresi bulunur, hatta kaçakçılık resmi araçlarla yapılır.

Bir diğer yoruma göre, yaşanan sağ-sol şiddet olaylarında her iki taraf da figüran niteliğindedir. Olaylar, devlet içine yuvalanmış olan, demokratik siyasal yaşamı kesintiye uğratmak ve orduyu kışkırtmak isteyen karanlık güçler tarafından kasıtlı olarak tırmandırılmıştır. Nitekim, bu yıllarda büyük bir silâh kaçakçılığının yürürlükte olması, daha da önemlisi, aynı silâhla hem sağ hem de sol görüşlü kişilerin öldürüldüğünün saptanması, bu görüşü destekler niteliktedir. (Cumhuriyet'in 75. Yılı, YKY, s. 721).

Örneğin, İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığı 3 no.lu Askeri Mahkemesinin 1981/1689 esas sayısına kayıtlı olarak görülen ve solcu bir örgüt hakkındaki davada bu örgütün 29 Eylül 1980'de adam öldürmede kullandığı belirtilen Unique marka 8477356 seri no.lu tabanca, 27 Ağustos 1980'de MHP'liler tarafından bir kahve taramasında kullanılmış ve 6 Ekim 1980'de MHP Eyüp ilçe binasında ele geçirilmişti (Murat Yetkin: Türkiye'de Askeri Darbeler ve Amerika, s. 183).

Diğer yandan, sağcı Hamit Fendoğlu'nun ölümüne ve arkasından da Malatya'nın savaş alanına dönmesine yol açan bombalı paketin aynısının, bir gün önce Kahramanmaraş'a bağlı Pazarcık'ın CHP eski ilçe başkanına gönderilmesi ve alınmaması üzerine postanedeki memurun elinde patlaması da bir diğer ilginç örnekti. (Yetkin, s. 753).

Aynı yöndeki bir diğer yoruma göre, '12 Eylülün nedeni, 12 Eylülcülerdir'. Bir yandan Kürt milliyetçiliği ideolojisinin tırmandığı, diğer yandan sol ve sağ örgütlerin sokağa egemen oldukları ortam ancak askerin el koymasıyla önlenebilir. Fakat darbenin kamuoyunda tamamen meşru görünmesi için insanların sokağa çıkamayacak hale gelmeleri gerekir. Bunun için de anarşi, 12 Eylülden önceki 2 yıllık sıkıyönetim boyunca bilerek ve isteyerek tırmandırılmıştır.

Nitekim, dönemin çeşitli yöneticilerinin söyledikleri bu açıdan ilginçtir. Dönemin başbakanı Demirel, anarşi ve terör yüzünden nüfusu 50.000'den 25.000'e düşen Siverek'ten komutanlarca çekilmiş bulunan askerî birliğin yeniden gönderilmesi için hükümetin emir ve çabalarının boşa çıktığını söylemekteydi.

B. Ecevit'in kendi dönemi hakkında söyledikleri ise daha netti: "Örneğin, ben Orta Anadolu'nun o sırada 'Hilâl' diye anılan bazı illerini sağcı teröristlerin harekât merkezi durumuna getirmeleri (..) üzerine, ısrarla, o illerde de sıkıyönetim istedim. Fakat Genelkurmay Başkanı Evren, 'Elimizdeki kuvvetler daha çok ilde sıkıyönetime elvermez, buna gücümüz yetmez' gerekçesiyle benim bu isteklerime karşı çıktı (..) Evren, nasıl olduysa, 12 Eylül 1980'den itibaren Silahlı Kuvvetlerin gücünün 67 ilde (tüm illerde) de yeteceği kanısına vardı." (Yetkin, s. 173).

Darbe sırasında dört ordu komutanından biri olan Orgeneral Bedrettin Demirel 1988'de gazeteci A. Kahraman'ın "Neden 1 yıl önce darbe yapmadınız?" sorusuna şunları söylemişti: "Kamuoyu aynı merkeze tevcih edilmedikçe, tasvibi alınmadıkça (..) Maksat, başka bir kurtuluş yolunun kalmadığını bütün vatandaşlar idrak etsin." (Milliyet, 15 Ağustos 1988).

12 Eylül hakkındaki bu yorumlar, 3 Kasım 1996'da Susurluk yakınlarında meydana gelen trafik kazasının ardından ortaya çıkan karanlık Derin Devlet ilişkileri yumağıyla iyice ağırlık kazanacaktır. (s. 15-17).

BENİM NOTUM: Türkiye aynı öyküleri kimbilir kaç kez okumak zorunda kaldı. Başka ülkeler 'Derin Devlet' yapısını dağıttı, biz o cesareti gösteremedik. 'Ulusal' görüntüsü altında 'uluslararası' oyunlara mâruz kalmamız daha çok bu yüzden.

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi