T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 2 NİSAN 2006 PAZAR
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Son Dakika
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Hayrettin KARAMAN

Tahammülsüzlük

Demokrasi, insan hakkı, özgürlükler gibi çağın parlak kavramlarını dillerinden düşürmeyenler zaman zaman istemedikleri halde yüzlerindeki maskeyi düşürüyorlar; telaşla geri koyuncaya kadar da bazı şeyler görülüyor, anlaşılıyor.

Neymiş?

İslam'a inanmayan bazı vatandaşlar (bunların içinde değerli olmasalar da etki bakımından önemli olanlar var), Müslümanların kılık kıyafet, davranış ve hayat tarzlarından rahatsız oluyorlarmış, onların yanlarında kendilerini baskı altında hissediyorlarmış; bu sebeple İslam'ın kamusal ve (mümkünse) kamuya açık alanlarda görünür kılınması engellenmeliymiş ve bu laikliğin de bir gereği imiş. Laiklik çoğunluğun din özgürlüğünü değil, aykırı olan azınlığın inanç (inanmama) özgürlüğünü öne almalı, buna ağırlık vermeli imiş...

Peki belli ölçüler/sınırlar içinde de olsa dinini hayatına uygulayan Müslüman vatandaşlar nelerden -uygulama bakımından- vazgeçmişler ve nelere tahammül ediyorlar? Hangi baskıları ve sıkıntıları yaşıyorlar? Bunu hiç soran, araştıran var mı?

Dinini uygulayan Müslümanların, emir bi'l-ma'rûf nehiy ani'l-münker (Müslümanların, dinin farz ve vacib kıldığı ödevleri uygulamalarını, dinin yasakladıklarından uzak durmalarını sağlamak, din kurallarının açıktan ihlaline mani olmak) şeklinde bir vazifeleri vardır. Bu vazife, hedefin gerçekleşmesi için ne kadar ferdin bunu yapması gerekiyorsa o kadarına farzdır.

Şimdi bir düşünelim. Türkiye'nin çarşı pazarında, sokaklarında, parklarında, plajlarında, meyhanelerinde, genel evlerinde, yazılı ve görüntülü yayında, san'at alanında... her saniye, açıkça ne kadar haram işleniyor ve ne kadar farz ihmal ediliyor? Bunlara karşı bir tepki görülüyor mu? Hayır. Niçin? Çünkü Müslümanlar, içinde bulundukları şartlar içinde kamu düzeninin bozulmasını, vatandaşların birbirine düşmelerini, kargaşa çıkmasını, boşuna/faydasız kan akmasını (bütün bunlara fitne denir) istemiyorlar; bunun için tahammül ediyorlar.

Müslümanların başörtüsü, sakalı, cüppesi, tesbihi, ibadeti, yabancı kadın eli sıkmaması, içki içilen yerlerden uzak durması, namazı, orucu, haccı, umresi... bazı bayları ve bayanları rahatsız ediyor ve üzerlerinde baskı oluşturuyorsa, dillerinden düşürmedikleri demokrasi ve insan hakları, karşı tarafı haklarından mahrum etmeyi mi gerektirir, yoksa tarafların birbirlerine tahammül etmelerini mi gerektirir?

Müslümanlar tahammüllerini son haddine kadar kullanıyorlar, şimdi sıra tahammülsüzlerdedir.

Bu ülkede yaşayanların büyük çoğunluğunu oluşturan Müslümanların az veya çok dinlerini uygulamaları ve bu sebeple İslam'ı kamu alanında da görünür kılmaları birilerini rahatsız ediyor diye milyonların hak ve özgürlükleri sınırlanacaksa bu sistemin/rejimin adı demokrasi filan olmaz. Bu takdirde rejimin adını doğru koysunlar ki, herkes ne yapacağına, hangi tedbirlere başvuracağına doğru karar versin.

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi