T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 18 OCAK 2006 ÇARŞAMBA
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Bugünkü Yeni Şafak
 
  657'liler Ailesi
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Nar-ı Beyza
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Kürşat BUMİN

Yoruma muhtaç iki açıklama

Haftabaşında biri yazılı diğeri sözlü olmak üzere iki açıklama ile karşılaştık. Bunlardan birincisi Genelkurmay Başkanlığı'nın imzasını taşıyordu. Genelkurmay'ın açıklamasında "Özel Harp Teşkilatı"nın son günlerde tekrar "Kontrgerilla", "Gladio" ve "Derin Devlet" gibi kavramlarla irtibatlandırılmasından rahatsız olduğundan bahisle şöyle deniyordu: "Bilgi eksikliğinden kaynaklandığı değerlendirilen bu gibi suçlayıcı ve amacını aşmış yazı ve yorumlar, ülkemizin maruz kalabileceği bir saldırıda, mütecavize karşı çok hassas görevler icra etmek üzere Soğuk Harp döneminde teşkil edilmiş ve diğer birçok ülkede de benzeri bulunan bu birime zarar vermekte ve vatan savunması hazırlıklarında zafiyete sebep olmaktadır."

Bazı köşe yazarları dünkü yazılarında Genelkurmay'ın bu açıklamasından hareketle hem "Gladio" ya da "kontrgerilla" olarak anılan bu örgütlerin hikayesini bir kez daha özetlediler hem de bu örgütlerin Türkiye ayağına ilişkin olarak önemli noktaları hatırlattılar. Dolayısıyla ben işin bu yönüne hiç girmeyeceğim. Özel bir yasa ile kurulmuş olan "Özel Harp Teşkilatı" -iddia edildiği gibi- "Gladio" ile irtibatlandırılabilir mi, bu ayrı bir sorun. Ben bugün sadece Genelkurmay'ın açıklamasını "kendi içinde-kendinde" yorumlamaya çalışacağım.

Bana göre Genelkurmay'ın açıklaması kendi içinde epeyce "problemli" görünüyor. Açıklama "problemli", çünkü herşeyden önce adı "Özel Harp Teşkilatı" olan bu özel teşkilatın "Soğuk Harp" döneminin bir ürünü olduğunu bizzat Genelkurmay açıklıyor. Bu tespitin hemen ardından bu birime "zarar vermek"ten ve "vatan savunması hazırlıklarında zafiyete sebep olmaktan" söz edilmesi de bir ikinci "problem" doğrusu.

Şimdi soralım: "Soğuk Harp" koşullarında kurulmuş olan bir teşkilatın söz konusu "Harp"ın çoktan tarih olduğu bir dönemde hâlâ "hassas görevler" üstlenmiş olduğu iddia edilebilir mi? Unutmayalım ki, söz konusu "Soğuk Harp" koşulları asıl olarak "anti-komünizm" ile çizilmiş, bu politikanın gerektirdiği "hassasiyetler"den hareketle oluşturulmuştu. "Komünizm"in (ve dolayısıyla "anti"sinin) çoktan tarih olduğu bugünün dünyasında (ve Türkiye'sinde) böyle bir teşkilat ne ile meşgul olacak? "Diğer birçok ülkede de benzeri bulunan" bu türden örgütler sadece ellerinden bu meşgale çıktığı için ortadan kaldırılmadılar mı zaten? Dolayısıyla, Genelkurmay'ın bu son açıklamasının "kendi içinde-kendinde" hiç değilse "tutarlı" bir metin olmadığını söyleyebiliriz herhalde. Haftabaşının ikinci önemli açıklaması -beklendiği gibi- Adalet Bakanı Cemil Çiçek'ten geldi. Adalet Bakanı'nın açıklaması -kısa yoldan söyleyecek olursak!- tam da beklendiği gibiydi! Biliyorsunuz, Çiçek gerçekten "retoriği" güçlü bir siyasetçi. Adalet Bakanı açıklamasına "Masum insanların hangi sebeple olursa olsun katledilmiş olmasını tasvip etmemiz asla mümkün değil" şeklinde kurulmuş ve işitene "Herhalde yani!" dedirten bir cümle ile başladı. Ve sözü hemen (hem de uzun uzun..) Ağca dosyasına ilişkin sergilenen "bilgi eksikliği"ne ve kuvvetler ayrılığı ilkesinin geçerli olduğu Türkiye'de "yargı kararı" ile hükümetin-bakanlığın bir alakası olmadığı meselesine getirdi. Bayağı aydınlandık yani!..

Oysa ben Bakan'ın yerinde olsam, söze doğrudan İpekçi ailesinin avukatı Turgut Kazan'ın günlerdir tekrarladığı şu haklı tespitlere cevap arayarak başlardım: "İtalya'da bir suç işleniyor. Orada 20 yıl yatıldı diye Türkiye'deki Abdi İpekçi cinayeti için verilen cezadan düşülüyor." Neyse canımızı sıkmayalım yine de; hiç değilse Adalet Bakanı dosyayı Yargıtay'a göndereceğini açıkladı. Bilmem hatırlar mısınız, Cemil Çiçek bir zamanlar (Temmuz 2003) bambaşka bir dosya için de Yargıtay'a başvurmuştu. Mustafa İzol'un tahliyesi için yapılan ve olumlu yanıt alınan bu başvurudan -beklenildiği gibi- Haluk Kırcı da yararlanmış, ancak Yargıtay Ceza Daireleri Genel Kurulu başsavcının itirazı üzerine her iki tahliyeyi de "boş" saymıştı. Ne yaparsınız, insan hatırlamadan edemiyor...

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi