|
T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
| Y A Z A R L A R | 24 OCAK 2006 SALI | ||
|
|
Bu duaya "âmin!" demeyi düşünenlerin aklına şöyle bir soru düşebilir: "Mademki Kevser, cennet ırmağıdır, mekânı zaten cennet değil midir?" Evet, öyledir. Fakat, bildiğiniz gibi, birçok Türk ailesi, kız çocuklarına bu kelimeyi özel isim olarak vermişler, böylece onların cennete yaraşır kadınlar olmasını ummuşlardır. Kur'ân-ı Kerim'in "namaz sûreleri" adıyla şöhret bulan kısa sûrelerinden birinin, 108. sûrenin adı da "Kevser"dir ve bu sûrenin ikinci âyeti, "Rabbin için namaz kıl ve kurban kes!" anlamını taşır. Kurban bayramının üzerinden bir hafta geçmemişken Kevser Hanım, doksanıncı yaşını doldurmadan "Sevdiği Allah'ına gülümseyerek git"miş. Tırnak içine aldığım bu ifadeyi Kevser Hanım'ın torunu Can Dündar'ın, anneannesinin ölümünün ardından yazdığı hayli dokunaklı, düşündürücü, ibret ve hikmet dersleri çıkarılabilecek yazısından aktardım. 22 Ocak 2006 tarihli Milliyet Pazar'da Can Dündar, Ada'sını anneannesinden anılara ayırmış. Yazının başlığı şöyle: "Çubuklu Kevsercik'in çileli yaşam hikâyesi". Dündar, "yaşam hikâyesi" yerine "hayat hikâyesi" dese, daha güzel olurdu bence. "Yaşam öyküsü" de diyebilirdi elbette ve öyle dese daha az yadırgardım. Çubuklu Hafız İsmail, 1916 yılında doğan kızı Kevser'i belki görmeden, görmüşse ona doyamadan cepheye sürülmüş. Birkaç yıl sonra sarılık olduğu için çürüğe çıkarılıp döndüğünde "Kevser'i getirin bana" demiş ve kızını kucaklayarak can vermiş. Üç dört yaşlarında yetim kalan Kevser, her gün babasının mezarına gider, onu oradan çıkarmak için toprağı deşermiş. Bu tuhaflığı önlesin diye çağırılan "Şıh Dede", "Bir daha o mezara gitmeyeceksin" deyip öyle bir tokat aşk etmiş ki, gözünden ateş saçılmış." Bir çocuğa tokat vuran, vurabilen Şıh Dede! Hafız İsmail, Kevser'i annesi Ümmühan'a değil de halası Kezban'a emanet ederken, kadının evlenip gideceğini sezmişti belki de. Kezban hala, kardeşinin (ağabeyinin?) "Bu çocuğu kimselere vermeyeceksin!" sözüne öyle sadık kalır ki, Kevser'i okula bile vermez, çocuklarına baktırır, ama daha evlenme yaşına gelmeden kocaya verir. Böylece Kevser, aynı gün dünyaya geldiği beşik kertmesi Âdem'in değil; Kırım Tatarlarından Ahdem Hoca'nın torunu olan ve Ankara'da suculuk eden Nuri'nin eşi olur. Üç kızdan sonra iki de oğlan doğuran Kevser Hanım'ın 13 torunundan biriymiş Can Dündar. Anneannesinin "Beni toprağa sen indir." vasiyetini karlı bir kış gününde Çubuk'ta yerine getiren Can Dündar'a "Başınız sağ olsun! Allah, sizi Kevser ırmağının başında birbirinize yeniden kavuştursun!" derken sözü merhumeye bırakıyorum: "Babam Gülbaba'da yatardı. Orası türbeydi, etraf hep mezarlık... Tekkede haftada bir zikir ederler, hu çekip kendilerini yerden yere vururlardı. Ben halamla gider onlara bakardım. Bir gün 'Türbeler, tekkeler kalkacak' diye emir vermişler. Bütün makineler geldi, mezarları dümdüz taradılar. Herkes mezarını alıp başka yere götürüyordu. Ben de babamın mezarını almak istedim. Müftü 'Hiç elleme, mezarın kaybı daha iyidir' dedi. Oraları hep tarayıp hamam, park yaptılar. Sonra millete metreyle sattılar, her yer bina oldu. Tekke de kalktı, zikir evlerde devam etti." İlgili yasayı ve gerekçelerini; hak, hukuk ve vakıf geleneğini hatırlamaya çalışın ve bu "uygulama"yı nasıl açıklayabileceğinizi lutfen düşünün. Aynı gün, aynı gazetede okurlarına Şu Çılgın Türkler'den sonra şu şu kitapları da okuyun diye "liste" sunan Melih Aşık'ın önerdiği kitapların hangisinde Kevser kızın tanık olduğu bu "uygulamalar" anlatılmaktadır? Umarım ve dilerim ki, Can Dündar, sevgili anneannesinin hayat hikâyesini baştan sona yazar ve meselâ benim bugüne kadar hiç işitmediğim "50'lik tespih" hakkında bilgi vermeyi de ihmal etmez..
|
![]()
| |||||||||||||
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
| Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |