|
T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
| Y A Z A R L A R | 24 OCAK 2006 SALI | ||
|
|
Pek çoğumuz gibi benim açımdan da ifade özgürlüğü tabii ki "başımızın tacı". Ancak arada bir hatırlatmaya çalıştığım gibi, diğerleri gibi (hatta özellikle) "ifade özgürlüğü" de zor bir meseledir. Son haftaların mahkeme kapılarına düşmüş dosyalarından söz ettiğim sanılmasın; onların altından kalkmak meselenin belki de en kolay yönü. Ben bugün bambaşka, son günlerde karşılaştığımız bir küçük örnekle uğraşacağım. Son günlerde gündemden düşmeyen "kuş gribi" hakkında artık herkes yeterince bilgilendi herhalde. Ülkenin Sağlık Bakanlığı da, gerçekten, bu tür konular açılınca bu ülkede bugüne kadar karşılaşmadığımız türden "açık" bir tavır sergileyerek yaptığı açıklamalarla bu hastalığa ilişkin sorularımızı epeyce cevapladı zaten. Artık hepimiz biliyoruz ki kuş gribi göçmen kuşlar yoluyla dünyaya yayılıyor, kümes hayvanlarını hasta kılıyor, daha sonra da onlara yakın insanları iyileşme oranı bayağı düşük bir derdin kucağına atıyor. Bu böyle; bilim adamları da bunu söylüyor, sağlık kuruluşları da, sağlık bakanlığı yetkilileri de. Bu konuda "öznel" kanaat belirtmenin sırası değil artık. Ama mümkün mü? "İfade özgürlüğü" açısından da "hür bir ülkede" yaşadığımız için, bazıları açısından bütün bu bilgilerin hiçbir önemi yok. Onlar büyük bir salgının eşiğine gelmiş bu hastalığı illâki kendilerine göre açıklayacak, anlatacaklar... Ne uluslararası Dünya Sağlık Örgütü'nün ne de milli Sağlık Bakanlığı'nın açıklamalarının bir önemi var; onlar bu işin altında da bir "çapanoğlu" arayacaklar mutlaka. Adı lazım değil bir gazete, kuş gribinin alevlendiği günlerde daha da bir coşarak, bu hastalığın "milli beyaz et üretimimizi baltalamak" amacıyla uydurulduğunu bıkmadan yazıp çizmedi mi? Yani, bu işin altında da var mutlaka bir hinoğlu hinlik! "Türk insanı"(!) ile uğraşmaları yetmedi, şimdi de sıra geldi "Türk tavuğu"na... Bu gazetenin yayınına benzer bir açıklama da AKP milletvekili Ersönmez Yarbay'dan geldi. Bu değerli milletvekilimiz de şu soruya cevap arıyordu: "Bu mikrop, ne akıllı ki sınırdan başlıyor, Ağrı ve Iğdır'da görülüyor, Ermenistan ve İran'da görülmüyor. Batıya ilerliyor. Acaba biyolojik bir silah mı? Bunun askeri boyutu araştırılmalı"(!) Söylediğim gibi, bu kere verilmiş sadakamız varmış ki Sağlık Bakanı koltuğunda akıllı bir hekim oturuyor. Sağlık Bakanı Recep Akdağ, Ersönmez'in bu iddiasını bakın nasıl cevaplamış: "Uçuk düşünce". Şimdi de gelelim "ifade özgürlüğü"nün bu "uçuk" yayın ve açıklamalarla birlikte ele alınmasına: Bana göre "Türklüğü" kimin "aşağılayıp" kimin "yücelttiği" meselerini bir kenara itip, yani "ifade özgürlüğü"nü bu ve benzer konularda sınamaya son verip, bu özgürlüğü "halk sağlığı" gibi ihlalinde ortaya somut ve açık tehlikeler çıkabilecek bir konuda sorgulamalıyız. Endişe duymaya gerek yok, çünkü "Türklük"e kuş gribi filan bulaşmaz. Ama yerli yabancı bütün sağlık örgütlerinin apaçık bir şekilde işaret ettiği bir hastalığı en hafif deyişle "hafife" alarak milletin aklına girmeye çalışmak gayreti "ifade özgürlüğü"nü kullanamamalıdır. Tamam anladık, bu ülkede hemen her şey uçurulabilir ama iş "halk sağlığı"na gelince söz alanların haddini bilmesi gerekmez mi? Yok eğer hadlerini bilmiyor ve "teorilerini" ısrarla savunmaya devam ediyorlarsa, o zaman da "hadlerinin bildirilmesi" gerekmez mi? Söylediğim gibi: Özgürlükler meselesi, hele de "ifade özgürlüğü" meselesi çok zor iştir.
|
![]()
| ||||||||||||||
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
| Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |