T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 29 OCAK 2006 PAZAR
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Bugünkü Yeni Şafak
 
  657'liler Ailesi
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Nar-ı Beyza
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Dücane CÜNDİOĞLU

Ah İstanbul!..

Okumanın insanı yalnızlaştırdığı, buna mukabil dinlemenin ise insanları bir araya getirdiği söylenir. Sohbet'in bizim kültürümüzde ne denli kaynaştırıcı bir olgu olduğu dikkate alınırsa, millet olarak 'okumak' hususundaki isteksizliğimize karşın, niçin konuşmaya (=karşılıklı konmaya) daha düşkün olduğumuz, sanırım böylelikle daha iyi anlaşılır.

Batılıların okumaya çok düşkün oldukları söylenir; hatta misal sadedinde otobüste ve metroda bile insanların çokluk kitap okudukları aktarılır.

Doğru, Batılılar ne yazık ki metroda bile kitap okuyorlar.

Evet, ne yazık ki metroda bile okuyorlar.

Peki niçin okuyorlar?

Bilgilenmek için mi? Elbette hayır! Yalnız oldukları için... Sohbet edecek, konuşacak kimse bulamadıkları için...

Az sayılmayacak süreler içinde, hem Berlin, hem Paris metrosunda şahsen gözlemde bulunmak imkânı buldum. Eğer kişisel gözlemlerime itibar edecek olursanız, kitap okuyanların önemli bir kısmını, orta yaşlı veya orta yaşın üstündeki insanların, bilhassa kadınların teşkil ettiğini söyleyebilirim.

Yorgun, yalnız ve yaşlı yüzler... Konuşacak bir çift söze, hatta biraz olsun lâflamaya dahi hasret gözler...

Belki 'yalnız' sözcüğünü kullanmamam gerekirdi, zira onlar sadece yalnız değiller, aslında kelimenin tam anlamıyla tek başınalar... Batı'nın o ünlü bireyciliğinin kurbanları, hakikaten tek başınalar.... Darren Aronofsky'nin "Requiem for a Dream" filminde tasvir edildiği kadar tek başınalar....

Hadi niçin okuduklarını bir kenara bırakalım, düşünmek gerekmez mi acaba bu insanlar ne okuyorlar?

Sıkıcı (!) felsefe kitapları okuyacak değiller ya, pekâlâ cep kitapları, ucuz piyasa romanları ve magazin dergileri... Bilgilenmek için değil, eğlenmek için, dinlenmek için, kendilerini eve atana değin ne kadar mümkünse o kadar meşgul etmek için...

Evlerinde kitap okumuyorlar, onun yerine tv seyrediyorlar... Sonra, ertesi sabah metroya bindiklerinde bıraktıkları yerden tekrar okumaya devam ediyorlar...

Bizse okumuyoruz, konuşuyoruz... Boş konuşuyoruz, dolu konuşuyoruz ama her halukârda konuşuyoruz. Ne iyi ki konuşuyoruz. Konuştuğumuz kadar da dinliyoruz, dinlemek zorunda kalıyoruz.

Hatırlanacak olursa, evlerimize televizyon girdiğinde ilk şikayetimiz, bu aptal kutusundan dolayı misafirlerimizle iki çift laf etmekten mahrum kaldığımız üzerineydi. Şimdi çocuklarımızın bilgisayarlar tarafından esir alındıklarını görünce, onlar adına da biz şikayet eder olduk. Ne gariptir ki çocuklar da bilgisayarlarını, onlara bilgi saydırmak amacıyla değil, chat yapmak için kullanıyorlar.

Konuşmak ve dinlemek, insanları birbirine yaklaştırır. Sohbet gönlün gıdasıdır, gönülleri birbirine yakınlaştırır.

"Dervişlerin sohbetinden Muhammed'in kokusu gelir" der büyüklerimiz. Pek tabii ki boşa yapılan konuşmalardan, boşuna yapılan konuşmalardan değil, ehlinin konuşmalarından, dervişlerin konuşmalarından; hak için, hakikat için yapılan konuşmalardan...

Hep söylenir ya, biz de bir kez daha hatırlatalım: Kur'an'ın ilk emri dahi OKU!

Lâkin biraz düşünmeli değil mi, nasıl bir okuma çağrısıdır bu?

Yalnız olan'ın, terki terkedip kendisine okunanı bundan böyle başkalarına okuması için yapılan bir çağrı! İnzivadan çıkması, insanların arasına karışıp artık insanlara okuması için yapılan bir çağrı!

Söz değerliydi... Değerli olan, değerli olanın sözüydü. Dostun sözüydü. Okumanın hakkı verilmeliydi; her şeyden evvel okuyana kulak verilmeliydi...

Şimdilerde sohbet ehlini bulmak zor; sohbete salih kimseler bulmak da en az ehlini bulmak kadar zor. Çünkü dost bulmak zor. (Dostluk ve sohbet... Birbirinden ayrılması mümkün olmayan iki sözcük... Hemen hatırlayalım: Efendimizin (s.a) dostlarına 'sahabî' (çoğ. ashab, sahabe) denir; yani sohbet ehli...)

Sohbette dostu bulmalı; dostu sohbet aracılığıyla bulmalı...

Dosttan da, sohbetten de önce dostun da, sohbetin de bulunacağı o mukaddes beldede bulunmalı...

Ah İstanbul...

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi