|
T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
| Y A Z A R L A R | 31 OCAK 2006 SALI | ||
|
|
Son birkaç aydır Türk siyasetinin gündemi yeniden siyasi partiler arasındaki kısır çekişmelerle belirlenir hale geldi. Merkez medyanın aktif saf tuttuğu bu çekişmeler, içki meselesinden cami meselesine, dinde reform tartışmasından nema ithamlarına kadar uzanıyor... Bu koşullarda Türk iç siyasetinin mantığını anlamak hem zorlaşıyor, hem kolaylaşıyor. Zorlaşıyor zira siyaset onu gerçekten kuşatan konulardan, meselelerden uzaklaştığı gibi bu tür tartışmalarla rasyonalitesini kaybediyor. Ülkenin temel sorunları, örneğin Kürt meselesi, Şemdinli olaylarının arkası, 301. madde sarsıntısı, üniversite reformu, sağlık sisteminin yaşadığı kaos gündemin tali konuları haline geliyor. Asli konular ise ucu rejim krizi meselesine değen bitmek bilmez siyasi ve toplumsal değer tartışmaları... Bu tartışmalar olabildiğince "pop düzey"de süfli bir dil, öneri ve eleştirilerle yapılıyor, vahimi her tartışmanın ucu siyasete, siyasi partilere bağlanıyor... Meselelere bu açıdan bakınca iç siyasetin mantığını anlamak, daha doğrusu mantıksızlığını anlamlandırmak kolay hale geliyor. Zira iş dönüp dolaşıp bir güç ve iktidar mücadelesine kilitleniyor. Bu güç mücadelesinin merkezinde ise her zaman olduğu gibi merkez medya yer alıyor... Hürriyet Gazetesi'nin pek meraklı olduğu dinde adap ve usulleri değiştirmeye yönelik "hijyenik reform takıntısı"... Milliyet Gazetesi'nin CHP'ye git gide yakınlaşan bir dille siyasi iktidarı sarsmaya yönelik her haberi magazin diliyle ele almayı gizli bir yayın politikası olarak benimsemesi... İlginç bir mal varlığı tartışmasının sağından solundan çekiştirilmesi... Bunlar, güç mücadelesine işaret eden bu siyasi poplaşmanın tipik göstergeleri... Peki neden? Sorun açık: Erken yapılmayacak olsa bile genel seçimler ufukta göründü. Üstelik yol üzerinde genel seçim öncesi Ankara dengelerini altüst edebilecek, yeni bir kriz pisti oluşturabilecek, en azından asker-sivil ilişkilerini gerebilecek cumhurbaşkanlığı seçimleri var. 2007 yılında yapılacak seçim sonrası TBMM'nin 2 partili bir meclis olması beklenmiyor. Yeni bir Genç Parti vakıası yaşanmazsa başta MHP, ardından DYP'nin parlamentoda yerlerini almaları şaşırtıcı olmayacak. Olan da şu: Bu denge ihtimalini hesaba katan, hatta bu yeni dengelerin istikametini belirleme iddiası taşıyan yayın politikaları tek tek başgösteriyor. AK Parti'nin 2002 seçim başarısına "Anadolu İhtilali" manşeti atan, siyasi iktidara yakın durmak için yazar yelpazesine özel bir özen gösteren Sabah Gazetesi'nin izlediği yol ya da geldiği nokta bu açıdan son derece dikkat çekici. Üzerindeki Dinç Bilgin yükünü atıp kamu otoritesiyle anlaştıktan sonra, küçük Emin Çölaşan olma iddiasındaki kimi yeni isimleri köşelere ve iktidara taşıyan, kimi yazarları temizleyen, gemiyi Fatih Altaylı'ya teslim eden Sabah, yeni iktidar dengelerinin kokusunu almayı asli iş olarak gören bir iş adamı refleksiyle yönetiliyor. Merkez medya önemli... Çünkü önümüzdeki 1,5 yıllık kritik dönemde kamuoyunu bu basın grupları oluşturacak... İşin garibi tüm bu verilere rağmen merkez medyanın yayın politikasının da bir rasyoneli yok. Daha doğrusu belirli bir güzergahı yok... Gün be gün karar verip, gün be gün adım atıyorlar... Tek sabit her meşru ya da magazinel fırsatta siyasi iktidara çullanmak ve bir meşruiyet krizinin zeminini hazırlamak... Bu ortamın AK Parti'yi kendi içine daha kapalı, daha sert hale getirdiğine de şüphe yok... İçişleri, Adalet, Maliye bakanları örneğin bu garip süreçte "kol kırılır yen içinde kalır" ya da "muhalefete koz verilmez" mantığıyla tam korunaklı bir sığınakta yaşamaya devam ediyorlar... Türkiye bu garip ilişkileri bir süre daha izleyecek ve anlamladırmaya çalışacak....
|
![]()
| ||||||||||||||
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
| Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |