T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 31 OCAK 2006 SALI
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Bugünkü Yeni Şafak
 
  657'liler Ailesi
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Nar-ı Beyza
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Kürşat BUMİN

Protestan olmak şart mıdır?

"Önemli ve zevkli bir konu, devam edelim" demiştim... Dünkü yazıda Yasin Aktay'dan aktardığım cümle şöyle devam ediyordu: "Biraz dahasını da söyleyelim: bugün dünyayı kana bulayan Amerikan neo-Conlarının Evangelizmi de Protestanlığın zorunlu bir sonucudur. Geleceğine inanılan İsa için ortamı hazırlamak üzere dünyanın bütün dengelerini alt üst edip bu kadar şiddete başvurabilmiş bir hareketle hangi İslam anlayışını yana yana koyabilirsiniz, Allah aşkına?"

Doğru tespit tabii ki; son başkanlık seçimlerinde alışılmışın dışına çıksalar da ABD'de geleneksel olarak Demokratlar'ı desteklemiş olan Katolikler ile ne alıp veremeyeceğimiz var ki hepten Protestanlığın erdemlerini sıralama başladık?

Yanlış anlaşılmasın, bunları söylerken ne benim ne de (Yasin Aktay'ın) Pratestanların karşısında Katoliklerle bir olup yeni "din savaşları"nı ateşlemek gibi bir niyetimiz yok! Tabii ki herkes benimsediği din dairesinde mesut olsun. Burada asıl problem ülkedeki "rasyonel medya"nın Protestanlık söz konusu olduğunda sergilediği nedensiz sempatidir.

Madem konu açıldı, memlekette daha çok "Kalvenist Müslüman" görmek isteyenlerin biraz olsun "ateşini" alabilmek amacıyla, Hırıstiyan dünyasının 5 asır önce yaşadığı büyük bölünmeye ilişkin bir iki "karşı tez" hatırlatalım:

Bu büyük bölünme söz konusu olduğunda, hem Rönesanscı-Hümanist hem de Kalvenist olabilmenin imkansız olduğunu hatırlatmaya gerek var mı acaba? Biliyoruz ki yok; ya Erasmus başta olmak üzere Katolik-Hümanistler'in safında yer alacaksınız, ya da bu takıma hiç mi hiç iyi gözle bakmayan Luther'in öncülüğündeki Protestanların safında. Tamam, Protestanlar Papa'nın şahsında "hiyerarşi"ye karşı çıkıp İncil'i "sokaktaki adam"ın diline çevirerek "eğitim" alanında yeniliklerin kapısını açıyorlardı; ama unutmayın ki aynı Reformcular, karşı karşıya gelen Prensler ve isyancı köylüler (Anabaptisler) arasında birincilerin yanında yer alıp "Prensin dini tebanın dinidir" ilkesini de kafalara ve gönüllere çakmayı da unutmuyorlardı. Luther'in "Prensler"e mektuplarını unutmamak gerekir. Ayrıca çok önemli olarak, Hümanistler'in pagan kültüre (Yunan ve Roma) samimi yakınlıkları, Luther'in canını sıkan belki de en önemli özellikleriydi. Çünkü Reform için insanın selamete ulaşması için sadece ve sadece İncil kafiydi. Nitekim, Protestanların ve özellikle Kalvenistlerin kapitalizmi "rasyonel" kılma yolundaki çabalarının nedeni de bu aşırı "sofulukları"ydı. Sonuç olarak bir Hıristiyanın iyi işleyen bir işyerine sahip olması ve bütün dikkatini ve enerjisini daha çok "kâr"a hasretmesi de "seçilmişliğinin" önemli bir göstergesiydi. Yani özetle, son günlerde karşılaştığımız gibi, Protestanlığı kapitalist Müslümanlar için olumlu bir model olarak anarken, Katoliklerin hakkını da fazla yemeyelim derim!

"Emeğin rasyonel organizasyonu" tabii ki reddedilebilecek bir olgu değil. Bazı ülkeler bu dalgayı erken ve hızlı bazıları geç ve yavaş, bazıları ise hiç yakalayamamış. Dünkü yazıda adı geçen Sabri Ülgener'in (Weber'den çok etkilenmiş bir düşünür olarak) "Zihniyet Aydınlar ve İzm'ler" adlı kitabında bu sürecin Osmanlı'yı ilgilendiren yönüne ilişkin çok hoş alıntılar var. Mesela Namık Kemal, "19. yüzyıl İngiliz kapitalizminde insan emeğinin ve sermayenin nelere kaadir olduğunu", "püriten ahlakı andıran sözlerle" şöyle anlatıyor: "Zaman sermaye-i maişet, sây (emek) menba-ı hayattır!"

Ülgener, "Batı zihniyetini ve iş adamı ruhunu aşılamaya çalışan" ikinci yazar olarak da Ahmet Mithat Efendi'yi hatırlatıyor. Mithat Efendi, ekonomimizi şöyle tasvir edermiş: "Sanki hemen göç ediverecekmişiz gibi yatak denklerinin her sabah kaldırılıp istif edilmeleri, çamaşırın sandık ve semetlerde, ekmeğin zembilde muhafazası" ve hatta "ince eleyip sık dokumak" sözü bile kendi kendine yeten ilkel bir ekonominin hatırasını sürdürmektedir.

Ne yaparsınız, "Kalvenist Müslüman" ve bunu takiben kapitalist olmak kolay mı?

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi