T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 4 ŞUBAT 2006 CUMARTESİ
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Bugünkü Yeni Şafak
 
  657'liler Ailesi
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Nar-ı Beyza
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Dücane CÜNDİOĞLU

Siz sözüme kulak verin, gözleriniz sizin olsun!

Gerek klasik, gerekse modern resim ve heykel sanatlarının bizim kültürümüzde kendisine tutunulabilecek bir kökü/kökeni bulunmuyor.

Niçin?

- "Çoktanrıcılığa ve putatapıcılığa şiddetle muhalif bir dinin ve tabiatıyla o dinin terbiyesiyle yetişmiş toplumların hassasiyetleri açısından, "görünür (somut) olana düşkünlük" (=tapınma zaafı) hiçbir surette hoş görülemeyeceği için..."

Yani?

- "Yani "görünür olanlar" (cisimler), zamanla birer tapınma nesnesi haline geldikleri (tanrılaştırıldıkları) için..."

Sanırım böyle bir gerekçe -hiç değilse bugün- birçok kimseye "iknâ edici" görünmeyecektir.

Savunmaları çoğu zaman 'yetersiz' ve hatta bazen 'seviyesiz' bile olsa bu kimselerin gerçekte niçin iknâ ol(a)madıklarını anlamak pek güç olmasa gerek; üstelik bir de günümüz ilahiyatçılarının, müslüman evinde dahi meselâ bir tablonun, bir portrenin, bir heykelciğin, hatta bir biblonun bulunmasını 'haram' (dinen yasak) görmeye/göstermeye hiçbir mecalleri kalmamışken...

Mecalsiz zekâların, çaresizliklerinden -hem de daha ilk adımda- mevcut durumu haklılaştırmaya yönelmelerini, en azından soylu bir düşünme'nin mahsulü olarak görmemekte mazur olduğumuz gibi, düşünme'yi, kendi toprağını şevkle kazması için yüreklendirmeye de mecburuz.

Mazuruz; zira bu toprakların çocukları toprağın hakkını veremiyorlar; onların herşeyden evvel durmaya, durup durup düşünmeye, düşünüp durmaya ihtiyaçları var. Mazeretimiz kısaca bu!

Mecburuz; zira sığlığın ve yüzeyselliğin bir diğer adı da 'genişlik'; yani sadece en, ve bir de boy... Oysa gerçekte düşünme derinlikte nefes alıp verir; öyle ki derinliğe su gibi, hava gibi ihtiyaç duyar. Bu topraklarda, genişleye genişleye, yayıla yayıla nefes alıp veremez hale geldiğinden, düşünme, boğulmamak için kendi toprağını -hem de acilen- derinliğine kazmak zorunda. Evet, derine... üstelik her adımda daha da derine... Bizi icbar eden mecburiyet başkası değil, öncelikle bu!

Yeterince durduysak, şimdi hep birlikte düşünmenin hakkını vermeye başlayabiliriz o halde.

Görünür olan'a düşkünlük, gücünü görme yetisinin abartılı kullanımından aldığı ve 'görme'ye, hatta 'dokunma'ya nisbetle 'işitme'nin verileri daha az kesin sayıldığı için, insanoğlu, her daim görme'yi işitme'ye tercih eder; işitme'nin dolayımıyla yetinmez de nesnesiyle yüzyüze gelmek, yani onu daha çok gözleriyle görmek, mümkünse elleriyle de tutmak ister.

Böylesi temasların sağladığı yakınlıkla avunan nefisler, baş-gözleriyle görmeye yatkınlık kesbederken, henüz faaliyete bile geçirememiş oldukları akıl ve hayal yetilerinin (kalb-gözlerinin) için için köreldiğinin farkına varmazlar bile. Sözgelimi masal dinleyenler veya okuyanlar, dinler veya okurken aynı zamanda hayal edebilirler. Peki ya, gözlerini bilgisayar oyunlarıyla meşgul edenler ne yaparlar?

Hiç!

Kezâ işitme yetiniz faaliyette iken, meselâ radyodan bir şarkı dinlerken aynı zamanda hayal yetinizi de kullanabilirsiniz; peki ama görme yetiniz faaliyette iken? Meselâ televizyonda bir film izlerken?!?

Aslâ!

Bizim insanımızın işitme yetisi, görme yetisinden çok daha gelişmiştir. Bizler dinlerken dinleniriz; hayal ederiz çünkü.

Geleneksel sanatlarımızın tamamı, görsel olanları dahi, açık açık gösteren, teşhir eden değil, bilâkis îma eden, sezdiren, hayal ettiren sanatlardı; sanat esasen gölge sanatı, yani gölgenin ve gölgesi aracılığıyla hayal edilenin sanatı olduğu için... Özü gereği hakikat, ehli tarafından farkedilmeyi görülmeye yeğ tuttuğu için... Sanatımsı, uzattığı parmağın görülmesini isterken; bizâtihi sanat parmağını uzattığı yerin görülmesini -hem de asaleten- tercih ettiği için...

İşitmeyi, dinlemeyi, dinlenmeyi, dinlerken/dinlenirken hayal etmeyi unutmanın gönlümüzde açtığı yârelerin acısıyla yarın da bu konuya devam edeceğiz; bir söz kültürü'nün sonuna geldiğimiz için... sözlü bir kültür sözsüz kalıp susuverdiği için... yani insanımız susu-verdiği halde söze kulak vermeyi unutup kendini, kendi hayallerinden mahrum ettiği için...

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi