T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 18 ŞUBAT 2006 CUMARTESİ
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Bugünkü Yeni Şafak
 
  657'liler Ailesi
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Nar-ı Beyza
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Mustafa KARAALİOĞLU

Hamas'la görüşme kimin fikriyse...

Hamas Liderinin Türkiye'yi ziyareti ve seçimden sonra ilk ziyaretin Türkiye'ye yapılması iyi bir fikirdir, iyi bir iş olmuştur. Bunu Rusya, Fransa ya da Mısır yapsaydı onlar için de iyi bir iş olacaktı ama Türkiye inisiyatif koyarak "ilk" oldu, doğru yaptı. Estirilen rüzgara aldırılmadan; daha derinlikli görüşmeler yapılabilir ve Filistin-İsrail taraflarının hangi pozisyonda bulundukları açıkça ortaya da konulabilirdi.

Yine de ilk fotoğrafın, "AB ile müzakereci, NATO ve İKÖ üyesi bir ülke"nin başkentinde verilmesi ve ilk akreditasyonun ilan edilmesi Ankara'nın siyasi gücüne önemli bir katkı sağlayacaktır.

On yıllardır Filistin dramına tepki gösteren; üstelik de her fırsatta bölgenin önemli aktörlerinden birisi olduğu iddiasını olur olmaz ilan eden bir ülkenin olup bitenlere duyarsız kalması zaten yanlış olurdu. Defalarca Filistin ile İsrail arasında arabuluculuk niyetini ilan eden Türkiye, bölgede nasıl bir etkinlik gösterecek, neye öncülük ve liderlik yapacaksa bunun yolu elini taşın altına koymaktan geçer. Ya da kendisine verilen rolleri sessiz sakin oynamaktan... Türkiye şimdi, birinci yolu seçmiştir.

ABD ve İsrail ise, başlangıçta seçime girmesine izin verdikleri hatta İsrail kontrolündeki Doğu Kudüs'te bile oyladıkları Hamas'a şimdi yanlış bir stratejiyle karşı çıkıyor. Örgüt izole edilir ve yeniden seçime gidilirse Hamas'ın bu kez kaybedeceğini varsayıyorlar ki böyle bir şeyin olması imkansızdır. Yeni seçimle sadece gerilim olur ve Hamas bu kez daha da güçlü gelir.

Hamas da klasik muhalif pozisyonunda daha rahat politika yapmanın avantajına sığınıyor. Yani karşılıklı yanlışlar...

Şu halde Ankara'nın sürece gecikmeden müdahil olması zamanlama açısından isabetlidir. Ankara da, "bu zamanda bu işe girmek bizim tarihi sorumluluğumuzla bağdaşır" yorumunu yapıyor.

İyi netice...

Şimdi gündemdeki bazı sorulara cevap bulalım...

Ankara sonuçtan memnun mu?

Evet. Bütün tartışmalara ve bazı sert yorumlara rağmen "iyi netice alındı"ğı düşünülüyor. Karikatür krizi gibi tehlikeli bir süreç baştan engellendi düşüncesi hakim.

Alınan "iyi netice"nin özeti Halid Meşal'in bugüne kadar Hamas'tan hiç duyulmamış şeyleri Ankara'daki basın açıklamasında dile getirmesidir:

"Türkiye'den aldığımız öğütleri değerlendireceğiz... Filistin halkının beklediği reformları yapacağız, ekonomik kalkınmaya öncelik vereceğiz... Yozlaşmaya karşı adil bir yönetim gerçekleştireceğiz.."

Bunlar Hamas'ın gerçekten hükümet işleriyle ilgileneceğinin ilanı. Daha fazlası, "Filistin halkının çıkarlarını esas alan gerçek bir barışı sağlamak istiyoruz" sözünde saklı. Barış, Meksika'yla değil İsrail'le yapılacak! Hamas buna açık olduğunu Ankara'da açıkladı. Gerçekçi politika zamanı...

Zaten, Abdullah Gül de önceki akşam karşısındaki Hamas yetkililerine önce, "Filistin tarihini biz de biliyoruz. Yaşananları, acıları ve sorunu izliyoruz. Ama şimdi gerçekçi bir politika belirlemek gerekiyor. Ne yapacağımıza bakalım" dedi.

Bir başka mesaj da şu: "Seçimle iç meşruiyeti sağladınız ama bu yeterli olmayabilir. Şimdi dış meşruiyeti hedeflemelisiniz ve bunun için gereken adımlardan kaçamazsınız..."

Türkiye istedi ve yaptı

En kritik ve cevabı en çok merak edilen hala, "Hükümet bu görüşme öncesinde ABD ve İsrail'den izin aldı mı?" sorusudur.

Hayır almadı. Zaten herşey çok hızlı gelişti. Hükümet adına Dışişleri Bakanı Gül, İsrail Dışişleri Bakanı Tzipi Livni ile görüştü ve muhatabına söyleyecek bir şeyi olup olmadığını sordu. Livni ise sadece memnuniyetsizliğini belirtti, o kadar. Hamas görüşmesi ABD'ye de Ankara Büyükelçiliği vasıtasıyla bildirildi. Bilgi verildi, kimseden izin beklenmedi.

Bir başka soru da Türkiye'nin neden Rusya'yı beklemediği...

Dış politikadaki klasik "bekle-gör" yaklaşımını temsil eden bu gibi sorular artık devrini tamamladı. Rusya ziyareti beklenseydi bu kez de Ankara, Moskova'nın peşine takılmış olacak ve yapacaklarının bir önemi olmayacaktı. Hükümet, adı üzerinde "inisiyatif" almak istedi ve aldı.

Verilen mesajlar ne olursa olsun; Hamas'ın bundan anladığı ne kadar tartışmalı olursa olsun; cesaret gösterildi ve şimdiden sonra işlerin daha da kolay olmasını sağlayacak bir adım atıldı.

Abbas da çok istedi

Hamas'a kapıyı ilk açan aslında, Başbakan Erdoğan'ın Davos'taki "arabuluculuk yapabiliriz" mesajıydı. Daha sonra, birçok ülke bu girişimi cesaretlendirdi. Erdoğan'la Filistin Lideri Mahmut Abbas da iki telefon görüşmesi yaptılar ve Abbas da, "Bu arabuluculuğu mutlaka yapmalısınız, çok gerekli" dedi.

Şimdi... Kim bu fikri devreye sokacak çalışmayı yapmışsa ve kim bu siyasi iradeyi ortaya koşmuşsa onu kutlamak lazımdır. Türkiye kendisine atfedilen güce yaraşır bir adım atmış, tarihi önemde bir diplomatik girişim başlatmıştır. Ziyaret sadece, İsrail-Filistin sorununun aşılması için değil, Filistin halkının demokrasiyle bağını güçlendireceği için anlamlı ve yerindedir.

Sonuçta bunun bir "girişim "olduğunun altını çizelim. Türkiye'nin, barış için gerekenleri Hamas'a telkin ettiğini; sonuç alınamazsa da araya mesafe koyabileceğini unutmayalım.

İsrail ve ABD'nin ziyarete tepkisi!

Heyetin Ankara'da bulunduğu sırada İsrail resmi bir açıklama yapmadı. Dün de böyle bir açıklama gelmedi. Sadece ABD Büyükelçisi Wilson, "silah bırak ve İsrail'i tanı mesajları veriliyorsa endişeli değiliz" mealinde bir açıklama yaptı. Ama, "Türk medyasının İsrail'den daha İsrailci, ABD'den daha ABD'ci" refleksleri bilindiği için bu tür olaylarda olduğu gibi yine kulisler kullanıldı.

Medya da "Hamas PKK benzetmesi"ni bile sorgulamayacak kadar üzerine düşeni yaptı. Neyse ki Dışişleri Bakanlığı dün hiç olmazsa bu galiz hatayı düzeltti ve benzetmenin saçmalığını açıkladı.

Bununla birlikte, Hamas sonuçta bölgedeki bütün Arap ülkelerinin söylediğini, yani İsrail'in işgal ettiği topraklardan çekilmesini söylemektedir. Kaldı ki, bunu İsrail yönetimi tarafından hiçbirisi tanınmayan BM kararları da söylemektedir.

Nasıl Hamas'a İsrail'i tanıması için telkinde bulunuluyorsa, İsrail'e de BM kararlarını tanıması telkini yapılmalıdır. Aksi takdirde sorunun çözümünden değil, ancak İsrail'in tatmin edilmesinden bahsedilebilir.

Nitekim İsrail de zaten, seçimle gelen bu partinin bir gün mutlaka gerçekleşecek Türkiye ziyaretinden çözüm değil, Hamas tarafından tanınmak gibi bir avantaj elde etmeye şartlanmıştır. Türkiye'yi hedef alan baskıların direkt değil dolaylı olması bununla ilgilidir.

Ayrıca, bugüne kadar hep, "Amerika söyleyeceğini doğrudan söyler, Avrupa gibi diplomasi yapmaz" lafını duyardık. Şimdi de öyle olmalı. Washington yönetimi rahatsızsa bunu ilan etmeli.

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi