|
T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
| Y A Z A R L A R | 22 ŞUBAT 2006 ÇARŞAMBA | ||
|
|
Araplar Güney, Türkler Kuzey ve Doğu Avrupa'da Hristiyan dünya karşısında Müslüman dünyanın en güçlü, en etkili temsilcisi olmuşlardır. Avrupa'yı üç koldan kuşatan Müslümanların inşa ettikleri "İslam Medeniyet Kuşağı", bugünkü Avrupa Rönesansı'nı hazırlamakla kalmamış, AB'nin de siyasal ve kültürel temellerini oluşturmuştur. İslam coğrafyası içinde yüzlerce kültür, dil, ırk ve topluluk yüzyıllarca birlikte yaşamıştır. İslam dünyasının kısa zamanda, Kurtuba, Kazan ve Edirne üçgeninde büyük bir güce ulaşmasının kaynağında, dünyayı iki medeniyete çok gören Müslümanların, ekonomik, siyasal ve kültürel alanda, bir misyonu yerine getirmek için, oluşturdukları kurum ve kuruluşlar vardır. Hangi alanda faaliyet gösterirse göstersin, misyonu adaletten ayrılmamak olan her kuruluş, uzun ömürlü olma yanında toplumun bütün kesimlerinin ekonomik ve kültürel hayatına da büyük bir canlılık kazandırmıştır. Hafta sonunda MÜSİAD Sakarya Şubesi'nin düzenlediği panelde "Avrupa Birliğine Giden Yolda Kurum ve Kuruluşların Misyon Arayışları"nı tartıştık. Başkan Mehmet Aracı'nın yönettiği panele, benimle birlikte işletmelerin kurumsallaşması yolunda başarılı çalışmalar yapan Dr. Nihat Alayoğlu konuşmacı olarak katıldı. Prof. Dr. Gültekin Yıldız, Necati Atalay, Salim Çam ve diğer katılımcıların katkı ve sorularıyla, kuruluşların misyon arayışında kurumsallaşmanın önemi bütün boyutlarıyla ortaya konuldu. Avrupa Yirmibirinci yüzyılda tek başına bir Müslüman ya da Hristiyan "Medeniyet Kuşağı" olmaktan daha çok her ikisinin de birlikte varlığını koruduğu "Kitaplı Medeniyetler Kuşağı" olacaktır. Avrupa Birliği ülkeleri Müslümanlar ile Hristiyanların cephelerde savaştığı değil, pazarlarda yarıştığı barış coğrafyası olmalıdır. Artık dünyada barışın güvencesi, cephelerde savaşan ordulardan daha çok pazarlarda aranılan ürünler üretmek için yarışan kuruluşlardır. Avrupa Birliği'ne üye olan ülkelerin oluşturduğu şemsiye yapı içinde bütün kuruluşların başarısı, dünyadaki yeni gelişmeler ışığında kurumsallaşmalarına bağlıdır. Kurumsallaşma olmadan hiçbir kurum ve kuruluş gelişemediği gibi, varoluş sebebi olan misyonunu da yerine getirmekte büyük güçlük çeker. Avrupa'da devletlerin uymak zorunda oldukları "Kopenhag kriterleri" gibi, işletmelerin de yerine getirmesi gereken "Kurumsallaşma kuralları" vardır. Devletler kurumsallaşmadan kuruluşlar, kuruluşlar kurumsallaşmadan devletler kurumsallaşamazlar. Kurumsallaşma hem tabandan tavana, hem tavandan tabana doğru, çift yönlü uzun ve zor bir süreçtir. Bütün yumurtaları tek sepete koyan, geçmişteki başarılarını gelecekteki başarısının güvencesi olarak gören, eğitime yatırım yapmayan, kendisini sürekli yenilemeyen ve misyonundaki derinliği yitiren, hiçbir kurum ve kuruluş, Avrupa pazarlarında aranılan ürün ve hizmet üretemez. Müşteriler satın aldıkları ürünlerin ülkesinden önce kalitesine bakarlar. Misyonun olmadığı yerde kurumsallaşma, kurumsallaşmanın olmadığı yerde de kalite olmaz. Kaliteli üretim sermaye değil, misyon işidir. Misyonsuz kuruluş meyvasız ağaca benzer.
|
![]()
| ||||||||||||||
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
| Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |