T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 5 TEMMUZ 2006 ÇARŞAMBA
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Yurt Haberler
  Son Dakika
 
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  İnsan Kaynakları
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Fehmi KORU

Gücümüzü bilelim

Türk dış politikasının son yıllarda çok yönlü ve etkin bir karakter kazandığını görüyoruz. Bunun bir sebebi, Türkiye'nin içinde yer aldığı coğrafyanın böyle bir silkinmeyi gerektirecek dinamik değişimlere sahne olmasıdır; gelişmeleri izlemekle yetindiğimizde kaybedecek çok şeyimiz var, bu sebeple hareketliyiz. Ak Parti'nin kuruluş beyannamesinden beri savunduğu da Türkiye'yi bölgesinde lider ülke haline getirecek bir hareketlilikti; hükümet olunca o yolda adımlar atıyor. Bunun yararını da görüyoruz: Türk ekonomisine duyulan güven bile uluslararası câmiada gördüğü saygınlıkla yakından irtibatlı.

Dış politika böyle bir şeydir; ince ayarlarla dozunda götürülürse hem ülke hem de o politikayı uygulayan iktidar için hayat öpücüğü yerine geçer. Nerede "Evet" nerede "Hayır" diyeceğini bilen, uluslararası câmianın dengeleri içerisinde ulusal çıkarını da koruyabilen, düşmanlıkları dostluğa çevirip etrafını ittifaklarla örebilen, gücünün sınırlarını iyi hesap edebilen bir ülke, bugünün dünyasında 'saygın' bir yere sahip olabilir.

Avrupa Birliği (AB) ile üyelik müzakereleri yürüten, kendisine çok güçlü bir "Hayır" çektiği halde ABD'nin 'müttefik' listesinin başlarına yazma zorunluluğu hissettiği Türkiye, bugün öyle bir konumda. Doğruya doğru diyebilen, yanlışa eyvallah demeyen cesur bir dış politik çizgi izleyebildiği için...

Yukarıdaki tahlilde anahtar ifade 'gücünün sınırlarını iyi hesap edebilen' cümleciğidir. Türkiye son zamanlara kadar dış politikada 'gücünün gerisinde' bir görüntü verdi, potansiyelini zorlayıcı çabalara girmedi; bugünkü politik çizgisinin yadırganmasının en önemli sebebi budur. Kalıplarını kıramayan, güvensiz, içine kapalı her ülke gibi, önüne çıkan fırsatları değerlendiremedi Türkiye. AB ile ilişkilerimizin uzun tarihi bu değerlendirmenin en bilinen kanıtıdır.

Acaba bugün de 'gücünün ilerisinde' bir çizgi mi izleniyor dış politikada? Özellikle klasik şablonlar etkisindeki muhalif çevrelerin böyle düşündüğünü biliyoruz. Hâlâ "Dört yanımız düşmanla çevrili" sloganına ciddiyetle sarılan, "Arapların işlerine karışmak hatalı" diyebilen, "Batı bizi bölmeye hazır bekliyor" iddiasının üzerinde etkili olduğu çevreler var ülkemizde. Bunlar, hükümetin, AB konusuna yaklaşımını da, Afganistan'da görev üstlenmesini de, Ortadoğu'da etkinlik kazanma çabasını da, Filistin ve İran'da devreye girmesini de tedirginlikle karşılıyorlar.

Oysa, Türkiye'nin gücünün sınırları, şimdiye kadar yansıttığından da fazladır. Türkiye daha geniş ittifakların oluşmasında kurucu roller üstlenebileceği gibi, uluslararası ihtilâflarda da daha kapsamlı görevlere tâlip olabilir. 'Dürüst arabulucu' (honest broker) kavramının üzerine en fazla yakıştığı ülkelerden biridir Türkiye.

Bu böyle, ama son zamanlarda İran ve Filistin gibi dikenli iki ihtilâfta Türkiye'nin bir tür arabulucu gibi davranması benim için de bir tedirginlik kaynağı. Dün, burada, Filistin ile ilgili kaygımı kayda geçirdim. Tedirginliğimin temelinde, üstlendiği rolün 'gücünün ilerisinde' olması yatmıyor; tam tersine, her iki ihtilâfta da Türkiye'ye biçilen rol ve o rolle ilgili dış ağızların verdiği izlenim gücüyle tam mütenasip değil. Böyle olduğu içindir ki, sözgelimi Filistin'de son günlerde yaşanan trajedide, çabalar devam ederken ABD Başkanı Bush aranıldı ve 'şikâyetçi' konumuna düşüldü.

Gücüyle mütenasip olmayan rol, potansiyeli boşa çıkartma tehlikesini içinde barındırır.

İran, Irak ve Filistin gibi uluslararası câmianın yakından ilgilendiği ihtilâflarda, sorunları yanlış teşhis ettiği için ihtilâfın büyümesine yol açmış ülkelerden farklı olarak, Türkiye, daha belirleyici bir rol üstlenebilir. Bunun için de, tarafların en azından Türkiye'nin misyonunu ve varacağı sonucu kabul etmesi gerekir. Başka ülkeler adına üstlenilecek görevler güç kaybı bile getirebilir.

"Kontrolsüz güç, güç değildir" denir ya, hiçbir güç sınırsız olmadığı için, yanlış kullanılan güç de eksilir...

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi