|

Ölümden döndüğüm anlar yaşadım

Bir dönem savaş muhabirliği yapan Samet Doğan, “Ölümden döndüğüm anlar yaşadım. Ama hiçbir zaman öleceğimi düşünmedim” diyor. Doğan, “Pek çok savaşın ortasında kaldıktan sonra artık birçok şeyi olağan karşıladım. Yirmili yaşlarımda pek korku nedir bilmiyordum ama şu an öyle değil. Şu anki aklım olsa yine giderdim ama bu kadar fazla tehlikenin içine girmezdim” ifadelerini kullanıyor.

Dilber Dural
04:00 - 19/05/2024 Pazar
Güncelleme: 23:41 - 17/05/2024 Cuma
Yeni Şafak
Samet Doğan.
Samet Doğan.

Yozgat’ın Sorgun ilçesinde 1988 yılında dünyaya gelen Samet Doğan, liseyi bitirdikten sonra Şam’da Arapça eğitimi almış. 2010’da gazetecilik yapmaya başlayan Doğan, henüz yirmili yaşlarında Suriye ve Yemen başta olmak üzere, Orta Doğu ve Afrika’da birçok ülkede bir dönem savaş muhabiri olarak çalışmış. Edebiyata küçük yaştan itibaren ilgi duyan Doğan, gazetecilik mesleğinin yanı sıra edebi metinler de kaleme almış. Suriye Savaşı’nda tanıklık ettiği insanları ve olayları romanlaştırdığı “Cuma Günü Uçmayan Kuş” ve Congolos romanlarının ardından geçtiğimiz günlerde Ketebe Yayınları etiketiyle okurla buluşan “Beni Yemen’de İtalyana Benzetirler” isimli yeni kitabıyla dünyanın hatırlamadığı bir ülkede, iyileşmek için savaşta gördüklerini unutmaya çalışan, ama nereye giderse gitsin beladan uzak duramayan bir “aylak adam”ın maceralarını anlatıyor. Doğan, sadece birer istatistikten ibaret olan insanların kederli ve bir o kadar komik hikâyelerini de tarihe not düşüyor. Savaşı takip eden diğer muhabirlerin aksine, bu kez savaş muhabirin peşini bırakmıyor kitabında. Yazar, Yemenli ve Suudi Arabistanlı iki gencin evlenmek istemesi üzerine patlak veren uluslararası krizin ortasında buluyor kendini. Âşık gençler evlenebilsin diye binlerce peçeli kadın sokaklara döküldüğündeyse canlı bombayla tanışıyor. Çareyi, Amerikalılara küsüp ülkesine dönen Macit’in bakkalına sığınmakta bulan yazar, İtalyana benzetilmenin bedelini film tadında anlatırken kahkaha ve gözyaşı arasındaki sınırlar ortadan kalkıyor. Doğan ile genç yaşta kendini savaşların ortasında bulduğu meslek hayatını ve yeni kitabını konuştuk.

Şam hayalini kurduğum yerdi

Yozgat’ın Sorgun ilçesinde dünyaya gelen Samet Doğan, üç kardeşin en büyüğü. Liseyi Yozgat’ta okuyan Doğan, ortaokul yıllarından beri Orta Doğu’ya özel bir ilgilsi olduğunu söylüyor. Lise öğreniminin ardından dayısının önerisiyle Şam’a Arapça eğitimi almak için giden Doğan, “Orta Doğu’ya hep ilgim vardı fakat oraya gitmek gibi bir düşüncem yoktu. Lise son sınıftayken bir dayım Medine Üniversitesi’nde okuyordu. Bir yaz tatilinde Yozgat’a geldiğinde ‘Medine’de Şam’da okuyan öğrencilerle tanıştım. Çok güzel insanlar. Orada eğitim alıyorlar. Sen de düşünmez misin? Onlarla bağlantım var’ dedi. Tabii ki o an bana cennetin kapıları açılmış gibi oldu. Dış dünyayı görmek istiyordum ve hayalini kurduğum ülkeydi Şam. Ailemin yarısı Avrupa’da işçi olarak çalışıyordu, gurbetçiydi. Babam da Fransa’da çalışıyordu o zamanlar. Biz de kardeşlerimle birlikte annemle Yozgat’taydık. Önümde iki seçenek vardı. Ya Avrupa’ya gidip bizimkiler gibi dönerci olacaktım ya da Orta Doğu’ya gidip okuyacaktım. Ben de Orta Doğu’ya gidip okumayı tercih ettim ve birden kendimi Şam’da buldum” sözleriyle o yılları anlatıyor.

Şam’a gittikten sonra kafasındaki Arap algısı tamamen değişmiş. “Benim Arap algım Yeşilçam filmlerine dayanıyordu” diyen Doğan, “Zencileri hep Arap sanıyordum. Çünkü Yeşilçam öyle yansıtıyordu. Yeşilçam’ı izlediğimizde karakterleri siyaha boyayıp bunlar Arap diyorlardı filmlerde. Tabii Şam’a gittim. Çöl, deve bekliyorum ben de. Ama başka bir dünya vardı, bambaşka bir evren açıldı bana orada. Yaşamak istediğim iki yer vardı. Biri İstanbul biri Şam. Hâlâ aynı düşüncedeyim. Çünkü bu bölgeler insanoğlu var oldu var olalı yaşamın sürüldüğü yerler. O yüzden her türlü kültürü, tarihi, estetik her şeyi Şam’da görebiliyorsunuz” diyor.

Doğan, 2010 yılına kadar Şam’da okumuş. Okuduğu yıllarda fark etmese de Şam bütün Arap coğrafyasında özellikle Filistinli direniş gruplarının merkeziymiş. “Şam’da yaşadığım ilk yıllarda bunun farkında değildim” diyen Doğan, “Filistinli direniş gruplarının ofislerinin olduğunu öğrendim. Türk gazeteciler de Şam’a gelip onlarla görüşüyorlardı. Mesela Halit Meşal, Ramazan Şallah gibi isimlerle görüşebilmek için Şam’a gelmek durumundaydılar. Dolayısıyla Arapça bildiğim için Şam’da bir süre sonra adres haline geldim. Şam’a gelen Türk gazetecilere siyasi liderlerle görüştükleri sırada tercümanlık yapmaya başladım. Oraya gelmek isteyen ya da orada biriyle görüşmek isteyen beni arıyordu. Ben kontak kuruyordum ve gidiyordum. Bir süre sonra ise artık gazeteciler ‘Biz gelmeyelim, sen git şu soruyu sor’ demeye başladı. Daha sonra ise artık Türkiye’deki gazeteler, dergiler benden doğrudan haber istemeye başladı. Hatta bir tane fotoğraf makinası gönderdiler bana o zamanlar. Mesela 2006 İsrail-Lübnan Savaşı döneminde sürekli benden haberler istediler” sözleriyle henüz yirmili yaşlarında aklında hiç gazeteci olmak yokken hayatın onu yönlendirdiği bir ortamda “Mecbur kaldım aslında. Pişman değilim, sevdiğim bir meslek” dediği gazeteciliğin ilk adımlarını atmış.

Doğan, freelance olarak yaptığı gazeteciliğin kendisine “Arapça’dan Türkçe’ye tercüme etmeyi, Türkçeyi düzgün kullanmayı ve iyi yazı yazabilmeyi” öğrettiğini söylüyor. Doğan, “Bu yüzden ben zaten Türkiye’ye döndükten sonra gazeteci olmaya hazır biriydim ve zaten döner dönmez başıma ilk gelen şeyde Mavi Marmara olayı oldu” ifadelerini kullanıyor ve şu sözlerle anlatıyor: “Mavi Marmara’da ben aslında Arapça bildiğim için gemiye bindim. Gemiye bindiğimde 22 yaşındaydım. Şam’dan yeni dönmüştüm ve ben döndükten sonra Suriye’de iç savaş başlamıştı. Daha bir yıl bile olmamıştı döneli yani. Kendimi bütün dünyanın gündemini sarsan bir olayın için de buldum ve orada benim maceram başlamış oldu.”

“Arap Baharı başladıktan sonra Türkiye’de ciddi anlamda Arapça bilen muhabir eksikliği hissedildi” diyen Doğan, Anadolu Ajansı’nın Arapça bilen muhabir pozisyonundaki iş ilanını öğrenince hemen başvurmuş. Olumlu geri dönüş alan Doğan, Anadolu Ajansı’nın ilk iş teklifinin “Suriye’ye gidebilir misin?” sorusu olduğunu söylüyor. Doğan, gitmeyi kabul etmiş ve 2011 yılında profesyonel anlamda savaş muhabiri olarak sahalarda görev yapmaya devam etmiş. “Suriye’de belki bir askerin dahi ömrü hayatında bütün kariyerinde göremeyeceği kadar savaş ve vahşete tanıklık ettim” ifadelerini kullanan Doğan, “Neredeyse görmediğim şey kalmadı. Mesela Halep’te yoğun çatışmaların sürdüğü bir dönemde bize bir haber geldi. Dediler ki Halep’in güneyinde bir kasabada yoğun çatışmalar oluyor. Biz de gidip fotoğraflar çekmek istedik. Ben hayatımda böyle bir sahne görmedim. Ölen insanların cesetlerini kamyonlarla taşıyorlardı. Bir gecede yaklaşık binden fazla insan ölmüştü o çatışmada ve ben ceset tarlasında kusarak yürüdüm. Her yerden koku geliyor, her yer parçalanmış, yıkılmış, tarumar olmuştu. Sanki bir tufan, afet gelmiş ve kasabayı yıkmış ve insanlar orada öyle ölmüş gibiydi” sözleriyle yaşadıklarını anlatıyor ve bir başka anısını da şöyle anlatıyor: “Bir sivil vurulmuştu. Uzunca bir yerden bir yere sürünmüş, ben de nereye gidiyor bu kan izi diye takip ettim ve bir kapının dibinde ölmüş vaziyette buldum. 200 metre boyunca sürüklenmiş ve yaşamaya çalışmıştı. Kan kaybından ölmemek için bacağını bulduğu tellerle sıkmaya çalışmıştı. Suriye’de bir dönem çok fazla varil bombası atılıyordu. Beni dehşete düşüren şeylerden bir tanesi helikopterden varil bombasının yukarıdan aşağıya düşerken ki sesiydi. Çünkü güdümü olmayan bir bomba ve nereye düşeceği belli değildi.”

Yirmili yaşlarımda korku nedir bilmiyordum

“Ölüm korkusu çok fazla yaşadım” ifadelerini kullanan Doğan, “Sadece Şam’da değil. Yemen’de Irak’ta da, Libya’da da oldu. Ama Suriye’de neredeyse kulağıma deyip duvara saplanan keskin nişancı mermisi atışı oldu bana karşı. Hemen yan binamıza uçak bombasının düşmesi ama bir duvarla o anı kurtarmamız gibi birçok ölümden döndüğümüz anlar yaşadık. Ama hiçbir zaman öleceğimi düşünmedim. Hep böyle ucundan gelip dönüyordum” diyor. Pek çok savaşın ortasında kaldıktan sonra artık birçok şeyi olağan karşıladığını ifade eden Doğan, “İsmet Özel’in şiirinde söylediği gibi: Her şeyi gördüm. İçim rahat” diyor. “Yirmili yaşlarımda pek korku nedir bilmiyordum ama şu an öyle değil. Şu anki aklım olsa yine giderdim ama bu kadar fazla tehlikenin içine girmezdim” şeklinde konuşuyor.

Romanları bir başkaldırı olarak yazıyorum

Bir dönem savaş muhabirliği yapan Samet Doğan, geçtiğimiz günlerde Ketebe Yayınları etiketiyle okurla buluşan “Beni Yemen’de İtalyana Benzetirler” isimli yeni kitabıyla dünyanın hatırlamadığı bir ülkede, iyileşmek için savaşta gördüklerini unutmaya çalışan, ama nereye giderse gitsin beladan uzak duramayan bir “aylak adam”ın maceralarını anlatıyor. Doğan, sadece birer istatistikten ibaret olan insanların kederli ve bir o kadar komik hikâyelerini tarihe not düşüyor kitabıyla. “Ben aslında hikâye anlatımını rakamlar ve sayılardan daha ulvi bir şey olduğunu düşünüyorum” diyen Doğan, “Çünkü Orta Doğu’da şu an en yakınımızda Filistin meselesi var. Dünya devletleri bize ölümlerin rakamlarla sayılması gereken basit bir şey olduğunu öğretmeye çalışıyor. Ben bu romanları buna karşı yazıyorum. Çünkü yazdıklarımda insan hikâyeleri var. İnsan dediğimiz şey rakamlarla anlatılacak varlıklar değil. Bizim coğrafyamızda maalesef bize bunu yapıyorlar. Bu romanlar buna karşı bir başkaldırı. ‘Hayır burada bu zulmettiğiniz insanların her birinin hikâyeleri, anıları o sokaklarda yaşanmışlıkları var. O sokakları yıksanız da anlatmaya devam edeceğiz’ diyorum. Benim edebiyatla gazeteciliği bağdaştırdığım yer tam burası. Siz ne yaparsanız yapın o insanların hikâyesi yaşamaya devam edecek. Kendi coğrafyamızın hikâyesini kendimiz anlatmalıyız” diyor.

“Beni Yemen’de İtalyana Benzetirler” isimli yeni kitabında da bunu anlatmak istediğini söylüyor ve ekliyor: “Bugünlerde Gazze meselesi üzerinden Yemen bir tavır takınıyor. Fakat bizim Yemen’e dair hiçbir fikrimiz yok. Bir fikrimizin olmasını istiyorum. Nasıl ki bize bir batı ülkesinde her şey çok yakın bir şekilde gösteriliyorsa, ben de naçizane küçük bir parçada olsa bizim dedelerimizin yüzyıllar önce yaşadığı yerleri anlatmak istedim. Yemen kültürüyle karşılaştığımda bizim kültürümüzle o kadar yakın olduğunu gördüm ki, bu coğrafyaların bizim birer parçamız olduğunu. Aslında bunlar biraz da yakın tarihin şahitliği. Bunların da kayıtlarda kalmasını istiyorum. Yemende yaşanan dehşet verici sahneleri okudunuz. Bundan hemen altı saat sonra İstanbul havalimanındaydım mesela. Uçağa biniyorsun ve bütün bu dünya kapanıyor ve yeni bir dünya açılıyor. İnsanlar gülüyor, korku yok, savaş yok, patlama yok. Her şey normal. Orada işte gerçeklik algısı yitiyor.”

Kaynaklarımdan aldığım haberleri insanlara artık sosyal medyadan ulaştırıyorum

Genç gazeteci Doğan’ın X uygulamasında da 93 bin takipçisi var. Orta Doğu ile ilgili paylaşımlar yapan Doğan, “O coğrafyada yaşayan arkadaşlarımla görüşerek daha sağlıklı bilgi alabildiğim bir sürece giriyorum. İnsanlar X uygulamasında birçok bilgiyi yanlış paylaşıyor. Ben artık hangi örgütün neler yapabileceğini az çok artık kafamda çözebilmiş durumdayım. Kendi kaynaklarımdan aldığım haberleri insanlara ulaştırmaya çalışıyorum” diyor.



#Aktüel
#Hayat
#Muhabir
#Gazeteci
15 gün önce