YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan

  Arşivden Arama

 

 

Devler evlenince ne olur?

 
Birleşmelerin sıkça konuşulduğu Sabancı Topluluğu ile Koç Topluluğuna dahil 150'den fazla şirketin geçen yılki ciroları 25 milyar doları bulmuyor.

 

Sabancı Topluluğu birden bire başta Koç Topluluğu olmak üzere ülkenin önde gelen şirket gruplarına "işmar edince", şirket evlilikleri Türkiye'de yeniden konuşulmaya başlandı. Aslında geç bile kaldılar. İki büyük topluluğa dahil 150'den fazla şirketin geçen yılki ciroları 25 milyar doları bulmuyor. Oysa sadece Fortune dergisinin "Global 500" listesine giren en son şirketin cirosu 9 milyar dolar. General Motors'un cirosu 161 milyar $.

Eskiden büyük balığın küçük balığı yuttuğu söylenirdi. Şimdi kural şu: Hızlı balık yavaş balığı yutuyor. America Online (aol), kendinden beş misli büyük Time Warner'ı (183 milyar $ bastırarak!) yutuverdi. Ülkelerarası birleşmeler şimdi yerlerini kıtalararası birleşmelere bırakıyor. Bu durumda aynı ülke şirketlerinin güçbirliği etmesi kadar doğal ve kaçınılmaz ne var?

Tek sorun şu: Birleşme(ler)den sonra ortaya çıkacak şirket(ler), küresel pazarda gerçekten daha rekabetçi olabilecek(ler) mi? Yoksa, bütün mesele iç rekabete karşı tedbir almak mıdır? Eğer öyleyse, KOBİlere söyleyecek bir çift sözümüz var. Ama daha önce, küresel birleşme trendlerinden birkaç örnek verelim.

İlk sırayı finans devlerinin evliliği alıyor. Citicorp ile Travelers arasında gerçekleşen evlilik, piyasa değeri Meksika borsasındaki bütün şirketlerin piyasa değerine (155 milyar dolar), aktifleriyse tüm Arjantin şirketlerinin aktiflerine (700 milyar dolar) denk devasa bir küresel finans kurumu ortaya çıkardı. Bu hilkat garibesi, Means ile Berle'ün 1932'deki kehanetini haklı çıkaracağa benziyor. Modern Şirket ve Özel Mülkiyet başlıklı eserin bu iki yazarına göre, gelecekte (tahminlerine göre 360 yıl içinde) Roma İmparatorluğu kadar güçlü bir şirket bütün dünyaya egemen olacaktı. Nitekim, Koç Holding yönetim kurulu başkanı Rahmi Koç da geçen yıl Eskişehir'de yaptığı konuşmada "Dünyayı 30 şirket yönetecek!" diyordu.

Citicorp ile Travelers arasındaki evlilikten bir hafta sonra BankAmerica ile NationsBank arasındaki 130 milyar dolarlık evliliğin haberini aldık. Aynı gün, BankOne ile First Chicago 70 milyar dolarlık evliliklerini ilan ettiler. Birinci evlilikten doğan ucube 570 milyar dolarlık, ikincisi ise 280 milyar dolarlık bir aktif toplamına yön verecek. Böylece son 20 yılda finans alanındaki ezici Japon üstünlüğü Amerikalılar tarafından ilk kez geçilmiş olacaktır. Böyle bir ortamda, iki büyük Alman bankasının da birleşme kararı almaları kadar doğal ne olabilir?

Birleşmeler için iki temel gerekçe gösteriliyor: Finans sektöründeki aşırı kapasite ve küresel rekabetin kızışması. Dolayısıyla, evliliklerin bir yanda maliyet indirimlerine, diğer yandan yeni rakiplerin ele geçirdikleri pazarları geri almaya yaraması bekleniyor. Bir uzman, küresel satranç oyunundaki ilk adımdır bu, diyor. "Düşünülemeyeceği düşünmenin klasik örneği. Amerikan pazarında bugüne kadar en fazla 10-20 milyar dolarlık birleşmeler oluyordu. Bu rakamlar şimdi beşe, ona katlandı. Küresel bir oyuncu olmak için, boyutların büyüklüğü önemlidir. Şimdi asıl mesele, ABD ve dışındaki rakiplerin hangi adımları atacaklarıdır."

YAHUDİLER NEDEN CHRYSLER'E BİNMEYECEK?

Küresel kapitalizm, merkezî planlama yolunda! Zayıf şirketleri bünyesine katıp güçlenen veya bağlantılı sektörlerdeki bazı şirketleri satınalan büyük şirketlere aşinaydık. Birkaç yıldır, kızışan rekabete dayanabilmek için, rakip blokların en büyük şirketleri birleşiyor. Mercedes'i imal eden Daimler-Benz ile İstanbul sokaklarını yarım asırdır arşınlayan sevimli dolmuşumuz Plymouth'un imalatçısı Chrysler arasındaki evlilik bardağı taşıran damla oldu. Kapitalist sistem önümüzdeki çeyrek yüzyılda Sovyet tipi planlı bir ekonomiye dönüşürse şaşırmayın.

Birleşmenin başlıca gerekçesi, otomotiv sektöründeki aşırı kapasite. Dolayısıyla, maliyetleri düşürme ihtiyacı. Sadece Avrupa'da 7 milyon adetin üzerinde kullanılmayan kapasite var. Bu iki şirketin avantajı, hem ürün hem de pazar bazında birbirlerine pek rakip olmamaları. Dolayısıyla, her biri bulunduğu yerde küçük bir maliyet ilavesiyle diğerinin mallarını üretebilir ve muazzam kâr avantajı elde edilir. Birleşmeden önce Daimler'in satış geliri 72 milyar $, Chrysler'inkiyse 61 milyar dolardı. Sermaye kârlılığında Amerikan şirketi açık farkla önde gidiyordu: Yatırılan sermayeye göre getiri oranı Daimler'de yüzde 3.6 iken, Chrysler'de yüzde 20'ye yaklaşıyordu.

Bu arada Amerikalı Yahudilerin bu evlilikten son derece rahatsız olduklarını görüyoruz. Mesela, "asla Alman malları satın almayan" Wall Street Journal yazarı Cynthia Ozick, sözkonusu birleşmeden sonra Chrysler arabalara "dokunmayacağını" söylüyor. Bunun akıldışı ve özellikle gayrıahlâkî olduğunu bildiğini söylüyor. Fakat hayatına yön veren bir takım ilkelerin olması gerekiyormuş. Hitler'in bindiği siyah arabanın imalatçısıyla, İkinci Dünya Savaşı'nda Amerikan tanklarını imal eden şirketin birleşmesini havsalası almıyor. Elli yıldır Yahudilerin büyük çoğunluğu Mercedes ve Volkswagen'e (Hitler'in "halk arabası") binmiyor, Bayer aspirin almıyor, Braun traş makinesi kullanmıyor ve Wagner'i dinlemiyor. Bir kısmı aynı boykotu Japonlara da uyguluyor.

Otuzbeş yaşındaki Matthew Lindenbaum, artık Chrysler satın almayacağını söylüyor ve bu kararını "Holokost'u hatırlama sürecine" katkıda bulunan bir ritüel sayıyor. "Elli yıl içinde, Holokost'tan kurtulanlardan hiçbiri yaşıyor olmayacak. Alman ürünü almadığım zaman, çocuğum sebebini soracak, ben de anlatacağım." Genç tıb öğrencisi Rebecca Amaru ise bunun çılgınca bir önyargı olduğunu söylüyor ve ekliyor: "Ne olursa olsun, artık Chrysler almayacağım."

KOBİ'LER İÇİN KISSADAN HİSSE

Hem küresel, hem ulusal pazarın devleri evlilik yolları araştırırken, KOBİlerin hiçbir şey olmuyormuş gibi ağır aksak yollarına devam etmeleri mümkün müdür? Bana öyle geliyor ki, küçük işletmelerin birçoğunu bakkalların akıbeti bekliyor.

Tekstil sektörünü ele alalım. Bu sektörde, birçoğu sadece ihracat için imalat yapan çok sayıda küçük şirket var. Bunların yıllık ciroları 10-20 milyon dolar arasında değişiyor. Son üç ayda, temel dövizlerdeki ($ ve DM) artış yüzde 10'u bulmazken, temel tekstil hammaddesi olan pamuğun iç piyasadaki fiyatı neredeyse ikiye katlandı. Dünya borsalarında pamuğun fiyatında bunun çok altında artış olurken, içeride fiyatların roket hızıyla yükselmesini nasıl açıklayacağız? Kamu ve özel sektör tekellerinin gücüyle, pek tabii. Oysa İstanbul ve Anadolu'da yüzlerce ihracatçı küçük tekstil işletmesi var. Bunları tekellere ve devlete karşı koruyacak tek güç, yine kendileridir. Hiç değilse hammadde temini gibi temel hususlarda işbirliklerine gidemezlerse, ayakta kalamazlar. Uzun vadeli yaşama yetenekleriyse kesinlikle ölçeği büyütmelerine bağlıdır. Bu nasıl olabilir? Şimdilik şu kadarını söyleyeyim: Arzu varsa, yol bulunur!


26 Mart 2000


Kağıda basmak için tıklayın.

Mustafa Özel

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...