Türkiye'nin birikimi... | ||
|
Oyunculuk geçmişi çok daha eskiye dayanmasına rağmen Salkım Hanımın Taneleri'yle geçen yıl Altın Portakal'a uzanan ve sinemanın aranılan yüzü olan Uğur Polat, Serdar Akar'ın "Dar Alanda Kısa Paslaşmalar"ıyla yine kamera karşında... Polat ile son filmini ve sinemayı konuştuk.
Bu yıl Derviş Zaim'den sonra şimdi de Serdar Akar'ın setinde görüyoruz sizi. Nasıl gidiyor? İyi gidiyor. Türk sinemasının yeni soluğu iki yönetmenle çalışmak çok güzel. Benim işim çok da ağır değil bu filmde. Asıl ağır roller var, onlar top oynayacaklar. Ben bu amatör takımı satın alıp profesyonel yapan, o dönüşümü sağlayan adamı, sermaye sahibini oynuyorum. Dar Alanda Paslaşmalar hangi dönemi anlatıyor? 12 Eylül sonrasını. 1982-1983.. Turgut Özal'la başlayan o değişimi anlatıyor. Popüler anlamda hiçbir futbol olayına göndermemiz yok. O dönemde Özal'la birlikte bütün amatör futbol kulüplerine profesyonel olma şansı doğdu, sanki matah birşeymiş gibi. Fakat hiçbiri yaşam şansı bulamadı. Zaten kahramanımız olan takım da Esnafspor. Film tamamen futbol üzerine mi kurulu? Futbol öne çıkıyor gibi görünüyor ama çok başka bir yere işaret ediyor film. Bursa'nın seçilmesinin nedeni de o aslında. Bir anlamda şehrin dokusu değişiyor. Dokuyla birlikte insanlar da değişiyorlar. Gerçekten 12 Eylül çok büyük bir darbe vurdu ülkeye. Bugün vardığımız nokta çok kötü, çok karamsar.. Bu anlamda sinemamızda çok fazla üzerine düşülmeyen bir konu değil mi? Hemen hemen öyle... İlk kez bu film değinecek buna. Size gelen projeleri değerlendirirken neleri gözönünde bulunduruyorsunuz? Senaryo tabii çok etkileyici. Hem Derviş'in senaryosu... Özellikle bu senaryo bugüne kadar oynadığım en iyi senaryo. Okuduğum, içinde çalıştığım en iyi senaryo. Canlandırdığınız karakterler içinde size en sıcak gelen hangisiydi? Biraz Levon daha rahat, daha yakın geldi. Şimdi bu filmde canlandırdığım Cem de öyle. Derviş Zaim'in filminde Şeref adında mafya ilişkileri içinde koruma görevi yapan bir adamı oynadım. Cem karakteri için hiçbir gözlem yapmadım, Serdar'la yaptığımız sohbetlerde belirleniyor zaten, bir çizgiye oturuyor. Bir de çok yabancı değil bana, o kuşaktanım ben zaten. Yeşilçam'ın dram anlayışı ile şimdiki yönetmenlerin benimsediği anlatım tarzı arasında hangisine kendinizi daha yakın hissediyorsunuz? Tabii ki bu.. Onlar ise karton karakterlerdi ve kahramanlar gerçek kahramandı. Buradaki karakterler artık o karton karakterlerden ayrılıp, yaşayan, halkı ilgilendiren karakterler olmaya başladı. Senaryolar da öyle olduğu için, bence daha iyi oldu. Bazı şeylerle daha çok derdi var bu sinemanın. Kemal Sunal'ın da bir derdi var mıydı? Kemal Sunal'ın karakterleri farklıydı biraz. Yeşilçam melodramının dışında birşeydi. O da yeni bir soluk getirmişti. Ben de o kuşakla büyüdüm. Şimdi yeni bir kuşak geldi, onlar daha farklı bir pencere açtılar. Bence iyi ki de açtılar.
RÖPORTAJ: Gülcan TEZCAN
|
|
Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim |
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV |
|