YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan
Spor'dan

  Arşivden Arama

 

 

Sağduyu daveti

Türkiye'nin Mart ayından bu yana, sanki başka bir işi yokmuş gibi, lüzumunu ve tadını kaçıran Mesut Yılmaz krizleri ile vakit geçirmesinden en çok şikâyet eden kişi biz olduk. Eski defterleri karıştırarak, Çiller ve Yılmaz üzerinden yapılan kayıkçı kavgalarının bu ülkeye çok zaman kaybettirdiğini, bu tür kavgaların sivil siyasetin canına okuduğunu, buradan elde edilecek kârın, uğranılan zarara nisbetle solda sıfır bile olamayacağını yazdık durduk.

Çünkü Türk siyasetinin canına okuyan bir tavırdır bu!.. Ve bu ülke 1960, 71, 80 darbelerine, hep böylesi kördöğüşlerle varıp dayandı. Siyasi rakipler birbirini tasfiye ve tedip yolunu seçince, toplum nezdinde güvenilirlikleri büsbütün kayboluyor, her biri alabildiğine güçsüzleşiyor; tek başına ayakta kalma gücü kalmadığı bir anda da; siyasî rakiplerin her biri ya sermaye güçlerine, ya orduya, ya da emperyal dış güçlere istinad etmek zorunda kalıyordu.

Oynarken oyuna düşmek

Bu acı tecrübeyi hiç yaşamamışız gibi; siyasî partileri, liderleri, uygulamaya konulan programları ne hale çevirdiğimiz işte gözlerimizin önünde. Koca 28 Şubat yıllarını Türkiye, "Tansu Çiller gitsin!.." naraları ile geçirdi de ne elde etti? Son üç-dört ayın Mesut Yılmaz kavgalarından Türkiye ne kazandı? Düşünmeye değmez mi?

Şahsen benim nezdimde, Çiller ve Yılmaz'a karşı işletilen anti-demokratik tasfiye süreçlerinin; Fazilet veya Refah Partilerine yönelik anti-demokratik baskıcı tutumlardan zerrece farkı yoktur. Onun için tasvip etmiyoruz ve karşı çıkıyoruz bu tür uygulamalara. Bu tavırlara karşı çıkmamız, her iki liderin ne geçmişteki, ne de gelecekteki seyyiâtına göz yumacağımız anlamına da gelemez ve gelmeyecektir de.

Peki bu krizler nereden doğuyor? Hiç kuşkusuz bizatihî siyasî parti bünyelerindeki demokrasi azlığından!.. Parti liderlik kadrolarının, daha doğrusu siyasî parti liderlerinin; kendi partileri üzerindeki otoritesi, Allahaşkına YÖK üzerinde Kemal Gürüz'in veya İstanbul Üniversitesi'nde Kemal Alemdaroğlu'nun otoritesinden daha az mıdır sanıyorsunuz? Kuşkusuz liderler, mevcut otoritelerini doğrudan doğruya Siyasî Partiler Kanunu'ndan alıyor. Bunu da unutmayalım.

Öyleyse temel sorun burada yatıyor!.. Bu uygulama içinden yetişen liderler yönetimindeki bir Türkiye de, ister istemez siyasî partilerin geleneğine hapsoluveriyor. Peki çözüm nerde öyleyse?

Hastalıklı bir ruh

Bu uygulama ne kadar yanlışsa; mevcut otoriter yönetimlere karşı geliştirilen muhalefet hareketleri de, çoğu zaman yanlış yollar takip ediyor. Muhalefet ediyorum derken, kendi âile sırlarını dokuz pazarda satmaya, yerine göre destabilizasyon rollerine, yerine göre de belden aşağı konuşmalarla âdeta liderden ve partisinden intikam almaya kalkışmıyor mu? 28 Şubat sürecinde M. Ağar'ın ve Avundukoğlu'nun düştüğü durum neydi öyle? Mavi Akım'ı imzaladı diye M. Yılmaz'a karşı, Hayrettin Uzun'un ve bu ülkenin Milli Eğitim Tarihi'ne adı büyük harflerle yazılması gereken Vehbi Dinçerler'in düştüğü durum bundan farklı mıydı? Allahaşkına Mavi Akım gibi, hele hele tarihî düşmanımız olan bir ülke ile yapılan böylesine kapsamlı ve stratejik bir anlaşma, sırf Mesut Yılmaz'la izah edilebilir mi?

Amerika'nın Irak boru hattını kapattırdığı yetmiyormuş gibi, bunca enerji açığı ortada iken, bir de Mavi Akım'dan olalım!.. Bu tarz Amerikan güdümlü tahripkâr muhalefet denemeleri, Özal Balkanlar'dan Rus doğalgazını getirirken de bu ülkede kol geziyordu. Özal bunların hiçbirine papuç bıraktı mı, hatırlayın bakalım? Evet gazımız, petrolümüz alternatifli olsun, buna itirazı olan yok!.. Mavi Akım için üretilen bunca muhalefet uğultusu; sormak gerekmez mi, İran'dan gelecek doğalgaz konusunda niçin bir talep yoğunluğuna yükselmiyor? Aynı ağızlar, Irak boru hattının açılması hususunda niçin suspus oluveriyorlar?

İşte düalite burada sırıtmaya başlıyor. Yani bu tür muhalefetlerin yapmacıklığı!.. Biz de o zaman diyoruz ki, bu tür bir muhalefet biçimi büyük basının geliştirdiği Amerikan ağzı bir muhalefettir. Onun için sürekli kendini Mavi Akım'la sınırlıyor. Ne İran'dan gelecek doğalgaz konusuna, ne de Irak boru hattına onun için teğet bile geçmiyorlar. Tabiî buradan birşey daha çıkıyor: Çıkış noktası temelde haklı bile olsa, muhalefetler öylesine aşırı noktalara ulaşıyor ki, bir siyasî parti liderine muhalefet edeyim derken, doğrudan ülkenin kendisine muhalefet boyutuna yükseliyor da, kimseler bunun farkına varamıyor.

Daha da felâketlisi, bir siyasî lidere veya Başbakan'a, içeriden veya dışarıdan, bir güç odağının tasfiye savaşına giriştiği zamanlar oluyor. Ne yazık ki bizdeki siyasî muhalefet grupları, önünü arkasını ve dibini görmedikleri tahrik dalgalarının peşine takılmakta bir beis görmüyorlar. O Yaşar Topçu'ların, Menzir'lerin, Yalım Erez'lerin yaptığı neydi öyle? Hep beraber hatırlayalım bunları. Bugünkü Mesut Yılmaz muhaliflerinin çoğu, o gün alkış tutarken, biz ne yapıyorduk dersiniz?

Hz. Peygamber'in sünneti

O bakımdan, muhalefet hakkımızı asla askıya asmamak kaydıyle ve de düşmanlıkta ve taraftarlıkta haddi de aşmayarak; daima doğruyu, sağduyuyu, ülke menfaatini, akıl ve iz'ana hitap eden bir uslûbu ihmal etmeyerek bir yol izlemek gerekiyor.

Çünkü!.. Haddini aşan bir muhalefet eninde sonunda zıddına münkalib olur. Kınadığının âkıbetine düçâr olmadan, bu dünyadan kimse ayrılamaz. Hazreti Peygamber'in sünneti böyle gösteriyor çünkü: "Dostlukta ve düşmanlıkta aşırı gitmeyin" diyor. Bugün dost olduklarınızla yarın düşman; düşman olduklarınızla da dost olabilirsiniz diye ikaz ediyor bizleri.

Öyleyse şimdi, şu sorunun cevabını arayamaya sıra geliyor: "Mesut Yılmaz AB'ın neresinde duruyor, başkaları neresinde?"

Daha dünkü yazısında Yılmaz'a "Hayırlı olsun..." diyen Cengiz Çandar'ın kaydettiği gibi; ANAP lideri AB'ın yolunu mu açacak, yoksa Dışişleri Bakanlığı ve Başbakanlığı sırasında yaptığı gibi, Batı karşısında kükremiş bir arslana mı dönecek? Dolayısıyla M. Yılmaz görev aldı diye ne etekleri zil çalar gibi sevinmeye, ne de bazılarında gördüğümüz gibi karalar bağlamaya gerek yok. Peki ne gerekiyor? En iyisi yarını beklemek!..


16.TEMMUZ.2000


Kağıda basmak için tıklayın.

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...