T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Seçim günü balkonda yün yıkamak...

Bu hikâye, Mesudanım teyze ile üniversiteye hazırlanan Şûle Özden arasında geçer. Balkonları birbirine bakan iki apatman dairesinde komşudurlar.

Mesudanım teyze, emekli bankacı Hüseyin amcanın eşidir. İki oğulları vardır Mesut ve Bülent.

Bir sonbahar günü Mesudanım, balkonda, yıkadığı yünleri kurutmaya çalışmaktadır.

Yün yıkayanlar bilir, kolay bir şey değildir yünlerle uğraşmak. (Yıkadığımdan değil, yıkayanları gördüğümden biliyorum.)

O zamanlar öğrenci olan Şûle, annesiyle babası oylarını kullanmaya gittikleri için evde yalnızdır.

Balkona çıktığında, yan apartmanın balkonunda, komşuları Mesudanım teyzeyi görür. (Aslında adı "Mesude Hanım"dır.)

- Kolay gelsin Mesudanım teyze.

- Sağol, sağol... Ay hiç de kolay değil. Ne zormuş yün yıkamak. Sabahtan beri bununla uğraşıyorum.

Şûle'nin aklı seçimdedir.

Akşama, televizyondan seçim sonuçlarını takip etmenin heyecanını duymaktadır şimdiden.

Acaba hangi parti ne kadar oy alacaktır, hangisi birinci olacaktır?..

Mesudanım'ın hangi partiye oy verdiğini ya da vereceğini merak eder. "Sabahtan beri bununla uğraşıyorum" dediğine göre, demek ki henüz evden çıkmamış. Demek ki biraz sonra işini bitirdiğinde oy vermeye gidecek.

- Oyunu kime vereceksin Mesudanım teyze?

Mesudanım teyzenin aklı ise elindeki iştedir.

Şûle'nin "Oyunu kime vereceksin?" sorusunu o kendine göre anlar. Yani "O yünü kime vereceksin?" şeklinde.

Hem içinden komşu kızın bunu niye merak ettiğini düşünür, hem geçiştirmeye çalışır.

- Birine veririm artık.

Bu cevap Şûle'yi tatmin etmez. Hüseyin amcanın eskiden Ecevitçi olduğunu bilmektedir. (Belki bu yüzden -sırf bu yüzden işte- çocuklarından birinin adını "Bülent" koymuştur.) Sonradan Özal'ı tuttuğu da hatırındadır. Fakat artık Özal vefat etmiş, partinin başına Mesut Yılmaz geçmiştir.

Mesudanım teyzenin net olmayan cevabı üzerine, biraz daha kurcalamak ister.

- Bizimkiler Mesut'a verecek.

O an için aklında yünlerden başka bir şey bulunmayan Mesudanım, Şûle'nin bu sözü üzerine şaşkınlığa uğrar. Komşuları niye oğluna yün verecek olsunlar ki!..

- Hııı?

- Mesut'a verecekler diyorum... Aslında babam Bülent'e vermeyi düşünüyordu ama...

Yorgunluktan beli ağrıyan kadın, bu sefer iyice şaşırmıştır. Kalkıp doğrulur, iki elini beline koyar...

- Allah Allah...

- Vallahi, doğru söylüyorum. İki saattir onu tartışıyorlardı.

- Eee?..

- Aslında iki saat dediğim lafın gelişi. Bir haftadır aynı şey konuşuluyor evde. Annem baştan beri Mesut'tan vazgeçmedi. Babam arada bir Bülent olsun diyor, arada bir vazgeçip annemin fikrine katılıyor. Yani Mesut'un şansı daha yüksek...

- Yaa!..

Mesudanım bu konuşmada bir gariplik olduğunu farketmiştir ama nereden kaynaklandığını tahmin edememektedir. Demek, komşuları da ellerinde bulunan yünü birine vermeye niyetlenmişler ve kendi oğullarından hangisine vereceklerini bir haftadır tartışıyorlar... Biri Mesut'a verelim diyor, öteki Bülent'e... Çok garip. Olacak iş değil!

Öte yandan komşu kızı da kendi yıkadığı yünleri kime vereceğini merak ediyor.

Yahu sana ne! Belki hiçbirine vermem, doldurur kendime yatak yaparım. Yahut misafir için ayırırım...

Ama böyle söylenmiyor işte! Aklından her geçeni hemen pat diye söylemeyeceksin!

Şimdi sana ne dese, karşıdaki alınmaz mı?

Durup dururken komşuluk ilişkisini bozmanın ne alemi var!

Hem baksana, onlar bizim çocuklara yün verecekmiş.

Allah Allah!.. İyi de niye ki?

- Demek annen ne yün yıkadı ha?

Şaşırma sırası bu sefer Şûle'ye gelmiştir.

O baştan beri seçimi konuştuklarını düşünmektedir.

Mesut derken Mesut Yılmaz'ı, Bülent derken Bülent Ecevit'i kastettiğini açık açık söylemenin gereği de yoktur.

Ve şimdi durup dururken annesinin yük yıkayıp yıkamadığı da nereden çıkmıştır?

Hem, annesiyle babasının kime oy verecekleri konusunda tartışmaları kötü bir şey midir?

Türk ailesi böyledir işte; eşler genellikle aynı partiye oy vermeye gayret ederler. Farklı partiler olursa, birbirlerine ihanet etmiş gibi düşünülebilmektedir çoğunlukla. Ama bu yün sorusunu nereden çıkarmıştır şimdi Mesudanım?

- Ne yünü?

* * *

Bu konuşma, saçma sapan bir sürü soru ve cevapla devam eder, gider. Sonunda mesele anlaşılır.

Mesudanım teyzenin "Hay Allah iyiliğini versin!.." deyip kahkahayı patlatmasıyla son bulur.

Sözün burasında hanımlara tavsiyemiz:

Siz siz olun, bir seçim günü balkonda yün yıkamayın. Hele iki oğlunuzun isimleri Mesut ve Bülent'se...

Bu bakan, "failatün"ü kaldırabilir mi?

Gelmiş geçmiş milli eğitim bakanları içinde en başarılısı, en çalışkanı, en akıllısı, en yakışıklısı, en Atatürkçüsü, en cumhuriyetçisi, en laiki, en karizmatiği, en vesairesi olan şimdiki bakan Metin Bostancıoğlu, müfredattan "failatün"ü kaldıracağını açıkladı biliyorsunuz.

Hemen ardından, sanki eski mahallesindeki terziye elbise siparişi vermiş gibi, boyunun ölçüsünü almaya kalktılar, dört bir yandan.

Yahu durun bakalım, hemen panik yapmayın.

Herkesten becerikli de olsa, kaldırma kuvveti herkesten yüksek de olsa, şu kadar "en" sahibi de olsa, bakanın failatünü kaldırmaya gücü yetmez.

Vaziyet o ki, sayın bakan failatünün altında kalır.

DÜN İLE BUGÜN ARASINDA YAPILACAK KAVGA, YARINI AYBETTİRİR.
Çörçil


26 Aralık 2001
Çarşamba
 
MEHMET ŞEKER


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED