T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R

Ayak Üstü

Bir zamanlar "tütün"e, "Kraliçe Otu" deniyordu. Latinler'in gözünde "w", "Herba Penaca" (Her derdi geçiren ot)'du. Bizler de bu merete "Devaikül otu" demişizdir ki aynı anlamdadır. IV. Murat, tütün çubuğu çekenleri astırıp-kestirirken anlayan olmamış. Çağlar sonra tütünün zararları anlaşıldı.

Pekçok ülkede parklarda, ana caddelerde, statlarda bile sigara içmek yasak. Tıp ilerledikçe tütünün yanına başka şeyler de konuluyor, yüksek ısıda, tavada pişirilen "cips"le, ayak üstü "Hamburger" türü yiyeceklerle kimi meşrubatların kalp ve şeker hastalıklarına yol açtığı, "Obazite" denilen dayanılmaz şişmanlıklara sebep olduğu belirlendi.

Önümüzdeki yıldan itibaren Birleşik Amerika'nın Teksas Eyaleti'nde ilk olarak okulların çevresindeki ayak üstü yiyecek satılan mekanlar kapatılacak. İngilizler, besin değeri sınırlı ya da hiç olmayan bu tür yiyecek ve içeceklerden, tıpkı sigarada olduğu gibi yüksek vergi alınması çalışmalarını başlatmış bulunuyor.

Hayat, su'dan başlamıştır ve insanlar tıpkı "su"ya benzer. Dağlardan, yamaçlardan, tepelerden akan, hareket eden su, billur gibidir, değerlidir. Durgun kuyu suyuna ise böcekler, sinekler yumurtalarını, larvalarını bırakır. Meşguliyetleri olmayanlar, meşguliyetten, kafa ve vücutça hareket etmekten kaçınanlar, işte durgun kuyu suyuna benzer.

Bunlara bir de sigara ile ayaküstü yiyeicekler eklendiğinde hastalıklar başlıyor, hayat sona eriyor. Dünyada bir "besin adaleti" yok, ekonomik zorunluklar bu adaletsizliğin başlıca sebebi ama, maddi durumları elverişli nice kişiler hareketsizlik ve bilinçsiz davranışlar sonunda birer "Obez" olarak çıkıyorlar. Başarılı sporcu olmak isteyenler, daima zekalarını kullanmak, aynı zamanda gıdalarına da dikkat etmek zorundadırlar. Değişik taze meyva, sebze, sanıyorum, Hamburger'den daha pahalı değildir.

Şu kadar yıl önce koca İstanbulumuzda, spor yapılabilecek sadece Fatih Güreş Kulübü vardı. Fakat, yiyecekler boldu: Arnavutköy'ün çileği, Yedikule'nin marulu, mis gibi toprak kokan yerli domates, topatan, kırkağaç, çekmece kavunları, Uzunköprü'nün "Karagülle" karpuzu, bunların tohumları yok edildi, sadece Kırkağaç kavunu, Adana'da hayat buldu. Kirazın, limonun, vişnenin, şeftalinin, hormonlu kimliklerle soframıza geldiğini görüyoruz. Hormon olsa da olmasa da tohumları yok edilen yiyeceklere bir daha kavuşamayacağız. Bu bir nostalji değil, gerçek. En son "çoban salatası"nı 1982'de yediğimi sanıyorum: Sydney'de bir yıl kaldıktan sonra eve dönmüş ve çocuklarımla çoban salatası yerken zevkten adeta dört köşe olmuştuk. Bizim o zamanki yerli domatesimiz Sydney'de yoktu. Yazımı noktalamadan önce yine tütüne döneyim: Beyaz adam, Yeni Dünya'ya gitti, cızcıbıldak yerlileri öldürdü, onlar da dost olalım diye beyaz adama tütün çubuğu verdiler. Beşyüz yıldan beri işte tütün, insanların canını alıyor. Tütünü Avrupa'ya getiren ilk adam (Arthur Releagth), Kraliçe'nin gözdesi iken sonradan gözden düşüp asılarak öldürülecek iken son arzusu sorulur, o da tütün ister ve ağzında tütün çubuğu olduğu halde can verir ki, şu tiryakilik başa bela vesselam...

AYTAÇ YALMAN

Ve sizlere sürpriz bir haber: Bir zamanlar Üsküdar'da sağlam bir delikanlı vardı, çok iyi bir güreşçi, Ahmet Enünlü kadar mükemmel bir vücutçuydu. Şimdi O, Kara Kuvvetleri Komutanı Aytaç Yalman Paşa. Türk Ordusu'nda Pehlivan Bölükleri bulundurmak gelenekseldir: Gazanfer Bilge, Mustafa Dağıstanlı, Hamit Kaplan, Mithat Bayrak, Müzahir Sille, Amiral Zeki Özak Paşa'nın desteğiyle Olimpiyad şampiyonlukları kazandılar. K.K. Komutanı Orgeneral Aytaç Yalman Paşa'nın da şampiyon adaylarına destek olacağına yürekten inanıyorum. Güreş Federasyonu Başkanı Osman Şansal'ın bir devrin ünlü sporcusu, günümüzün K.K. Komutanı ile vakit geçirmeden görüşerek güreşle ilgili rapor sunması atasporumuzun hayrına olacak.

EYÜP ÜNLÜ

Pazar akşamı telefon etti: "Ağabey, kulübe gidiyorum, sen de gelir misin?" dedi. Zonguldak, Alaplı doğumlu Kırkpınar'da "Baş"a güreşen Eyüp Ünlü'ye: "Yanında kim var?" diye sordum. "Çağla Şikel" cevabını alınca, güreş kulübüne değil, gece kulübüne gideceğini anladım. "Beni, oraya almazlar" dedim. "Laila'nın kapısında bekliyorum" cevabını verdi. Şu Eyüp Ünlü'ye, spor kulübü ile gece kulübü arasındaki farkı bir türlü anlatamadım.


7 Ağustos 2002
Çarşamba
 
ALİ GÜMÜŞ


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED