T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Dindar büyükler

Dindar aile büyükleri; çocuklarının, torunlarının dinin buyruk ve yasaklarından uzaklaşmaları karşısında şaşkınlık ve üzüntü duymuşlardır. Fırsat buldukça bu şaşkınlık ve üzüntülerini göstermeye; ölümü ve ahiret korkusunu unutan, hesap verme kaygısını bilmez görünen bu yeni yetmeleri uyarmaya çalışmışlardır. Bu uyarılardan sonuç alamadıklarında kırıldıkları, küstükleri olmuştur ama öfkeye kapıldıklarını ya da şiddete başvurduklarını ben görmedim.

Öfke ya da şiddetin, aile içinden ziyade, din eğitimi veren okul kurs gibi kurumlarda ve henüz çocuk sayılabilecek insanlara yöneldiğini gördüğüm ya da işittiğim oldu. (Bu yanlış uygulamanın giderek azaldığını sanıyor, bütünüyle ortadan kalkacağını umuyorum.)

Dindar büyüklerin küçüklerden en çok istedikleri dinî davranış, onların namaz kılmalarıdır. Sanki namaz, Müslümanlığın en önemli belirtisidir. Gerçekten de namaz, günün beş vaktine yayılışıyla; abdest, seccade, kıble, kıyam, rukû, secde gibi unsurlarıyla gözle görülür, açık bir ibadettir. Oruç tutmayan biri, durumunu başkalarından, isterse gizleyebilir de, namaz kılmayan biri, namazsızlığını aynı kolaylıkla gizleyemez.

Namaz konusunda ilgisiz ya da ihmalkâr davranan gençler karşısında dindar büyüklerin çeşitli tutumlarına tanık oldum: Öğüt verme, ahiretle, özellikle cehennemle korkutma, abdestin ve namazın ne kadar kolay ve güzelleştirici bir ibadet olduğunu hatırlatma; borçlu gitmenin vebalini, bu vebalin büyüklüğünü ihtar etme, namaz kılan yaşıtlarını örnek gösterip onlara imrendirmeye çalışma, Allah'ın verdiği bunca nimete karşılık istediği beş vakitçik ibadeti yerine getirmemenin ne büyük bir nankörlük olacağını belirtme, namaz kılmakla kendilerini ne kadar mutlu edeceklerini, kılmamakla onlara -anneye, babaya, dedeye, nineye- ne kadar üzüntü verdiklerini dile getirme, vb. Aile büyüklerinin namaz hususundaki ısrarlarında, biraz da, kendilerinin çocuklarından sorumlu olduklarını düşünmeleri etkili oluyor. Namaz kılmayarak Allah'a pervasızca isyan eden çocuk, onları ürkütüyor; bu durumu çeşitli günahlarının bedeli olarak görmek, canlarını sıkıyor. Çocuklarına belki de bilmeyerek haram lokma yedirmiş olduklarından kuşkulanıyorlar. Dış dünyadan; okuldan, sokaktan, yayın organlarından, toplumun ve devletin genel işleyişinden yayılan etkilerin, çocuklarını namaza yöneltmek yerine ondan uzaklaştırıcı bir mahiyet taşıdığını esefle izliyorlar. Namazı geciktirmenin ya da kılmamanın bahanesi olarak öne sürülen şu veya bu işten hayır gelmeyeceğini, işlerin namaz sayesinde daha bir düzen ve verim kazanacağını söyleyen büyüklere rastladım. Bu büyükler arasında kadınların daha duyarlı olduklarını söyleyebilirim. Anneler, nineler, sanki babalardan ve dedelerden daha çok seviyorlar çocuklarını, torunlarını; onların cehennem ateşinde yanacaklarını düşündükçe, şimdiden yürekleri yanıyor.

Geçenlerde böyle bir anne, telefonda adeta yalvarıyor; namaz kılması için oğluna benim de nasihat etmemi istiyordu. Oğlan, birçokları gibi, bu konuda kendini kandırmanın yolunu bulmuş sanırım: "Daha genç sayılırım, yaşlanınca kaza ederim; Müslümanlık namazdan ibaret değildir, namaz kılıp falan gibi olacağıma..., Allah affeder,..." Bu ve benzeri gerekçeler, hiç kuşkusuz, ne namazın yerini tutuyor, ne onun sağlayacağı düzeni ve huzuru veriyor, ne de namaz kılmamanın doğurduğu sersemliği gideriyor.

Sevgili okuyucular, bu yazının yazılmasına vesile olan sözler, Fatih Altaylı'ya ait. Nuriye Akman'a söylemiş: "Dindarlarla hiç problemim olmadı. Olsaydı anneannem beni sevmezdi. Tanıdığım en dindar insandı. Kimsenin hakkını yemez, emekli maaşını fakir fukara ile paylaşır, bütün dini vecibelerini yerine getirirdi. Beni iyi bir Müslüman yapmak için müthiş bir çaba gösterir." (Zaman, 11 Ağustos 2002, s. 16)

Fatih Altaylı "gösterirdi / göstermişti" yerine "gösterir" demekle sürç-i lisan mı etmiştir, anneannesinin ruhaniyetinin aynı "müthiş çaba"yı bugün de sürdürdüğünü mü ihsas etmiştir, bilemem. Ama bildiğim bir şey var: "Dinle ilgili meselelerimi kimseyle paylaşmam." diyen Fatih Altaylı, anneannesinin paylaşıcı sevgisini anlamaya, bu sevgiyi karşılıksız bırakmamaya çalışsa iyi eder.

-Ne zaman adam oluruz?
-Anneannelerimizi anladığımız ve sevdiğimiz zaman!


13 Ağustos 2002
Salı
 
İBRAHİM KARDEŞ


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED