T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Aziz Üstel'e bir sorum olacaktı

Oynadığı reklamla ilgili. Şu, çocuklara "Olağan Şüpheliler" muamelesi yapılan reklam. Şöyle bir şey; resmi düzeylere intikal etmiş bir suç şebekesinin üyeleri gibi sunulan birkaç çocuğu, 'dedektif' edalarında anlatmakta Aziz Üstel. İlk anda kriminal kaçma-kovalamaca filminden bir sahne gibi duran reklamda, sanki biraz sonra köşeye sıkıştırılacak ve bir işkence tezgahından sonra kan ter içinde itirafnameler imzalatılacak azılı suçluları tanıtmakta çömezlerine...

"Burnu iyi koku alır" tadındaki duruşu, başöğretmen halleri, hafif müstehzi ifadesiyle küçük yumurcakları altetmeye ahdetmiş gibi duran başdedektif, kaçakların özelliklerini tek tek saydıktan sonra, "ilk hedefiniz Akdeniz" parmağıyla beyaz eşyaları işaret ederek, tonu iyi ayarlanmış sesiyle koyuyor meseleyi; "Onlar heryerdeler, en küçük deliklere giriyorlar. Ama biz onlardan çekinmiyoruz. Sizde bunlardan varsa, bizde bunlardan var."

Satış tamam yani...

Sadece şakalaşıyoruz canım!..

Hava gayet ağır reklamda... "Çocukluğa karşı" açılan savaşta, cezalandırıcı Büyükler Mahkemesi, elini kaldırıp iktidarın pervasız tokadını havalandırmakta hiçbir beis görmüyor onlara karşı. Ve atmosfer giderek daha da ağırlaşıyor, kurşun gibi...

Aziz Üstel'in o "beklerim efendim"li yıllardan kalma "yumuşatıcılı mizah" temrinleri bile yetmiyor reklamın üzerindeki bu boğucu havayı dağıtmaya...

İçerikteki tatlandırıcı mizah, içten içe verilen "aman biz sadece şakalaşıyoruz, derdimiz şu makineleri satmak sadece" açıklamasına rağmen yetersiz kalıyor. Çamaşır-bulaşık makineleri, hayatları, zamanları velhasıl herşeyleri birer para birimine çevirmeye ayarlanmış devr-i daim aletlerince satılmak üzere bir bir senin önüne getiriliyor.

Kırmak dökmek yok artık, büyüyünce yapılamayacak şeyler yani... Olan çocukluğuna oluyor.

Minik bir istifham

Hep suçludur zaten çocuklar, bilirsin küçüklüğünden. Matematikten kırık getirdiğinde mesela, ya da büyük teyzelerin o kıymeti kendinden menkul konuşmaları sırasında annenin minyatürü şeklinde hanım hanımcık oturmadığın zamanlarda, en çok da 'uslu dur bakiyim'lere karşı çıktığın coşkun hallerinde...

Şöyle neşeli neşeli hoplayıp zıplamak, canının çektiği gibi yaramazlık yapmak istediğin zamanlarda karşılaştığın sözlerde de, 'suçluluk'u çekip çıkartmışsındır onca kelime arasından, hatırlarsın...

Ta ki, ne yaparsan yap bir daha asla eskisi kadar çocuk olamayacağın zamanlara erişene dek... Ve bir soru aklına düşünceye kadar: "Hep suçlanan, suçlandıkça çaresizce susup oturmayı yeğleyen dünyadaki bütün kocaman çocuk gözlerin, taştı taşacak çocuk bakışların hesabını kim verecek?" diye... Sorabilir miyim?


21 Kasım 2002
Perşembe
 
ÖZLEM ALBAYRAK


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Ramazan| Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED