T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
RTÜK ve iki yönlü popülizm

On gün kadar önce RTÜK yasası Meclis gündemine doğru yola çıktığında bu köşede arka arkaya üç yazı kaleme almıştım. RTÜK yasası bugün Meclis'te görüşülecek. Yasanın komisyondan bundan bir yıl önceki vahim ve veto yemiş halini aynen koruyarak geçtiği düşünülürse, TBMM'den de olduğu gibi geçmesi beklenebilir.

RTÜK yasa tasarısı özgürlükler rejiminde ciddi bir geri gidişi ifade eden, sivil alanın "devletleştirilmesine", milli güvenlik ilkesi ile düzenleyici kuralların ve MGK temsilcisi ile düzenleyici kurumun "askerileşleştirilmesine" zemin hazırlayan bir yasadır. Merkez medyanın basın faaliyetlerine yönelik son engelleri de ortadan kaldıran, mevcut etik kaosunu hızlandıracak bir yasadır.

Milletvekilerinin bu durumu tersine çevirmelerini ummak istiyoruz. Aksi takdirde "siyasi parti ve aktörlerin rant ve güç kaynağı satın almak için kendi özgürlüklerine bile feda etmeleri hali" iyice aşikar olacaktır.

Ancak böyle olursa bilin ki, bunda fazla şaşıracak bir şey de yoktur. Zira popülizmin, özellikle Türk usulü popülizmin kuralıdır.

Gelin şimdi bu popülizmde küçük bir seyahat yapalım ve soralım:

Siyaset dışı öneriler, otoriter kestirme çözümler, sıkça içe kapanmacılığa giden milliyetçi tepkiler, yaşadığı bunca krize rağmen popülist siyaset ve devlet duruşuna bu sarılış, hepsinden önemlisi bu kriz ne, neden?

Gelişmeleri siyasetçi tavırlarıyla, çıkar gruplarıyla, kamuoyunun öfkeye dayanan beklentileriyle açıklamak her zaman anlamlı olmuyor.

Sanırım, siyasetten zihniyete bugünün sorun ve bunalımlarının ana manivelasını yine devlet ve "devletçilik geleneği ile, bu gelenekteki değişimler, tıkanıklıklar" oluşturuyor.

Belki en son söylenecek sözü en başta söylemek ve şunu görmek gerek:

Devletçilik anlayışı, yarattığı tüm sıkıntılara rağmen, aslında bugüne kadar "toplumsal sistemin ayakta kalabilmesinin yegâne garantörü" olmuştur. Devletçiliğin, zenginlik yaratılması ve dağıtılması açısından oynadığı işlev temelde sosyolojiktir. Başka bir deyişle bizde devletçilik "toplumun alt katmanlarından üst katmanlarına doğru hareket etme ya da bir sınıftan diğerine giriş çıkış yapma imkânı sağlayan bir dolaşım sistemi" olmuştur. Devletçi anlayış köyden gelenin cumhurbaşkanı olmasından tutun, milyarder iş adamı olmasına uzanan, böyle bir dönüşümü mümkün kılan bir düzen oluşturmuştur.

Bilinir; alttan üste, sınıftan sınıfa, statüden statüye geçişleri sağlayan dolaşım sistemleri her toplumun, bütünlüğünü koruyabilmesi için sahip olması gereken olmazsa olmaz bir unsurudur. "Toplumsal ve bireysel beklenti ve talepleri, umut, hatta gerçekle birleştiren, bireysel ve kültürel başarı modelleri" oluşturan ve bu yolla çatışmaları patlama seviyesine gelmeden kontrol altına alan mekanizmalardır dolaşım sistemleri. Bu sistemleri kimi ülkelerde daha çok sermaye, kimilerinde daha çok eğitim, kimilerinde daha çok hukuk oluşturur. Biz de ise devletçilik...

Türk devletçiliği sosyolojik işlev olarak "iki ayrı ayar düğmesi"ne sahiptir...

Bir kere, Osmanlı'nın verginin, hanenin ve düzenin temelini oluşturduğu için korumayı ideolojik görev bildiği "çift öküz" sisteminden kalan, bugün de işe yarayan bir refleksle; köylülüğün dünkü durumunda muhafaza edilmesi örneğinde olduğu gibi, sosyolojik yapıyı, "sınıf yapısını değiştirmeme işlevi"ni üstlenir. Bu yapıyı ya kontrol altına alır ya da köylülüğe yaptığı gibi, destekler. Buna karşılık "tek tek bireylerin sınıflar arasında dolaşmasını müthiş denebilecek ölçüde teşvik eder". Köylülüğü değiştirmeden bazı köylüleri değiştirir. Onu kentli, işçi, patron kılar. Bu devletçi düzen hem toplumsal gruplara hem bireylere yönelik "iki yönlü popülizm" üretir.

Bu sistem esnediği ya da çeşitli taleplere esnetildiği an, ülkede sorun çıkar.

Nitekim "toplumsal çevre ile merkezinin arasındaki mesafenin azalması"nı ifade eden "28 Şubat çatışması", aslında "devletin bu durumu toplumsal yapının bozulması olarak görmesi" ve buna "verdiği sert tepki"dir.

Şunu da görmek gerekir: "Devletçiliğin ve popülizmin sosyolojik işlevi", kim ne derse desin, "Türk toplumunun bir şekilde konsensüs sağladığı yegâne durum"dur. Milliyetçi, muhafazakâr değerler, örfler, refleksler ya da ekonomi ve siyaseti tümüyle birbirinden ayıran alaturka modernleşmeci eğilimler, bu işlevin bir tür ürünleridir. Devletçilik modelini cemaatlere, gruplara, dayanışmaya ve bireylere kadar indirgeyen, orada yeniden üreten "toplumsal destek unsurları"dır. Nitekim bugüne hakim olan, birbiriyle çelişir gibi dursa da birbirini andıran yaygın tepkinin arkasında da, buradan kaynaklanan bir ilişki vardır. Değişime dirençler, milliyetçilik adı altında verilen tepkiler, teknokratlar hükümeti gibi, eski günlere dönmek için başkasından medet uman beklentiler, bürokrasinin hırçınlığı...

Bunların hepsi aynı "bohçanın dantelleri"ni andırıyor...

Neden mi? Çünkü "bugün yaşanan kriz, devletçi dolaşım sisteminin ve popülizmin tıkanması krizi"dir.

Bunu görmek, yaşanan krizin niteliğini anlamak için bir işe yarar belki...



1 Mayıs 2002
Çarşamba
 
ALİ BAYRAMOĞLU
ALİ BAYRAMOĞLU


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED