T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
M.Ali Bayar'ın çıkarttığı 'sivilceler'...

'Örgütsel devamlılık' ve aynı zamanda 'örgütsel yenilik'... Birbiriyle çelişik gözüken bu iki 'durum'u 'meczedebilen' bir siyasi organizmanın, Türkiye'nin önünde şansı var. Bu köşedeki dünkü yazımızın 'ana fikri' bu idi.

Bu bağlamda, 'örgütsel devamlılığı olmayan' yeni siyasi oluşumlar ile 'eski siyasi organizmaların önemli bir bölümü'nün şansının olmadığını da ifade ediyorduk.

'Sıfır kilometre'den yola koyulan ya da koyulmak isteyenlerin, şansı pek zayıf gözüküyor. Ama, 'kredisini tüketmiş' eskilerin, ne denli iktidarda veya 'majestelerinin muhalefeti'nde yer alsalar da, gelecek şansları pek yok.

Bu durumda, 'siyaset piyasası'nda esas olarak 'eskiyle irtibatlı' ama 'yeni' üç unsur, şu dönem itibarıyla dikkat çekiyor ve gelecek açısından bir 'şans' taşıyorlar.

Bunların biri, ülkenin en eskisi olmasına rağmen 'yenilenme çabası' içindeki CHP, bir diğeri Refah-Fazilet örgütsel çizgisinin 'bir türevi' ve o anlamda 'devamı' gibi algılanabilen AK Parti ve ayrıca M.Ali Bayar'ın -ardına alacağı rüzgarla- bir 'dönüşüm'e uğratacağı şimdiden sezilen DTP.

HADEP, bir 'kimlik partisi' olarak 'Güneydoğu seçmeninin bir numaralı temsilcisi.' HADEP performansını, seçim günü yaklaştığı vakit benimseyeceği pozisyonlarla anlayabileceğiz. O yüzden, bu ara yazdığımız konunun içinde özellikle tartışmıyoruz.

Ama 'AB karşıtı' sözde sol ya da 'jakoben laikçi' yeni oluşumlardan, 'AB karşıtı olmayan' ve kendisini 'solda' tanımlayan yeni oluşumlara; siyaset hayatımızda geçmişte isim yapmış merkez-sağ ya da İslami-muhafazakar eğilimli bireyler etrafında sağlanmak istenen oluşumlara yayılan yelpazenin, Türkiye'nin siyasal geleceği açısından 'anlamlı' bir varlık ortaya koyabileceklerine inanmıyoruz.

Bu arada, 'konjonktürel nedenler'le Liberal Demokrat Parti gibi 'kategori dışı' gözüken siyasal organizmaların 'marjinal olmayacak' bir varlık ortaya koymaları ihtimalini de bir yere not ediyoruz.

Şu dönem itibarıyla, 'kitlesel rüzgar' Ak Parti'nin yelkenlerini şişiriyor gibi. 'Şu dönem itibarıyla'nın altını çizmek de yarar var. Zira, bu 'yelken şişiren rüzgar', büyük ölçüde '28 Şubat kafası'nın akıl almaz siyasal-taktik hatalarından ve aynı zamanda, geniş halk kitlelerinin –özellikle- ekonomik krizden ötürü, 'mevcut'a duyduğu öfkeden yararlanıyor.

Bu, tek başına bir parti için 'yeterli' sayılmamalı. AK Parti, sahada rakip olmamasının, 'konjonktürel avantajı'ndan da istifade ediyor.

AK Parti, gerçekten çok ilginç bir parti. 'Kendine özgü'. Bir yandan, Refah-Fazilet geleneğinin bir 'türevi', dolayısıyla 'devamı' gibi; diğer yandan da bu gelenekten bir 'kopuş' görüntüsünde. Fazilet, Refah'ın hem devamı idi; hem de epey farklıydı. AK Parti ise, Refah'la ilişkisi daha da azalmış, daha ziyade Fazilet'in devamına benziyor; ama ondan da bir hayli farklı. 'Üye profili' itibarıyla oldukça 'yeni' bir parti. Bu yönüyle, Tayyip Erdoğan'ın yolu kesilse bile, devam edecek, hem de 'mağduriyetin puana dönüştüğü' ölçüde güçlenerek devam edebilecek sinyaller veriyor.

Partinin kurucu kadrosunun çok büyük çoğunluğu 'yeni' ama etkili önder kadrosu, 'siyaset sahnesi'nde 'aktör' ve 'karar verici' konumundaki kadroları 'eski-İslamcı kimlik'ten kişiler.

AK Parti, Milli Nizam Partisi, MSP, Refah ile devam eden ve Fazilet'le 'sulandırılmış hali'nde son görüntüsünü elde etmiş olan 'Erbakancı örgüt geleneği'ni Saadet Partisi'ne devretmiş; bu yönüyle 'siyasal İslamcı örgütsel gelenek'te çok ciddi bir 'kırılma noktası'nı yansıtan bir parti.

Zaten bu özelliği ile, 'siyasal İslam'dan boşanmayı kafasına koymuş ve 'merkez-sağ sosyolojik zemin' ile 'izdivaç' arayışına koyulmuş vaziyette.

Gelgelelim, 'siyasal İslam'ın ne olup olmadığına, sadece bu akımın mensupları değil, hasımları da karar veriyorlar. 'Hasımlar', Ak Parti'yi, genel başkanı ve önderlik yapısının geçmiş ve üstlerinden tam sıyıramadıkları 'siyasal kimlikleri'nden ötürü 'saldırı hedefi' yapmaya başladılar. 'Değişti-değişmedi', 'takiyye-gizli gündem' vs. polemikleri, tam bu 'zihniyet iklimi'nde cereyan ediyor.

Partinin önder kadrosunun yapısı, geçmiş siyasal-ideolojik kimlikleri ve şu anda üzerlerine yıkılmak istenen imajları ile zaptetmek istedikleri 'toplumsal-siyasal alan' arasında bir uyumsuzluk var. Bu 'uyumsuzluk', Ak Parti'nin tüm Türkiye'yi kucaklayacak bir 'gelecek projesi' oluşturmasında da zorluk çıkarıyor. Ak Parti'nin herhangi bir partinin 'genel demokratik haklar' bildirgesinde yer alabilecek birkaç unsurdan öteye, arkasında durmasını istediği geniş kitlelere şu dönemde sunabileceği 'vaadler' yok.

O yüzden, 'konjonktürel avantaj', kendisine esaslı biçimde demokratik kimlikte ve Türkiye'ye 'gelecek projesi' sunabilecek bir rakip çıktığı takdirde, gerçekten 'konjonktürel' kalabilir ve dolayısıyla yarın için 'avantaj' olmaktan çıkabilir.

Bu 'potansiyel sıkıntı'yı, 'M.Ali Bayar fenomeni'nin bazı gazete köşelerinde çıkarttığı 'sivilceler'den anlayabiliyoruz. M.Ali Bayar, Türkiye'ye ayak basalı şunun şurasında bir hafta oldu. Henüz DTP'nin (Demokrat Türkiye Partisi) başına bile geçmedi. Dahası, DTP, 28 Şubat döneminin 'ayıplı' ve 1999 seçimlerinin halk tarafından verilmiş 'cezalı' partisi. O halde, M.Ali Bayar ismi etrafındaki telaş niye?

Herşeye rağmen, Bayar'la birlikte DTP, bir bakıma Ak Parti'ye benzer bir hüviyet kazanacak. Şöyle: M.Ali Bayar, kendisinden öncekilerin DTP'ye kazandıramadığı DTP'nin aslında DP-AP 'örgütsel devamlılık' çizgisinin uzantısı olduğu imajını sağlayacak. Böyle bir durumda, en başta DYP'yi, Tansu Çiller'in söz konusu 'geleneğe' kabuk değiştirterek ama üzerine oturduğu 'miras'tan mahrum bırakabilecek.

Ayrıca, 'genç kimliği' ile 'yeni ve genç siyasi kadrosu' ile bir 'yenilenme'yi ortaya koyarak; o çizgide ve DTP'de çok ciddi bir 'kırılma noktası'nı yani 'yeni'yi siyaset sahnesine sokacak.

Bu 'ivme'nin, ANAP'tan merkez-sol zemine dek bir 'yeni cazibe merkezi' oluşturması ihtimali de mevcut.

Peki, bundan Ak Parti'ye ne?

Şu: Ak Parti, yönetici kadrosu ve temel zihniyetinde bir 'değişiklik görüntüsü' ortaya koymadan, merkez-sağ alana doğru hareket etmek isterken; merkez-sağda erozyona uğramakta olan DYP ve ANAP gibi partilerin mevcudiyetinden güç alıyordu. Ak Parti'nin zaptetmek istediği zeminin 'doğal mirasçısı' ve sahibi ortaya çıkarsa; Ak Parti, varmak istediği adrese giderken önüne ciddi bir barikat dikilebilir.

Kimi gazete köşelerinde çıkan 'sivilceler' işte bu yüzden. Yani, daha şimdiden M.Ali Bayar'ı kemirmek için gagalar sivriltiliyor.

M.Ali Bayar'ın cuma namazı kılan ve oruç tutan bir 'dünyalı' olmasının, Türkiye'nin geniş kitlelerinde kredisi düşük ama medya gücünü elinde tutan kimi unsurlarda yarattığı hazımsızlık ve içine düştükleri tereddüt duygusunun, bir benzeri tam zıt yönde de söz konusu.

Fehmi Koru, Taha Kıvanç imzalı yazılarında M.Ali Bayar'ın cuma namazı kılan ve oruç tutan kişiliğinin, Türkiye'nin geniş kesimlerinin mensup bulunduğu 'kodlar dünyası'nda olumlu yankılanmalara yol açabileceğinden duyduğu telaşı ve rahatsızlığı dışa vuruyor.

Taha Kıvanç imzalı dünkü 'Politik kader arkadaşları' başlıklı yazısında, daha önce de diline doladığı Aydın Giz isminin 'Hristiyan kökeni'ne gönderme yapıyor. Türkiye'nin en düzgün ve bilgili hukukçularından biri olan ve M.Ali Bayar'ın kadrosunda yer alması beklenen Prof. Süheyl Batum'un Atatürkçü Düşünce Derneği ileri geleni ve 28 Şubat ideologu olduğunu ima ediyor. Batum'dan bana böyle söz ettiği için, biliyorum. Bu iddiayı, Batum'a sormuştum ve hayretten gözleri açılmıştı. Fehmi Koru'ya bu konudaki bilgisinin doğru olmadığını aktardım ama belli ki kaale almamış; M.Ali Bayar'a vurmaya yarıyorsa, yanlış bilgi üzerinden kampanya yürütmeye devam etmeyi tercih ediyor.

Uzun zaman saklamayı tasarladığı ve dün sıktığı 'altın kurşun' ise Kemal Gürüz adıydı. Taha Kıvanç imzalı dünkü yazısında, Kemal Gürüz'ü 'M.Ali Bayar'ın en yakınındaki kişi' diye tanımlamış. Okuyucu, Fehmi Koru'nun kimsenin bilmediği bilgilere sahip olduğu imajından hayranlık duyabilir. O zaman açıklayayım: Fehmi Koru, Bayar ile Kemal Gürüz tanışıklığını bundan tam bir yıl önce benden duymuştu. Bilgisinin kaynağı benim. Ve, daha o tarihte, M.Ali Bayar sahaya çıkarsa, kendisinin de 'Kemal Gürüz adını Bayar'a karşı kullanacağını' söylemişti. Kendisine, 'Kemal Gürüz, Bayar'ın en yakınıdır demedik. Herkes herkesi tanıyabilir. Böyle yaparsan, bu, bir sohbette konuşulan bir konuyu istismar etmek demek olur. Belden aşağı vurmak yakışmaz' diye itiraz etmiştik. O uyarımızı da kaale almadığını ve yine 'yanlış yakıştırmalar'la yazı yazdığını dün gördük.

Saydığı isimlerden biri Cem Duna. Türkiye'de AB konusunda en bilgili isimlerin başında. M.Ali Bayar'a sempati duyduğu kesin. Ama, Bayar'ın önümüzdeki günlerde açıklayacağı kadrosunda, DTP'de yer almayacağını biliyorum. Fehmi Koru-Taha Kıvanç bilmiyor ama biliyormuş gibi yaparak, Cem Duna'yı iki hafta içinde DTP'ye oturtuyor ve bir de Cem Duna'nın ANAP'a daha çok yakışacağı hükmünü veriyor. Yine, yanlış bilgi; yine yanlış yakıştırma.

En ayıbı ise 'suret-i haktan görünerek', Aydın Giz'in 'Hristiyan kökeni'nin dönüp dolaşıp altını çizmesi. Yazısında, 'laikçi-28 Şubatçı zihniyet'e 'Bakın, M.Ali Bayar'ın etrafına. O, tam sizin istediğiniz insan. Ondan umudu kesmeyin' mesajı verir gibi yaparak, aslında Ak Parti'nin kitlesel zeminine 'Siz, M.Ali Bayar'ın cuma namazı kılmasına, oruç tutmasına sakın aldanmayın. O, onlardan' mesajı veriyor.

Bu, 'kutuplaşma zihniyeti' Türkiye'ye ve en başta dindar kitlelere yarar sağlamadı. M.Ali Bayar'ın 'halkın Müslüman; devletin laik kimliği ile barışık kimliği', aslında Ak Parti'nin üzerine yerleşmek istediği zemin açısından bir 'tehdit' değil; bir 'güvence'dir.

Yeter ki, M.Ali Bayar ve onun Türk siyasetine kazandıracağı 'gençlik' ve 'geniş mutabakat' aşısı, başarı kazansın...


1 Mayıs 2002
Çarşamba
 
CENGİZ ÇANDAR


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED