T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
RTÜK: Yasanın arkasında kim var?

RTÜK Yasası bundan yaklaşık bir yıl önce 7 Haziran günü gecesi sessiz sedasız TBMM'den geçivermişti.

"Bu küçük ayrıntı, rant kontrolu kavgası verenlerin, bu sıradan işle ilgilenmeye fırsat bulamayanların gözlerinden kaçtı ve Türkiye, yeni bir 'Takriri Sükûn' kanununa kavuştu" derken, devreye Sezer girmişti...

O zaman durumu şöyle yorumlamıştık:

"Kim tarafından hazırlamış olursa olsun, mantığını kim dayatmış olursa olsun, lider sultası ne denli çalışırsa çalışsın, bu yasa TBMM üyelerinin oylarıyla çıkmış bir yasadır. Diğer bir deyişle siyasetin ve seçilmişlerin önemini, fırsat geldikçe ve çıkarları gerektirdikçe dillerinden düşürmeyen siyasilerin çıkardığı bir yasadır..."

Bugün de görüntü pek farklı değil...

TBMM komisyonundan virgülüne dokunulmadan, yani hiç değiştirilmeden geçen yasa taslağının vebalini her şeyden önce siyasi partiler taşıyor. Başbakanlık Kriz Masası Yönetmeliği örneğinde olduğu gibi, kendi elleriyle hazırladıkları bu yasa bu haliyle Meclis'ten geçtiği takdirde, siyasetçilerin tek bir söz bile söylemeye, şikayet etmeye hakları olmayacak, ama olan topluma ve özgürlükler düzenine olacak...

Neden siyasi partiler kendi alanlarını daraltan böyle bir yasanın lehinde tavır alıyor?

Bu açıdan yasanın kritik noktası, medya patronlarına verilen tekel imkanlarının artırılması ya da bu yöndeki engellerin kaldırılmasıdır. Başka bir deyişle, yasa bu yönüyle yolsuzluklar, karmaşık rant ilişkileri, bu çerçevedeki siyasi destek alışverişlerini bir güç kaynağı olarak korumak isteyen bir anlayışın ürünüdür. Kısacası "demokrasi ve sistem sorunları"nın "özü"nü oluşturan "model bir yasa"dır.

Medya kuruluşlarının devlet ihalelerine katılmasını öngören hükümleriyle bu kuruluşları; kendi ekonomik çıkarlarını biraz daha merkeze alacakları, biraz daha "sübjektif basın faaliyeti"ne itmektedir.

Yolsuzlukların yapısal temeli olarak kabul edilen bir modelin, yani siyasetçi-işadamı, bürokrat-işadamı, haberci-siyasetçi gibi ilişkilerde "işlev ya da güç birliğini" ifade eden bir modelin pekiştirilmesini ifade etmektedir.

Bu çerçevede özellikle genç kuşaklar açısından etik ve ahlak bazında, basın yoluyla yanlış ve tehlikeli bir "değer oluşum sürecine" zemin hazırlanmaktadır.

Vahim olan şu gerçeğin iyice pekişmesidir:

Partilerin güç ve rant satın almak için, özgürlükleri feda etmesi ya da satması sonucunu pek rahatlıkla doğurabilmektedir. Satılan özgürlükler arasında kendi özgürlük alanları bile vardır.

Evet, yasa, basın özgürlüğü başta olmak üzere, ifade ve düşünce özgürlüğü, bireysel hak ve özgürlükler alanında görülmemiş bir "geri gidişi", bir "kontrolu" devreye sokmaktadır.

Yazılı basını da kuşatması amacıyla "Basın Kanunu"nda da değişiklikler öngören yeni mevzuat, RTÜK'e, "milli güvenlik" açısından sakıncalı bulunan yazı ve haberler konusundaki şikâyetleri baz alarak çok ağır cezalar verme imkânı sağlamaktadır.

Ve bu "imkân" çerçevesinde, basın sektörü çalışanlarının ciddi bir kimlik değişimine uğramaları ve sektörün iyice "devletleştirilmesi" neredeyse kaçınılmaz hale gelmektedir.

Örneğin jandarma güçlerinin emniyet sahasına girmelerinin yanlış olduğunu ifade eden yazılar bile daha şimdiden resmi suç duyurularıyla TCK'nın 159. maddesinden soruşturmaya uğrayabiliyorsa, bundan sonra yargının da devreden çıkmasıyla olabilecekleri varın siz düşünün...

Dün vurguladık; bir kez daha tekrar edelim:

YÖK Disiplin Kurulu Yönetmeliği, RTÜK gibi yargıyı ikame eden üst kurul yasaları, özgürlükler rejimi açısından son derece tehlikeli ve sakıncalıdır. Zira, bu kurullar "toplumun huzuru ve refahı" gibi bir tanımla kapsamı son derece geniş ve muğlak olan, hukuk hakemlik yapmadıkça siyasi fikre göre değişebilecek "milli güvenlik" ilkesini merkez almaktadır. Tabii bu koşullarda kurum, kuralın önüne geçmekte ve doğal olarak kurumlar buna uygun olarak seçilmektedir. Yeni yasaya göre MGK'nın kurula bir üye önerecek olması bunun en önemli kanıtlarından birisidir.

Dikkat çekici olan bir husus da şudur:

Tek parti döneminden bu yana belki de ilk kez basın kuruluşları, basın özgürlüğünü kısıtlayacak bir yasanın kulisini yapmışlardır. Özgürlük ve çıkar arasındaki bu ilişkinin işaret ettiği istikamet, bu yasayla başlayacak dönemin de istikametidir.

Her şeye rağmen umarım hafta içinde Meclis'te yapılacak görüşmelerde bu gerçekleri farkedecek üyeler çıkar...



14 Nisan 2002
Pazar
 
ALİ BAYRAMOĞLU
ALİ BAYRAMOĞLU


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED