AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

Y A Z A R L A R
Kahraman olmadan dindar olunmaz!

Kahramanlık, ruhun et üzerindeki muhteşem zaferidir; yani, korku üzerindeki: Açlık korkusu, ıstırap korkusu, iftira korkusu, hastalık korkusu, tecrit ve ölüm korkusu.

Amiel'i ilk kez Cemil Meriç'ten duymuştum. Ümit Meriç'in bir dergideki birkaç sayfalık çeviri yahut denemesini de hatırlar gibiyim. Derken bir sahafta karşılaştım Amiel'in günlüğüyle ve o haftayı beraber geçirdik. Önce hayatından kesitler sundu: Henri Frederic Amiel 1821 Eylülünde Cenevre'de doğdu. Ataları, tıpkı Sismondi'ninkiler gibi, Languedoc'dan göç etmişlerdi. Şehri bir liyakat aristokrasisi idare ediyordu. Bu yüzden, Waterloo sonrasının Liberalizmi en sıcak ve en hakimâne ev sahipliğini orada bulmuştu.

Oniki yaşında öksüz kalan Amiel, akrabalarından birinin bakımına verildi, iki kızkardeşiyse başka bir akrabanın. Hayal gibi geçiyordu hayat ve Amiel devrinin dinî mesele ve fikirlerine büyük alaka gösteriyordu. Kitaplara âşıktı, akranlarından ziyade yaşça kendisinden büyüklerle düşüp kalkıyordu. Sonraki yıllarda, "içindeki Budist temayül"ün bütün enerjisini tükettiğine, kişiliğine hayat veren kanı kuruttuğuna işaret eden Amiel, neticenin "bir başka ruhun trajedisi, başka bir çatışma ve acz hikâyesi" olduğunu söylüyordu. İnsanlar başka türlü düşünmeye başlayınca, bambaşka ruhî tehlikeler belirir; modern zihin de bir takım sınırları geçerken çok sayıda yalnız ve perişan bölge ile yüzyüze geliyordu.

Berlin, 16 Temmuz 1848. İhtiyaç duyduğumuz tek şey var: Tanrı'ya sahip olmak. Hissettiğimiz herşey, bütün akıl ve ruh kuvvetlerimiz, bütün haricî kuvvetlerimiz, Tanrı'ya yaklaşmanın sayısız yolları, Tanrı'yı tatmanın ve O'na tapınmanın sayısız biçimleridir. Kaybedilebilecek herşeyden kendimizi sıyırmayı, mutlak ve ebedî olana mutlak bağlanmayı ve geriye kalanı bir borç, geçici bir meta olarak görmeyi öğrenmeliyiz. Sevmek, anlamak, kabul etmek, hissetmek, vermek, hareket etmek: İşte yasam, görevim, saadetim, cennetim. Gelsin ne gelecekse –isterse ölüm olsun. Kendinle sulh içinde ol sadece, Tanrı'nın huzurunda yaşa, O'na katıl ve varoluşun rehberliğini kendilerine karşı hiçbir şey yapamayacağın evrensel güçlere bırak. Eğer ecel mühlet verirse bana, ne âlâ. Yok eğer ölümün daveti yakınsa, gene ne âlâ; eğer yarı-ölüm alırsa beni, ne âlâ gene, zira başarı yolunun bana kapalı olması, belki kahramanlık yolunun, ahlâkî yücelik ve teslimiyet yolunun önümde açılması demektir. Her hayatın yücelik potansiyeli vardır ve Tanrı'nın dışında olmak imkânsız olduğundan, en iyisi şuurlu olarak O'nda yaşamaktır.

Berlin, 20 Temmuz 1848. Yaşadığımız çağı dünya tarihi bakışaçısından, tarihi jeolojik dönemler bakışaçısından, jeolojiyi astronomi bakışaçısından değerlendirmeyi öğrenmek, düşünceye hürriyet ve nefes kazandırır. Bir insanın veya bir milletin ömrü bize bir sineğinki kadar mikroskopik geldiği zaman, ve tersine, bir sivrisineğin ömrü bir gök varlığının ömrü kadar sonsuz göründüğü zaman, bütün o milletler tozbulutuyla, kendimizi aynı zamanda çok küçük ve çok büyük hissederiz, ve, kendi varlık kürelerimizin yücelerinden minnacık Avrupa'mızı çalkalayan kasırgaların encâmını araştırırız.

Temelde bir tek araştırma konusu vardır: Aklın formları ve metamorfozları (dönüşümleri). Bütün diğer konular buna indirgenebilir; bütün diğer araştırmalar bizi bu araştırmaya geri götürür.

Cenevre, 3 Mayıs 1849. Hiçbir zaman dehâya (dâhi olduğuma) içten güven duymadım, ne de şöhret veya mutluluk önsezisi. Kendimi hiçbir zaman büyük veya meşhur tahayyül etmedim, hatta bir koca, bir baba, bir nüfuzlu vatandaş olarak bile. Geleceğe bu kayıtsızlık, bu mutlak itimatsızlık, şüphesiz, bir şeylere işaret etmektedir. Gördüğüm bütün rüyalar müphem ve karışıktır; aslında yaşamamam daha iyi, zira şu sıralar yaşamaya pek muktedir değilim. Yerinizi bilin; bırakın yaşayan yaşasın; ve sizler, düşüncelerinizi biraraya toplayın, ardınızda bir duygular ve fikirler mirası bırakın; böylelikle en faydalı olursunuz. Nefsinizi terkedin, size verilen kabı alın, balı ve acısıyla, nasıl gelirse öyle. Tanrı'yı kalbinize gömün. Ruhunuzu O'nda mumyalayın, içinizde Kutsal Ruh için bir mabed yapın; amel-i salihe gayret edin, başkalarını daha iyi, daha mutlu kılın.

Şahsî ihtirası bir yana koyun, o vakit, ister yaşıyor ister ölüyor olun, her ne hâldeyseniz teselli edileceksiniz.

27 Mayıs 1849. Sevdikleri tarafından bile yanlış anlaşılmış olmak, hayatın garip cilvesi. Çok az kişinin anladığı büyük adamların dudaklarındaki o mahzun ve melankolik tebessümün sırrı; feragate tahsis edilen en acımasız sınav; insan Oğlu'nun kalbini en sık çarptıran şey. Eğer Tanrı acı çekebilseydi, onda açmamız gereken yara bu olurdu. En büyük yanlışanlaşılan, en az idrâk edilen O'dur. Heyhat! heyhat! Asla yorulmayın; asla üşümeyin; sabırlı, sevimli, şefkatli olun; tomurcuklanan çiçeği, açılan kalbi arayın; hep ümid edin, Tanrı gibi; her zaman sevin. Görev budur.

1 Ekim 1849. Hz. İsa'nın "öldüren, kelimelerdir" beyanından, ölü bir sembolizme başkaldırısından tam ondokuz asır sonra hâlâ yaşayan akılalmaz miktardaki Yahudilik ve şekilcilik karşısında şaşkınım. Yeni din o kadar derindir ki bugün bile anlaşılmıyor ve Hıristiyanların çoğuna zındıklık gibi geliyor. Hz. İsa'nın şahsı, dinin merkezidir. Kurtuluş, ebedî hayat, uluhîyet, insanlık, tevbe, tenasüh, yargı, Şeytan, cennet ve cehennem: Bütün bu inançlar o kadar maddîleştirilip kabalaştırıldı ki, bize derin bir anlamı olan ama şehevî bir tarzda yorumlanan şeyler olarak sunuluyor. Hırıstiyan cür'eti ve Hırıstiyan serbestliği yeniden elde edilmelidir; sapkın olan, görüş bozukluğuna düçâr olan, yüreksiz olan Kilise'dir. Tanrı bir kişiye ne kadar duhul ediyorsa, her insan da Tanrı'ya o kadar duhul eder; yahut Angelus'un dediği gibi, "sayesinde Tanrı'yı gördüğüm göz, O'nun beni gördüğü gözün aynısıdır."

Kahramanlık, ruhun et üzerindeki muhteşem zaferidir; yani, korku üzerindeki: Açlık korkusu, ıstırap korkusu, iftira korkusu, hastalık korkusu, tecrit ve ölüm korkusu. Kahramanlık olmadan ciddi dindarlık olmaz. Kahramanlık, cesaretin göz kamaştıran muhteşem teksifidir.


21 Aralık 2003
Pazar
 
MUSTAFA ÖZEL


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED