Bir süre önce, Ak Parti iktidarıyla başladığını düşündüğüm henüz pek fark edilmeyen 'yeni dönem' ile ilgili irdelemeler yaparken, bunu, "Seçkinler döneminin bittiği" tespitine bağlamıştım. Türkiye'de geleneksel seçkinler, Ak Parti iktidarını, kendi iktidarlarına müdahale olarak görüyorlar; sürtüşmeler ve tartışmaların altında bu 'gerçek' yatıyor.

Bu tespitin ulaştırdığı doğal sonuç da şu: Türkiye'de zaman zaman patlak veren kavgalar, ileri sürüldüğü gibi 'irtica' ile ilgili değil; 'irtica', tartışmalar açısından, bir tür 'simge' kavram… Tarafları ekonomik açıdan 'seçkinler' ve 'seçkin olmayanlar' biçiminde tasnif edersek, kavgayı bir çeşit 'sınıf kavgası' olarak bile görmek mümkün.

Bu ve buna benzer tespitleri her fırsatta yazıp ifade ederken herhangi bir 'veri'ye dayandığımı söyleyemem. El yordamıyla vardığım sonuçlar bunlar. Ancak, Milliyet'ten Meral Tamer'in dün sütununa taşıdığı bir araştırmanın bulguları benim tespitlerimle örtüşüyor. İhtiyatlı bir dille yapılan tespitlerin tarafsız bir anketin sonuçlarıyla desteklendiğini görmek kişisel açıdan sevindirici olsa da, bulgular toplumun bütünü ile 'ekonomi seçkinleri' arasındaki kahredici uçurumu gözler önüne serdiği için ürkütücü aslında.

Araştırma, 'ekonomik seçkinler değerler araştırması' adını taşıyor… 217 'ekonomi seçkini' ile yüzyüze görüşülerek hazırlanmış araştırma. Boğaziçi Üniversitesi'nden Prof. Yılmaz Esmer ve öğrencileri, 'ekonomi seçkinleri' tanımını, "Türkiye'nin en büyük 500 firmasının sahip, ortak ve yöneticileri" olarak belirlemişler. Bu 500 şirketten İstanbul'da faaliyet gösteren 100 kadarında 217 kişiye anket uygulamışlar...

Anketin en çarpıcı sonucu, 'ekonomi seçkinleri' denilen kitlenin siyasî eğilimiyle ilgili. Ülkemizin en zenginlerini oluşturan seçkinlerin önemli bir bölümü (yüzde 62) son seçimde oyunu CHP için kullanmış; halktan yüzde 35 civarında oy almış Ak Parti seçkinlerin sadece yüzde 5'inden ilgi görmüş... ANAP'a verilen oylar da yüzde 10'da kalmış... 3 Kasım seçimlerini değerlendirmeye temel alırsak, toplumun genelinden ciddi bir kopukluk teşkil ediyor ekonomik seçkinin siyasî eğilimi...

Bir ülkenin en zenginlerinin 'sol' partilere oy vermesi bize özgü bir çarpıklık. Bunda elbette CHP'nin bu kabahati yok; ancak CHP açısından da üzerinde düşünülmesini gerektiren bir durum bu. İktidarda geçirdiği yedi aylık sürede yaşananlar, Ak Parti'nin kendi seçmen tabanını iyi değerlendirdiğini, seçkinlerin tercih ettiği parti olmadığını bildiğini gösteriyor. 'Seçkin', Ak Parti'den 'gericiliği destekler' diye endişe ediyor mudur, bilinmez; ancak Ak Parti'yi 'kendisine benzemez' gördüğüne hiç kuşku yok...

Bir diğer önemli gösterge de 'ekonomik seçkinler' diye tanımlanan kişilerin "En çok hangi kuruma güveniyorsunuz?" sorusuna verdikleri cevap: İlk sırada yüzde 90.2'lik bir güvene sahip 'ordu' yer alıyor. Onu, TRT, TÜSİAD, NATO, BM, AB, TOBB ve İMF izliyor... Prof. Esmer, seçkinlerin güvendiği İMF'nin halkın en az güvendiği kurum olduğunu özellikle belirtmiş...

'Ekonomik seçkin' sınıfı içerisinde yer alan insanların ülkemizin en zenginleri olduğuna bakılarak çıkartılacak sonuçlar belli. Ancak, esas sonucu, bu ülkede para kazananların çıkarması gerekiyor. Halkın bütününden kopuk, genelin eğilimini asla temsil etmeyen, sevgisi halkın sevgisini, nefreti halkın nefretini yansıtmayan bir 'seçkinler sınıfı', nasıl olacak da, ekonomik ağırlığı oranında siyasette de varlığını sürdürebilecek? Siyasette ağırlığını kaybeden 'seçkin' ekonomide öncülüğü elinde tutabilir mi? Bunlar, 'ekonomi seçkinleri'nin uykusunu kaçırması gereken sorular...

3 Kasım işte bu tür soruları gündeme getirmesi bakımından da yeni bir dönemin başlangıcı oldu. Seçkinlerle aynı zenginliği paylaşmayan kitleler, uzun zamandan beri ilk kez 3 Kasım'da, siyasete ağırlık koymaya karar verdiler. Şimdi de siyaset onlar nâmına kararlar aldıkça yerden toz kalkıyor...

Tartışma ve kavga olarak karşımıza çıkan işte o toz...

FEHMİ KORU

Künye

Temsilcilikler

AboneFormu

MesajFormu