AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Bugünkü Yeni Şafak
Y A Z A R L A R
Şâir, dervişin kardeşidir

Türkçe'de düşünmek-düşünce, düşlemek-düş sözcükleri 'düşmek' kökünden gelir. Düşmek ise yukarıdan düşüş, yani iniş demektir. Düşünceler ve düşler insan zihnine yukarıdan gelir, istikameti düşeydir. Düşünmek ve düşlemek işbu iniş ve düşüş sayesinde olur. Bir bakıma duyulardan duygu ve düşüncelere yükselirken; düşlerimiz ve düşüncelerimiz aracılığıyla dış dünyaya, duyular dünyasına ineriz.

Vahyin tenzîlen (indirilmek suretiyle) peygamberlere gelmesi, bilgi'nin düşey boyutunu gösterir. Bilgi, peygamberlere -onlara selâm olsun!- iner, düşer; üstelik uyku veya uyanıklık halindeyken iner ve düşer. Dolayısıyla düşün ve düşüncenin istikameti aşağıdan yukarıya değil, yukarıdan aşağıya doğrudur. Düşünmek ve düşlemek zahirî anlamıyla yukarıya doğru çıkmak değil, aksine düşün ve düşüncenin, tâlibe yukarıdan aşağıya inmesini/düşmesini temin etmek demektir. (Burası çok düşünülmemeli, iyi düşünülmeli!)

Düşünce âlem-i ruhanî'den, düş âlem-i hayalî'den düşer. Cennet ile cehennem arasında a'raf, dünya ile ahiret arasında berzah, akıl ile his arasında hayal vardır. Düşte âlem-i ruhanî'nin (aklî) mânâları, âlem-i cismanînin maddesiyle bedenlenir. Bizler âlem-i hayalî'de düş görürken, aslında, âlem-i ruhanî'den düşen mânâları âlem-i cismanîden (duyulur dünyadan) gelen maddî ve cismanî suretlere bürünmüş olarak görürüz. Düşleri tabir etmek, düşlerimizde görüleni bu maddî ve cismanî elbiselerinden soyup onları ibareye (söze, sözcüklere) kavuşturmak, itibar görecek, ibareye dönüşecek hâle getirmek demektir. Tabir ederken köprüden geçeriz; hislerin dünyasından ruhun ve/veya aklın dünyasına ulaşmaya çalışırız.

Dervişler ve şairler aynı yetiden pay alırlar; hayal yetisinden. Düşün mahiyeti, düşüncenin mi (=âlem-i ruhanî'nin mi), yoksa duyunun mu (=âlem-i cismanî'nin mi) düşte baskın öge olduğuna göre farklılık arzeder. Bu yüzdendir ki âlim düşünür ve bilir, arif düşler ve tanır. İlkinde müfekkire, ikincisinde muhayyile kullanıldığı için, bilgilerinin türü farklıdır. Düşünmekle biliriz, ilim sahibi oluruz; düşlemekle tanırız, irfan sahibi oluruz. Düşünmekle başkasını (gayr) biliriz, düşlemekle kendimizi (ayn) tanırız.

Modern şiir çokluk hayalin, düşün, düşlerin mahsulü değil, düşte, düşlenerek değil, güya düşünülerek yazılıyor. Sahte. Çünkü düş şaire, düşünce düşünüre düşmüyor, inmiyor; yukarıdan gelmiyor; modern şair şiirini şuurundan, düşlerinden değil, çamurdan çıkarmaya çalışıyor. Sözümona muhayyilesiyle değil, müfekkiresiyle şiirini yazıyor. Dikkat ediniz şiirini söylemiyor, yazıyor.

'Fikir' sözcüğü tertib etmek, sıralamak demek. Müfekkire, kavramları tertib eder, sıralar ve sonuç çıkarır; bilinenden bilinmeye gider kendince. Muhayyile ise eldeki verileri sıralamakla yetinmez, âdeta kendi verilerini yine kendi yaratır, sözcükleri yeniden vareder; sözcüğü çamurdan alıp temizlemekle uğraşmaz şair; düşünürün elinden geçmiş, düşünmenin sözgecinden geçmiş sözcüklerde görülemeyeni görür ve gösterir; bu yüzden düşünür bilir, şâir görür. Hz. İnsan ise hem bilir, hem görür.

Şair dervişin kardeşidir. Şair derviş gibidir, düşünmeyi ve düşünceyi düşünüre bırakıp düş yetisini kullanır; düşler, düş görür, düşteymiş gibi yaşamaz, düşte yaşar. Tıpkı düşte olduğu gibi bedeninin çamura saplandığını önemsemez de çamurun içinden mübarek yüzüyle çevresine tebessüm etmeyi becerir.

Anılarında yer aldığı kadarıyla, Rus ordugâhında karşılaştığı "korkunç derecede konuşkan, kuru bir ihtiyar" olan tutsak bir Türk Paşası, Puşkin'in şair olduğunu öğrenince, elini göğsüne koyup eğilerek çevirmen yardımıyla ve "tam bir Doğulu" olarak şöyle söyler:

- "Bir şairle karşılaşmak her zaman hayırlıdır. Şair, dervişin kardeşidir. Onun ne vatanı vardır, ne de dünya nimetlerinde gözü. Biz zavallılar şan, iktidar ve para peşinde koşarken, o, yeryüzünün hükümdarlarıyla aynı sırada durur ve herkes onun karşısında saygıyla eğilir."

Modern dünyamızda bir şairle karşılaşmak ne de güç! Diğer yandan dervişlerin izini de kaybettik; onları sîmalarından değil, güya kıyafetlerinden tanımaya çalışıyoruz. Dervişlerin taç ve hırkalarını atmalarının üzerinden çok zaman geçti oysa.

Düş ve düşüncenin düştüğü evler (kalpler) viran olmuş durumda, duyuların dünyasında çamur-banyoları yapıyoruz; kalplerimiz kirlenmekte. Halbuki düş ve düşünce arınmış kalplere misafir olur. Ne hazin bir trajedi! Derviş, kardeşi şairi düşlerin dünyasında arıyor; şair ise hakikati(ni) bulacağı ümidiyle çamur havuzunun diplerini karıştırıyor.

Bu arada dervişler, ne mi yapıyor? Ne yapacaklar, sahicileri düş görmekle yetinirken, sahteleri tac ile hırka giymiş bir halde çamur-banyosuna yoldaş arıyor.


6 Kasım 2005
Pazar
 
DÜCANE CÜNDİOĞLU


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu
Online İlan

ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi
Dünya | Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon
Sağlık | Arşiv | Bilişim | Dizi
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED