|
|
Yaşayan en büyük Osmanlı tarihçisi Prof. Halil İnalcık 'Tarihçilerin Kutbu' adlı kitabında hem kişisel, hem de Osmanlı ve Cumhuriyet tarihiyle ilgili ilginç açıklamalar yapıyor.
Prof. Ekmeleddin İhsanoğlu'nun, 'şeyh-ûl müverrihîn' (tarihçilerin şeyhi), Bernard Lewis'in "Köprülü ve Barkan zamanının büyük âlimiydiler, Halil İnalcık tüm zamanların büyük âlimi..." dediği tarihçi Prof. Halil İnalcık, nehir söyleşi kitabı 'Tarihçilerin Kutbu'nda hem kendi tarihini hem Osmanlı tarihini anlatıyor. Türkiye İş Bankası Yayınları'ndan çıkan kitapta dünyanın sayılı bilim adamından biri olan 86 yaşındaki tarihçiyle Emine Çaykara konuşuyor. Fatih'in annesi Hıristiyandı Prof. İnalcık, Kıbrıs, Ermeni ve Kürt sorununa kadar pekçok konuyu anlattığı kitabında Osmanlı dönemi ve Türkiye'nin siyaset hayatına yön veren simalarla ilgili gündem oluşturacak açıklamalar yapıyor. Fatih Sultan Mehmet'in annesinin Hıristiyan olduğunu, Mustafa Kemal'in Samsun'a saray tarafından gönderildiğini söyleyen tarihçi, ayrıca İsmet İnönü, Adnan Menderes, Turgut Özal ve Bülent Ecevit gibi yakın dönem devlet adamlarıyla ilgili de ilginç sözler sarfediyor. Ermeni meselesi ihmalden doğdu Ermeni meselesinin Türk hükümetlerinin ihmaliyle bu hale geldiğini belirten İnalcık şunları söylüyor: "I. Dünya Harbi patlak verince, Ermeni komitecileri Rusya tarafında bir askerî birlik kurdular, bize karşı savaştılar. Erzincan'da, Erzurum'da, Van'da sabotajlarla, halkı ayaklandırmaya çalıştılar. Osmanlı hükümeti bazı tedbirler almak gereğini duydu, nihayet tehcire karar verdi. Ermenileri Kuzey Suriye ve Irak'a tehcire karar verince facia başladı. Zaten yol yok, vasıta yok. Ermeniler eşyalarını satıyor, altınları göğüslerine koyuyorlar, çoluk çocuk bu müşkül şartlar içinde yola koyuluyorlar. Ölümcül bir yolculuk. Eski düşmanları Kürtler baskın yapıyor. Soykırım belgesi olarak Halep'e gönderilmiş bir telgrafı öne sürerler, o sahtedir. Ermeniler, Türk hükümetlerinin ihmali yüzünden dünya kamuoyunu kazanmış durumdalar." Güneydoğu Enstitüsü kurulsaydı bugün Kürt sorunu olmazdı "Batı dünyası Kürt davasını benimsemiş görünüyor" diyen Prof. İnalcık bu konuda şunları söylüyor: "Milli Birlik Komitesi, Güneydoğu'da Kürt meselesi için bir toplantı düzenledi. Ben bölge meselelerinin ilmî şekilde tespiti için bir Güneydoğu Enstitüsü kurulmasını teklif ettim. Türkiye Cumhuriyeti'nin eskiden beri Doğu politikası tutucudur. 1960'ta bu enstitü kabul edilseydi, belki oradaki Kürt vatandaşlarla bir anlaşma zemini hazırlayabilirdik. Bugün dünyanın her tarafında Kürdoloji enstitüleri var." Ne derseniz deyin, 27 Mayıs albayların darbesiydi 27 Mayıs darbesinden sonra üniversitede jurnallerin başladığını ve eşi Şevkiye İnalcık'ın da 'irticacı' ilan edildiğini anlatan Halil İnalcık darbeyi albayların yaptığını şöyle anlatıyor: "DP'yi destekleyenler, bürokrasiden gelmeyen insanlardı, yani memur sınıfını temsil etmiyordu. Bürokratlar, maaşlarının enflasyonla değer kaybetmesini istemez, 1957'den itibaren enflasyon başladı. Enflasyon memurların maaşlarını düşürdü, bürokratlar arasında subaylar da var. Tüm bürokratlar böyleydi; ama halk memnundu. 27 Mayıs darbesi, devrimi, ne derseniz deyin, albayların yaptığı bir darbeydi." Enver rakipti, Piyer Loti çapkın
Tarihçilerin Kutbu adlı nehir söyleşi kitabında "Türkler büyük masraflarla devamlı tamir yapmasaydı Ayasofya çoktan yerle bir olurdu" diyen, memleketi kurtarmak iddiasındaki Enver Paşa ile Mustafa Kemal Paşa arasındaki rekabetin Mustafa Kemal Paşa'nın Sakarya Savaşı'nı kazanınca Enver Paşa'nın çekilmesiyle sonuçlandığını anlatan Halil İnalcık, İnönü'yü gözden düşürenin 1929-1930 dünya ekonomi buhranının Türkiye'de sefalete dönüşmesi olduğunu söylüyor. Cumhuriyet'in ilk yıllarında, hazineye gelir elde etmek için Topkapı Sarayı'ndaki tarihi eşyanın satılması emrinin verildiğini de anlatan İnalcık "Bütün Osmanlı tarihi, Eyüp'teki mezarlıkta. Bugün birtakım insanlar 16. ve 17. yüzyıldan kalma güzel mermer mezar taşlarını toplayıp kenara koyuyorlar, orasını aile mezarlığı diye betondan bir duvarla çeviriyorlar. Bu görülmemiş bir barbarlık!" diyor ve tepeye verilen isme de itiraz ediyor: "Tepeye Piyer Loti diye çapkın bir Fransız subayın adını veriyoruz. Bu da başka bir bilinçsizlik, hafiflik."
|
|
|